İstanbul’un fethinden sonra gözler Ege’deki adalara çevrilmişti. Osmanlı, Ege’yi Türk gölü haline getirmek istiyor ve bunun için de güçlü bir donanma oluşturuyordu. İstanbul’un fethi sırasında Bizans’ın elinde Gökçeada, Limni ve Taşoz Adası bulunuyordu. Diğer adalar da Venedik, Ceneviz ve Rodos Şövalyeleri arasında paylaştırılmıştı.
1453 sonu ve 1454 başında fethedilen Enez ile birlikte şehrin karşısındaki Taşoz ve Limni adasının fethedildiğini Aşıkpaşazade’den öğreniyoruz. Bakalopoulos’a göre Enez’in tam karşısında bulunan Semadirek adası da aynı yıl fethedilmiştir. Bozcaada’nın da 1455 yılı itibariyle Osmanlı hakimiyetine girdiği görüşü hakimdir. 1462’de ise Midilli Osmanlı hakimiyetine girdi. Osmanlı’nın Ege’deki üstünlük mücadelesi sonucu savaştığı Venedik ile 1463-1479 yılları arasında büyük savaşlar yaşandı. Bu savaşlar sonucunda 1470’de Eğriboz Adası ve Kuzey Sporat Adaları, 1479’da Sisam Adası ve Nikarya Adaları fethedilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise 21 Aralık 1522’de 700 gemi ve 100.000 kişilik bir kara kuvveti ile Rodos Adası, daha sonra da On İki Ada (Kasos ve Karpatos hariç) ele geçirildi. Haziran 1538’de Siklat Adaları, On İki Adalar grubuna dahil olan Kasos ve Karpatos Adası, Sakız Adası ve Psara Adası da 14 Nisan 1566’da Osmanlı egemenliğine girdi.
1 Ağustos 1669’da ise IV. Mehmet zamanının sadrazamı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa tarafından Girit 25 yılın sonunda ele geçirilmiştir. Girit’in fethiyle Ege Denizi adeta Türk Gölü haline gelmiştir. Ege Denizi’nde yer alan ve alınamayan son ada İstendil ise 1718’de Türk topraklarına katılmıştır.
19. yüzyıla gelindiğinde ise Ege Denizi’ndeki Türk hakimiyetinde sallantılar başlayacaktır. Yunanistan’ın 1830’da bağımsızlığını kazanmasıyla Mora ve Attika Yarımadası’nın elden çıkmasına ek olarak; Eğriboz, Kuzey Sporat Adaları, Siklat Adaları da Türklerin elinden çıkmıştır.
Balkan Savaşları öncesinde İtalya, 6 Mart-14 Mayıs 1912 tarihleri arasında On İki Ada’yı işgal etmiştir. Aynı yıl Balkan Savaşları’nda ise Yunanistan Bozcaada, Limni, Taşoz, Gökçeada, Semadirek ve Midilli’yi işgal etmiştir. 1913’te devam eden savaşlarda Sakız ve Sisam Adası da Yunanistan’ın eline geçmiştir.
Daha sonra Birinci Dünya Savaşı yaşanmış ve Osmanlı Devleti savaştan yenik çıkmıştır. Yenilen Osmanlı, önce Mondros Ateşkes Antlaşmasını ardından da Sevr Barış Antlaşmasını imzalamıştır. Sevr’in 84. maddesinde Gökçeada ve Bozcaada da dahil olmak üzere Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, Taşoz, Bozbaba ve İpsara Adası Yunanistan’a verileceği hükmü vardır. 122. maddesinde ise İtalya’ya bırakılan ada ve adacıklar belirtilmiştir. Ancak Sevr’i geçersiz kılan Türk Kurtuluş Savaşı başarıyla tamamlanmış ve Ege Adaları bir kez daha müzakere konusu olmuştur.
