1455-1585 arasındaki 30 senelik süreçte İngiltere Güller Savaşı’yla çalkalanmıştı. Plantagenet Hanedanı ile Plantagenetlerin bir kolu olan York Hanedanı mensupları İngiltere tahtı için çok çetin ve kanlı bir mücadeleye girdiler ve bunun bedelini elbette tarihin standart bir örneği olarak halk ödedi. Bu büyük mücadeleyi Tudor Hanedanı bitirmişti.
Ağabeyi IV. Edward’ın ölümünden sonra tahta geçen yeğeni V. Edward’ı tahttan indirerek başa geçen III. Richard, devrik kralı ve diğer yeğenlerini hapsetti. Yaklaşık 2 senelik krallığından sonra Henry Tudor ve amcası Jasper Tudor bir ordu hazırladı. Güller Savaşı’nın son karşılaşmasında III. Richard, Henry Tudor ile Bosworth Field’da karşılaştı. Tudor orduları York ordularının yarısı kadar olsa da Lord Thomas Stanley’nin savaşa müdahalesi tarihin kaderini değiştirdi. Henry Tudor savaşı kazandı, İngiltere’de -biraz da savaşacak başka bir güç kalmamasının etkisiyle- iç savaş dönemi sona erdi. Tudor Hanedanı I. Elizabeth’in varissiz bir şekilde ölümüne kadar İngiltere’ye hükmetti ve bu ufak adanın dünyanın en büyük güçlerinden biri haline gelmesini sağladı.
Ortada bir galip olduğu sürece mutlaka bir mağlup da olacaktır. Savaşı kaybeden eski kral III. Richard savaş meydanında öldürüldü. Cenazesi apar topar Leicester şehrine götürüldü ve bir kilisenin bahçesine gömüldü. Tudor hakimiyetinin yaşandığı zamanlarda, yeni günleri yüceltmek için eski günleri karalamanın bir zorunluluk olduğunu düşünen politika kurdu yöneticiler son York kralı III. Richard ve öncesindeki dönemi mesnetsizce karaladı. III. Richard kaynaklarda gaddar, kana susamış, Makyavelizm tutkunu ve öz yeğenlerini öldürtmüş bir kral olarak geçti. Bu tarih bilinciyle yetişen Shakespeare de III. Richard isimli oyununda devrik kralı vahşi bir karakter olarak yaşattı.
Yaklaşık üç sene önce, Leicester Üniversitesi’nin Arkeoloji görevlileri, III. Richard’ın yeri belli olmayan cesedini bulmak için çalışma başlattı. Bazı kaynaklarda mezarın ve kilisenin yerine dair ipuçları vardı. Ancak şehrin görünümü tamamen değiştiği için mezarı dolayısıyla kiliseyi bulmak kolay olmayacaktı.
İşin aslına bakılırsa, arzuyla yapacak hiç kimse olmayınca hiçbir araştırma kolay değildir. Bunu bilen Leicester Üniversitesi görevlileri kaynakları taradı ve belirlediği bazı noktalarda kazılar başlattı. Sonuçta, yaklaşık 40 günlük bir kazı çalışmasının ardından, belirlenen yerlerden olan bir otoparkın altında bir yıkılmış kiliseye ve bir mezara ulaşıldı. İskelet üzerinde modern yöntemlerle incelemeler yapıldı. İncelemeler sonucunda mezarın III. Richard’a ait olduğu ortaya çıktı.
III. Richard’ın iskeleti
Ancak bazı arkeologlar halen bu görüşü kabul etmiyorlar, çünkü karbon testinin kesin sonuç vermeyeceğini iddia ediyorlar. Ancak sonuçlar oldukça açık! Karbon testi sonuçlarında yaklaşık 80 senelik bir oynama olma ihtimali olsa da, yerel kaynakların işaret ettiği kayıp kiliselerden birinden çıkarılar iskelet, 30 yaşlarında olduğu tahmin edilen bir erkeğe aitti. Bu erkek küçük yaşlarda bir kemik hastalığı geçirmişti. Bu hastalık nedeniyle bir omzu diğerinden daha alçakta idi. Bu durum III. Richard’ın kambur olduğuna dair yazılanlara uyuyordu. Bu otuz yaşlarındaki erkeğin ölüm nedeni ise belkemiğine saplanmış bir ok ve kafasına kılıç ve kılıç kabzasına vurulmuş darbeler olduğu belirlendi. Son olarak III. Richard’ın ailesine mensup olduğu bilinen kişilerin mezarlarından alınan örnekler ile yapılan DNA testlerinin sonucu pozitif çıktı. En keyifli kısmı ise kralın kafatası incelenerek yüz şekli belirlendi. Yani cesedin III. Richard’a ait olduğuna şüphe kalmadığını söyleyebiliriz. Devrik Kral’ın naaşı Leicester Katedralinde hak ettiği dini tören yapılarak defnedildi.
Kafatasıyla yapılan incelemeler sonucunda III. Richard’ın yüz şekli ortaya çıkarıldı. (Portrede biraz yakışıklı gösterilmiş olma ihtimalini göz ardı etmeyelim.)
Bu defin töreninin ardından İngiltere’de III. Richard’ı yüceltme ve övme modası başladı. Çok sayıda ziyaretçi mezarını ziyaret etti. Richardmania bir veba gibi yayıldı. Bunun nedeni III. Richard’ın İngiltere tarihinin en iyi kralı olması değil elbette, geçmiş süreçte sürekli karalanmış olması. Bütün toplumlarda görüldüğü üzere, bir mesele bir uç noktaya çekildiğinde sosyal yapı dengeyi sağlamak için hemen karşı uç noktayı üretiyor. Bunu bizim toplumumuz da çok sık biçimde görüyoruz. Oysa tarih bilimi, insanların geçmişini överek özgüvenini arttırmasının aracı değildir. Tarih gerçekleri görerek yorumlamak, gelecek meselelerde görmek ve ders çıkartmak içindir. Tıpkı sıradan bir organizma gibi önceki hatalarından ders almasını teşvik eder. Bu nedenle, tarihi bilgi açısından, bütün toplumların tek ihtiyacı yalnızca gerçekliktir.
III. Richard’ın Leicester Katedralindeki yeni mezarı