Burcî Memlûkleri 1382-1517 (El-Memâlik’ül Burciyye)
Memlûk Devleti’ndeki emirler, her zaman emri altındaki memlûk sayısını artırmaya özen göstermişlerdir. Çünkü askeri güç Memlûklerde siyasi güç ile doğru orantılıydı. Bu doğrultuda, tahta çıkan sultanların çoğunlukla seleflerine ait olan memlûklerin önünü kestiğini görmekteyiz. Bu durumun farkında olan Sultan Kalavun (1279-1290) hiçbir emire bağlı olmamak amacıyla yeni bir memluk sınıfı oluşturmak istemiştir. [1]Sultan amacına uygun olarak o sıralarda Hazar Denizi’nin kuzeyi ile Karadeniz’in doğusunda yaşayan Çerkezlerden müteşekkil bir memluk ordusu kurdu. [2] Sultan, satın aldığı Çerkez memlûkleri Kahire’deki Cebel Kalesi’nin (Kalatu’l Cebel) burçlarına yerleştirmiş, bu doğrultuda bu memluklere Burcî Memlûkleri denilmiştir. [3] Sultan Kalavun döneminden itibaren nüfuzları giderek artan Burcîler, 1382’de Berkuk’un tahta çıkmasıyla saltanatı da tekellerine alacaklardı.
Berkuk siyasî zekası sayesinde sultan olacak bir kişiliğe sahipti. Nitekim memluk olarak başladığı siyasette bir süre sonra emirliğe kadar yükseldi. Emirler arasındaki çatışmalardan oldukça istifade eden Berkuk kısa bir sürede onbir yaşında bir çocuk olan Sultan es-Salih Hacı’nın en gözde emiri haline geldi. Bu süre içerisinde Çerkez memlûkleri son derece kritik ve yüksek mevkilere atayan Berkuk, diğer memluklerin tepkisini çekmemek için ihtiyatlı davranıyordu. En önemli rakiplerinden Aktemir ve Aydemir adlı emirlerin ölmesi ile Berkuk’un önünde bir engel kalmamıştı. Zaten çocuk olan Sultan Hacı tahttan indirildi ve yerine ez-Zahirunvanıyla Berkuk tahta oturdu (26 Kasım 1382). Ancak Sultan Berkuk’un tahta çıkması bir dizi isyanı beraberinde getirdi. Bu isyanın neticesinde Sultan Berkuk tahttan indirildi ve yerine tekrar Hacı sultan ilan edildi (2 Haziran 1389). Berkuk ise yakalanıp Kerak’a sürüldü. Kerak halkının ve etrafında toplanan Çerkez memluklerin desteğiyle Berkuk tekrar tahta çıkmak için harekete geçti. 2 Ocak 1390 yılında Şakhab’da yapılan savaşı Berkuk kazandı ve Sultan Hacı ile Halife’yi ele geçirdi. Kahire’ye geri dönen Berkuk, Sultan Hacı’nın tahttan onun adına feragat etmesi üzerine tekrar sultan oldu (1 Şubat 1390). İkinci saltanatı sırasında daha ihtiyatlı bir siyaset izleyen Sultan, bütün rakiplerini bertaraf etti. Dışta ise Memlûk Devleti için yeni bir tehlike baş göstermişti: Timur. Timur, 1393 yılında Bağdat’ı ele geçirmesiyle beraber Memlûk Devleti ile sınır komşusu olmuştu. Emir Timur, Berkuk’a elçi vasıtası ile tehdit dolu bir mektup gönderdi. Elçiyi öldürten ve tehditlere kulak asmayan Berkuk, Osmanlı Devleti ve Türkmenlerle ittifak arayışına girdi. [4] Timur’un Hindistan’da olmasını fırsat bilen Memlûkler Bağdat’ı ele geçirdi. Kısa bir süre sonra da Sultan Berkuk öldü (20 Haziran 1399).
Hindistan’dan sonra dikkatini tekrar doğuya çeviren Timur 1400 yılında Halep’i ele geçirdi. Daha sonra güneye yöneldi ve Dimaşk(Şam) yakınlarında Memlûk ordusunu mağlup etti. Dimaşk’ı ele geçiren Timur, şehri talan ettirdi. Bunun üzerine Timur’un dikte ettiği şartlarda bir barış anlaşması imzalandı (1401). Bu süre zarfında Memlûk Devleti, Osmanlı Sultanı I. Bayezid’in önerdiği ittifak anlaşmasını reddetmiştir. Çünkü daha önceden Sultan I.Bayezid Memlûklerin elinden Malatya ve Elbistan’ı almıştı. [5] Bu durum Timur’a karşı olası bir Memlûk-Osmanlı ittifakını önlemiştir. Timur’un daha sonra Anadolu’ya yönelmesi ve 1405 yılında ölmesi ile Timur tehlikesi Memlûk Devleti için ortadan kalkmıştır.
