KUR’ÂN-I KERİMİ öğrenmek her Müslüman için önemli bir vazifenin yanında, aynı zamanda çok faziletli ve sevabı yüksek bir ibadettir. Bu hususta Peygamber Efendimizin (a.s.m.) teşvik dolu pek çok beyanları vardır.

Peygamberimiz (a.s.m.) bazen Sahabe-i Kiramdan Hz. Ebû Zer'in şahsında bütün ümmetine hitapta bulunurdu. Bir seferinde Kur'ân öğrenmenin fazileti ve sevabı hakkında şöyle buyurmuştu:
“Ey Ebû Zer! Gidip Allah’ın kitabından bir âyet öğrenmen, senin için yüz rekât namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Ve kendisiyle amel edilsin veya edilmesin ilimden bir mesele öğrenmen bin rekât namaz kılmandan daha hayırlıdır.”1
Bir defasında da Peygamberimiz (a.s.m.) Hz. Ali'ye şu tavsiyede bulunmuştu:
“Yâ Ali! Kur’ân’ı öğren ve insanlara öğret. Her harfi için on sevap vardır, öldüğün zaman şehit olarak ölürsün.
“Yâ Ali! Kur’ân’ı öğren ve insanlara öğret. Öldüğün zaman insanlar nasıl Kâbe’yi tavaf ediyorlarsa, melekler de senin kabrinin etrafında dönerler.”2
Enes bin Malik’in rivâyet ettiği bir hadise göre de Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Dikkat edin! Kim Kur’ân-ı Kerîmi öğrenir, öğretir ve içindekilerle amel ederse ben onu Cennete sevk ederim ve Cennet için delili olurum.”3
Kur'ân'la meşgul olmanın insana kazandırdığı ve ihsan ettiği en büyük nimet, ebedî hayatına nur olmasıdır. Meleklerin onu kabrinde yalnız bırakmamasıdır, devamlı ziyaret ederek onun için Allah'tan af talebinde bulunmalarıdır.
* * *
Diğer ibadetler ve ameller gibi Kur'ân da mü'minlere şefaat eder, insanın kurtuluşu için Allah'tan dilekte bulunurlar.
Hasan el-Basrî'nin rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) bu hususta şöyle buyururlar:
“Kur'ân'ı öğreniniz. Muhakkak kıyamet gününde o ehline en güzel bir şefaatçidir.”4
Başka bir rivâyette de öğrenilen bir âyet-i kerîmenin insanı kıyamette nasıl karşılayacağı haber verilirken şöyle buyurulur:
“Kim Allah'ın kitabından bir âyet öğrenirse, kıyamet gününde o âyet, o kimseye yüzüne gülerek karşılar.”5
Kıyamet gününde Cenâb-ı Hak canlılardan başka diğer varlıklara da şuûr verecektir. Onlar da konuşacak, cevap verecektir. Başta namaz ve oruç olmak üzere güzel ameller insanı karşılayacaklar, ona yardımcı olacaklar. İşte bu güzel amellerden birisi de öğrenilen ve okunan âyetlerin sevabıdır.

Çocuklara Kur’ân öğretin
Bir insan Kur'ân okumasını öğrendikten sonra çoluk çocuğuna da öğretmeye çalışır. Onların da Kur'ân'dan mahrum kalmamalarını temin eder. Aynı zamanda bu, Efendimizin anne-babaya yüklediği bir vazifedir.
Çünkü Kur’ân öğretmek, aynı zamanda insanın ebedî hayatının kurtulmasına da vesiledir.
Ebû Hüreyre’nin rivâyetine göre Resulullah Sallallâhü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
“Kim bir çocuğa Kur’ân-ı Kerîmi öğretirse, Allah onun boynuna öyle bir gerdan takar ki, kıyamet gününde önceki ve sonraki insanlar ona hayran olurlar.”6
Bir çocuğun baba üzerinde bir takım hakları vardır. Bunlardan birisi de ona Allah'ın kitabını okumayı öğretmesidir. Bunun için müsaitse kendisi öğretir, değilse Kur'ân kursu ve benzeri bir yolla öğrenmesini temin eder. Küçük yaşta Allah'ın kitabını öğrenmeye çalışan çocuk Kur'ân terbiyesi ile yetişmeye, onun feyziyle teneffüs etmeye alışır.
Çocuk Kur'ân'ı öğrenmekle kendi mânevî hayatında mesafeler aldığı gibi, anne-babasının ebedî saâdeti için de faydalar temin eder.
Ebû Davud'un rivâyet ettiği bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (a.s.m.) bu hususta şöyle buyururlar:
“Kim Kur'ân'ı okur, hükümleriyle amel ederse, onun anne-babasına kıyamet gününde bir taç giydirilir. Bu tacın nuru güneşin bütün dünyadaki evlerde bulunan ışığından daha parlak olacaktır. Kur'ân ile amel etmeyi ne zannediyorsunuz?”7
“Kim Kur’ân okur, öğrenir ve onunla amel ederse, kıyamet gününde anne ve babasına nurdan bir taç giydirilir. Onun ışığı güneşin ışığı gibidir. Onun anne-babasına iki elbise giydirilir ki, dünya malı onunla boy ölçüşemez. Onlar, ‘Hangi amelimizin karşılığında bunlar bize giydirildi?’ derler. ‘Çocuğunuzun Kur’ân’ın hükümlerini tutması sebebiyle’ denilir.”8
Bunun için hem kendimizin, hem de çocuklarımızın rahatı ve saâdeti için Kur'ân'la hemhâl olalım. Onu öğrenme ve öğretme ***reti içinde bulunalım. Bu sayede hem farz-ı kifaye olan dinî bir vazifemizi yerine getirmiş sayılırız, hem de gönlümüzü, vaktimizi ve evimizi nur*lan*dırmış oluruz.
1 et-Tergîb ve’t-Terhîb, 3:279
2 Kenzü’l-Ummâl. 1:531

3 Kenzü’l-Ummâl. 1:531
4 Dârimî, Fedâilü'l-Kur'ân:l
5 el-İtkan Fî Ulûmi’l-Kur’ân, 4:l05
6 Kenzü’l-Ummâl.1:533
7 Ebû Davud, Vitir: l4
8 Ebû Davud, Salât:14, Tirmizî, Kıraat:12