Tepegöz'le Basat

Birgün, Oğuz otururken, düşman baskısına uğradı. Gece vakti oradan göçtü. Beraberindeki Uruz Koca'nın küçük oğlu, yolda düşmüştü. Hiç farkında olmadılar. Yollarına devam ettiler. Yolda kalan bu çocuğu bir aslan alarak götürdü, besledi.

Günlerden sonra, Oğuz yine gelip yurduna yerleşti. O sırada Oğuz Hân’ın atlarına bakan çoban bir haber getirerek dedi ki: "Ormanda bir aslan kükrüyor. Uzaktan gördüm, salınarak yürüyüşü insan gibi. Atları yakalayıp yatırarak kanlarını emiyor." dedi. Çobanın bu sözü üzerine Uruz da Oğuz Hân’a: "Hânım, belki göçtüğümüz vakit yolda düşen benim oğlumdur." dedi.

Beyler, hemen atlarına bindiler. Aslanın yatak yerine geldiler. Uruk'un dediği gibi bu, kendi oğluydu. Oğlanı tuttular. Uruz, oğlanı alıp evine götürdü. Hep sevindiler. Ziyafetler oldu. Fakat oğlan, yine durmadı. Aslanın yatağına gitti. Bir daha tutup getirdiler.

Bunun üzerine Dede Korkut geldi ve: "Oğlum, sen insansın, hayvanlarla düşüp kalkma, gel iyi ata binmeyi öğren. İyi yiğitlerle beraber yaşa. Büyük kardeşinin adı, Kayan Selçuk'tur. Senin adın da Basat olsun." dedi. "Adını ben verdim. Yaşını Tanrı versin." dedi.

Oğuz, birgün yaylaya gitti. Uruk'un bir çobanı vardı. Adına "Konur Koca Sarı çoban" derlerdi. "Uzun pınar" diye un alan bir pınar vardı. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyunlar ürktü. Çoban da bunu keçilerden bilerek onlara kızdı. İlerleyince gördü ki, peri kızları kanat kanata vermişler, uçuyorlar. Çoban, kepeneğini üzerlerine attı. Peri kızlarından birini tuttu.

Zaman geçti. Oğuz, yine yaylaya gitti. Çoban da pınara geldi. Yine koyunlar ürktüler. Çoban, ilerledi. Yerde bir yığın gördü. Bu yığın, gittikçe büyüdü. Çoban, korktu. Bıraktı, kaçtı. Urken koyunların peşine düştü.

Meğer o zaman, Bayındır Hanla Beyleri gezmeye çıkmışlardı. Bu pınarın yanına geldikleri zaman garip bir şeyin yattığını gördüler. Etrafını aldılar. İçlerinden bir yiğit, ayağıyla bunu tekmeledi. Tekmeledikçe yığın büyüdü. Uruz Koca da merak etti, atından inerek tekmeledi. Fakat mahmuzu dokununca bu yığın yırtıldı ve içinden bir oğlan çıktı. Bu oğlanın gövdesi, adam gövdesi gibiydi. Fakat tepesinde bir gözü vardı. Uruz, bu oğlanı alarak eteğine sardı ve "Hân’ım, bunu bana verin, Oğlum Basat ile beraber besleyelim." dedi. Bayındır Han da: "Senin olsun." dedi.

Uruz, Tepegöz'ü aldı. Evine götürdü. Bir süt nine getirdiler. Kadın, memesini Tepegöz'ün ağzına verdi. Oğlan bir emdi, süt ninenin olanca sütünü aldı. 2. emişinde kanını aldı. 3.de de canını aldı. Birkaç süt nine getirdiler. Hepsini böylece öldürdü. Baktılar ki olmayacak, "Sütle besleyelim." dediler. Günde bir kazan süt yetmezdi. Beslediler, büyüdü. Gezmeye, oğlan çocuklarıyla oynamaya, oynarken de bunlardan birisinin burnunu, öbürünün kulağını yemeye başladı.

Sonunda herkes, onun yüzünden çaresiz kaldı. Uruz'a şikayet ettiler, ağlaştılar. Uruz, her ne kadar Tepegöz'ü dövdüyse de bu hareketlerini önleyemedi. Sonunda evinden kovdu.

Bunun üzerine Tepegöz'ün peri olan anası gelerek oğlunun parmağına bir yüzük taktı ve "Oğlum, sana ok batmasın, vücudunu kılıç kesmesin." dedi.

Tepegöz, Oğuz ilinden kaçtı. Bir yüce dağa vardı. Orada yol kesti. Adam esir etti. Büyük eşkıya oldu. Üzerine bir kaç adam gönderdiler. Onlar, Tepegöz'e ok attılar; batmadı. Kılıç vurdular, kesmedi. Hepsini yedi bitirdi. Oğuz ilinden bile adam yemeye başladı. Oğuz'lar, toplandılar; üzerine yürüdüler. Bunu gören Tepegöz, kızdı. Bir ağacı yerinden koparıp atarak elli-60 kişiyi öldürdü.

Sonunda Basat, bu Tepegöz'ün üzerine gitti. Tepesindeki tek gözüne şiş saplayarak kör etti. Bundan sonra da kafasını kesti. Bütün Beyler, sevinç içinde kaldılar.

Kaynaklar

[1] "Türk Mitolojisi", Murat Uraz. Düşünen Adam Yayınları, İstanbul, Şubat 1992.