Sultan Berkuk’un ölümünden sonra Memlûk Devleti dışta Timur ile mücadele ederken, içte emirler arasındaki siyasi çekişme bütün şiddetiyle devam ediyordu. Bunun çekişmenin neticesinde taht değişiklikleri yaşandığı gibi 1412 yılında Sultan Ferec öldürüldü. Ancak Sultan Ferec’i öldüren emirler arasındaki sorunlar sebebiyleHalife el-Müstaîn Billah Sultan ilan edildi (7 Mayıs 1412).
Halife’nin aynı zamanda sultan ilan edilmesi geçici bir durumdan ibaretti. Abbasiler’den sonra ruhani lider olmalarından başka hiçbir vasfı olmayan halifeler, Memlûkler Devleti’nde de bu vasıflarını sürdürdüler. El-Müstaîn Billah hem halife hem de sultan unvanını taşıyan ilk ve son örnek olacaktır. [6] Nitekim altı ay sonra Sultan Ferec’i öldüren emirlerden olan Nevruz Şeyh sultan oldu. Bu dönemde Memlûk Devleti’nin nüfuzu Kayseri’ye kadar uzanacaktır. Sonraları Memlûk Devleti’nin dikkatini denizler üzerine çevirdiğini görüyoruz. Sultan Seyfeddin Barsbay zamanında Kıbrıs fethedildi (1426), Seyfeddin Çakmak zamanında ise Rodos’ta bulunan Hospitalier Şövalyeleri'nin üzerine üç sefer düzenlendi.
Seyfeddin Çakmak’ın 15 yıllık saltanatından sonra, 1453 ile 1468 yılları arasında emirler arasındaki mücadelelerin neticesinde feragat, hâ’l veya suikast yoluyla altı taht değişikliği yaşandı. Bu dönemden sonraKayıtbay tahta geçecek ve 29 yıl boyunca Memlûk Devleti’ni yönetecektir. Ülkenin dört bir yanının eserlerle donatılacağı bu dönemde Kayıtbay kuzeydeki sorunla ilgilendi. Türkmenlerin çıkardıkları isyan bu bölgede zaten bir sorun teşkil ediyordu. Şimdi ise buna bölgede nüfuzu artan Osmanlı Devleti eklenmişti. Ancak savaşta kullanılmak üzere halka ağır vergiler yüklenmesine rağmen savaşın olmaması ve buna bir de veba salgının eklenmesi ile ülkedeki huzur giderek bozulmuştur. ****en yaşında iken tahttan oğlu adına feragat eden Kayıtbay bir gün sonra öldü. Onun ölümüyle birlikte ülkede yeniden bir siyasi istikrarsızlık baş gösterdi. Ard arda yaşanan taht değişikliklerine cinayetler de eklendi. Bunun verdiği etkiyle emirler artık sultan olmayı istememeye başladılar. 1501 yılında gönülsüz olmasına rağmen tahta Kansûh el-Gûrî geçti. [7]
Kansûh el-Gûrî hükümdarlığının ilk yıllarında ufak tefek isyanlarla uğraştıktan sonra ekonomiyi düzeltmeye yöneldi. Bunun için halktan zorla vergi topladıysa da ekonomiyi düzeltmeyi başardı. Bu sıralarda Memlûk Devleti için yeni bir sorun ortaya çıkmıştı. Ümit Burnu’nun keşfedilmesi ile Hindistan’a gidecek yeni yolun keşfedilmesi Mısır’ın ekonomisini olumsuz etkiledi. Bunun neticesinde Sultan, Portekizliler ile mücadele edebilmek için yeni bir donanma hazırlattı ve onları Kızıldeniz’e gönderdi. Yapılan ilk deniz savaşını Memlûkler kazandılarsa da Portekizliler tekrar üstünlüğü ele geçirdi. [8] Yıkılma yolunda ilk darbeyi alan Memlûk Devleti nihai darbeyi ise Osmanlı Devleti’nden alacaktı.