Lozan Görüşmeleri’nin beşinci gününde Ege Adaları, Birleşik Krallık delegesi Lord Curzon’un başkanlığında görüşülmeye başlanmıştır. TBMM’yi temsilen giden heyetin başındaki İsmet Paşa Türkiye’ye bırakılması istenen adaları sıralamıştır. Bu adalar arasında Gökçeada ve Bozcaada da bulunmaktadır. Ancak adalara özerklik teklifinde dahi bulunulmasına karşın Gökçeada, Bozcaada ve Meis dışındaki tüm adaların Yunanistan’a bırakıldığı ısrarla belirtilmiştir. Daha sonra görüşmelere ara verilmiş ve 23 Nisan 1923’te Eşek Adası’nın Türkiye’ye bırakıldığı kabul edilmişti. Meis Adası ise Türkiye’ye verilmedi. Yine anlaşma sağlanamadı ve görüşmeler kesildi. Sonunda 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşması imzalandı. Antlaşmaya göre, Gökçeada, Bozcaada, Tavşan Adası, Eşek Adası gibi adalar alınabilmişti. Ayrıca Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adalar ve adacıklar da Türkiye’ye verilmişti. Yunanistan ise silahlandırmama karşılığında dibimizdeki adaları almış oldu.
Ve kalan Ege Adaları’nın hukuki yorumu ise burada başlıyor. Lozan’da Yunanistan’a ve Türkiye’ye verilen adalar dışında bir de egemenliği hukuksal olarak belirtilmemiş adalar-adacıklar bulunuyor. Bütün bu savaşlar öncesinde Ege Adaları Türklerin kontrolünde olduğu için ve de Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’nın mirasçısı ve hukuki devamı olduğu için adalarda hukuken hak iddia edebiliyoruz. Yunanistan’a antlaşmalarla verilen adalar belli ise geriye kalan tüm adaların Türkiye’ye ait olması kadar doğal bir şey yoktur. Burada Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’nın devamı ya da mirasçısı olmadığını düşünenler olabilir. Oysa ki Türkiye Cumhuriyeti Osmanlı’dan kalan borçların kendi üzerine düşen kadarını ödeyip reddi miras yapmayarak hukuki olarak Osmanlı’nın devamı ve mirasçısı olduğunu zaten kabul etmiştir. Dolayısıyla, Ege’de hukuki statütüsü belirlenmemiş her ada ve adacık Türkiye Cumhuriyeti’nin vatan toprağıdır.

Ege Denizi’nde egemenliği belirsiz olan 25 ada, adacık ve kayalık bulunmaktadır. Bunlardan 13’ü işgal altındadır. İşgal edilenlerden sadece Venedik Kayalıkları ada ve adacık statüsünde değildir. Göz göre göre 13 adamız işgal edilmiştir. 1996’da Kardak Kayalıkları için Yunanistan ile savaşın eşiğine gelen Türkiye bugün işgal edilen adalarına ses çıkarmayacak duruma gelmiştir. Bu adalardan 10 tanesi kıyılarımızın dibinde, iki tanesi Ege Denizi’nin ortasında ve dört tanesi de Girit Adası’nın çevresinde bulunmaktadır. Venedik Kayalıkları da Ege Denizi’nin ortasında bulunmaktadır. Girit Adası ve çevresi Akdeniz’de sayıldığı için işgal edilen diğer 5 adamızı ilk hesaplamaya katmadım.
Yani toparlarsak Ege’de 12 ada, 1 kayalık; Akdeniz sayılan Girit çevresindeki 5 adamız işgal altındadır.
Gelelim aklınızı kurcaladığına emin olduğum sorunun cevabına. Adaların büyüklüğü önemli derecede mi ? Kesinlikle evet. Hatta karşılaştırma yapmak için İstanbul’un Prens Adaları’nın en büyüğü olan Büyükada’dan örnek vereceğim. Büyükada’nın yüzölçümü 5.4 km2 olarak gösteriliyor.
Gelelim işgal edilen adalarımıza…
Mesela Çeşme’nin kuzeyindeki Koyun Adası’nın yüzölçümü 17.4 km2’dir. Adada 826 kişi de yaşıyor. Yerli halkın yanına çoktan nüfus takviyesi yapılmış bile. Devam edelim… Didim’in batısında ve Aydın il sınırları içerisine dahil olan Eşek Adası’nın yüzölçümü 14.5 km2, 185 kişi de adada yaşıyor. 2011 yılında dönemin Demokrat Parti Başkanı Namık Kemal Zeybek, Eşek Adası’nın işgalini gündeme getirmiş ve adaya DP’li bir ekip göndermişti. Ancak DP’liler adaya giremedi!