Memlûk-Osmanlı İlişkileri ve Memlûk Devleti’nin Yıkılışı
Osmanlı Devleti ile Memlûk Devleti arasındaki ilişkiler I.Murad devrinden itibaren dostane bir şekilde başlamış ise de I.Bayezid döneminde Malatya’nın Memlûkler’den alınması iki ülke arasındaki ilişkileri germiştir. Ancak her iki devletin Timur ile olan münasebetleri aralarındaki sorunları ertelemelerine sebep olmuştur. Fatih döneminde yaşanan Hicaz su yollarının tamiri ve Dulkadir Beyliği üzerinden yaşanan siyasi rekabet, II. Bayezid döneminde ise Memlûk Devleti’nin Cem Sultan'ı himaye etmesi ve Çukurova’da yaşanan rekabet Memlûk-Osmanlı ilişkilerini olumsuz olarak etkilemiştir. [9] Yine de II. Bayezid döneminde Portekizlilere karşı denizde yapılan mücadelede Osmanlı Devleti’nin Memlûk Devleti’ne yardım ettiğini görüyoruz. [10]
II. Bayezid’in tahttan feragat etmesi üzerine tahta en küçük oğlu I.Selim geçti. Saltanatının ilk iki yılını iç meselelere harcayan Sultan Selim, daha sonra dikkatini şehzadeliği dönminde yakından tanıdığı Safevîler üzerine verdi. Yapılan hazırlıklardan sonra Safevîler üzerine sefere çıkan I.Selim, 24 Ağustos 1514 günü Çaldıran ovasında Safevî ordusunu yendi. 1515 yılında ise, Safevî seferinde kendisine yardım etmeyen, Elbistan civarlarındaki Memlûk Devleti’ne bağlı Dulkadir Beyliği’ni sınırlarına dahil etti. Bunun üzerine Memlûkler telaşa kapıldı ve Sultan Gûrî Suriye’ye kalabalık bir orduyla geldi. Zaten Memlûkler’in, Osmanlı-Safevî mücadelesinde Safevîleri desteklemesi ile iki devlet fiili olmasa da birbirlerine düşman olarak bakıyorlardı. Bu durum üzerine yapılan görüşmelerden de her hangi bir sonuç alınamadı ve artık savaş kaçınılmaz oldu. Çaldıran Savaşı’ndan 2 yıl sonra aynı tarihte yapılan Mercidabık Savaşı’nı I.Selim komutasındaki Osmanlı Devleti kazandı. Memlûk Sultanı Kansuh el-Gûrî ise savaş sırasında öldü, Halife El-Mütevekkil ise esir edildi. Daha sonra Halep, Şam ve diğer Suriye şehirleri ile Filistin Osmanlı hakimiyetine girdi. El-Gûrî Kahire’den Suriye’ye hareket ederken yerine Tumanbay’ı bırakmıştı. I.Selim ona bir mektup yazarak eğer kendi hakimiyetini kabul ederse onu Mısır’da vali olarak bırakacağını söyledi. Ancak Tumanbay bunu kabul etmedi. İlerlemeye devam eden Osmanlı ordusu 26 Aralık’ta Kahire yakınlarındaki Ridaniye’de Memlûk ordusuna nihai darbeyi indirdi. Kahire’de Cuma hutbesi I.Selim adına okundu ve böylece Memlûk Devleti tarih sahnesinden silinmiş oldu. Tumanbay ve ona bağlı olanlar dirense de, Kahire sokaklarında yaşanan şiddetli çarpışmalar sonunda Tumanbay yakalandı ve idam edildi.
Her ne kadar Memlûk Devleti yıkılıp, Mısır bir eyalet olarak Osmanlı Devleti’ne bağlandıysa da memlûkler Mısır’da varlıklarını devam ettirdiler. Osmanlı Devleti bu memlûk sistemine bazı yenilikler getirdi. Akrabalık bağları güçlendirilerek, memlûklerin oğullarının da devlet makamlarına gelmelerinin önü açıldı. [11] Ancak bu sefer aileler arasında bir çekişme peydâ oldu. Osmanlı valileri ise bu bölünmüşlükten yararlandıkları ölçülerde başarılı oldular. İmparatorluğun zayıflamaya başladığı XVII. yüzyıldan itibaren ise memlûkler, eyalet içerisinde önemli makamları ele geçirdiler. Memlûklerin Mısır’daki bu iktidarına 1811’de Kavalalı Mehmet Ali Paşa kanlı bir şekilde son verdi. [12]