Dilek Yarımadası’nın karşısında bulunan Fornoz ve Hurşit Adası da bir zamanlar işgal edilmemiş vatan toprağıydı. Fornoz’un 10 km2’lik bir yüzölçümü olduğunu da hatırlatayım. Hatta hatırı sayılır bir nüfus da var adada. İşgal edilen adalardan biri de Nergizcik Adası. 6.6 km2’lik bir yüzölçümü var. Bu saydığım hepsi Büyükada’dan büyükmüş değil mi ? Hem de bazıları 2-3 kat büyük. Üstelik kıyılarımıza Büyükada kadar yakınlar. İşgal edilen diğer adalarımızı da yazayım… Roma İmparatoru Sezar’ın 38 gün korsanlar tarafından esir alındığı meşhur Bulamaç Adası, Kalolimnoz Adası, Keçi Adası, Sakarcılar Adası, Koçbaba Adası, Ardacık Adası ve bu yıl işgal edilen Ardıççık Adası. Bir de Girit çevresinde hukuki statüsü belirlenmediği için Türk toprağı sayılan adalar var: Gavdos, Dhia, Gaidhouronisi, Koufonisi ve Dionisades Adası.
Peki Türk Hükümetleri adaların işgaline neden ses çıkarmadı? Hatırlayın, 1990’larda Güney Kıbrıs AB müzakerelerine başladığında bize söz verilmişti. ”Kıbrıs sorunu çözülmeden Güney Kıbrıs’ı tek başına AB’ye almayacağız.” Ancak AB sözünde durmadı ve Mayıs 2004’te Güney Kıbrıs AB’ye alındı. Türkiye buna gereken tepkiyi göstermedi ve ödülü yıl sonunda AB ile müzakerelere başlayarak, ertesi yıl da aday olarak fazlasıyla (!) aldı. Ne Yunanistan ne de Güney Kıbrıs veto bile etmemişti adaylığımızı. Ardından Türkiye, adaların işgaline de göz yumdu. Söz konusu adalar 2004’ten beri işgal ediliyor. Eşek ve Bulamaç Adası’nda inşaat faaliyetlerinin 2004 sonu itibariyle başladığı tespit edilmişti.
Son olarak bu yıl 11 Şubat’ta Ardıççık Adası’na Yunan helikkopteri düştü ve helikopterdeki askerler yaşamını yitirdi. İstanbul’da yayınlanan NOTAM (havacılara duyuru) ile bölgenin Türk bölgesi olduğu ve arama kurtarma çalışmalarının Türk yetkililerle yapılması gerektiği yazılmıştı. Ancak öyle olmadığı gibi 9 Mart’ta adada bir anma töreni bile düzenlendi. Yani kısaca bir adamızı daha Yunanistan’a kaybettik.
Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu durumu ”hukukun yorumlanması” şeklinde değerlendirmekten öteye gitmemiş, dönemin Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ise adaların fiili işgal durumunu kabul etmiş ancak adaların halen Türkiye’nin olduğunu ifade etmiştir.
Adaların Türkiye’ye ait olduğu 20. yüzyılın İngiliz ve Amerikan haritalarında da belirtilmiştir. Ayrıca Lozan Barış Antlaşması’nın 15. maddesinde sözü edilen 2 numaralı haritada da adaların Türk hakimiyetinde olduğu altı siyahla çizilerek gösterilmiştir. Söz konusu haritada Yunan ve İtalyan Adaları da altı kırmızı ile çizilerek gösterilmiştir. Yine 1943 yılına ait İngiliz haritasında, 1951 yılına ait Amerikan haritasında da adalar Türk toprağı olarak gösterilmiştir. Hal böyle iken daha fazla kanıta ihtiyaç var mıdır?



Söz konusu adaların bizde olması demek adaların karasularının 3 mil olduğu düşünüldüğünde karasularımızın artması, Ege’de etkinliğimizin artması demektir. Ayrıca her adanın kendine ait ekonomik münhasır bölgesi de bulunmaktadır. Bu da o adaların etrafındaki ve üzerindeki doğal zenginliklerin bize ait olduğunu göstermektedir. Bilindiği üzere Ege’de ve özellikle Girit çevresinde petrol ve doğalgaz yatakları olduğu düşünülmektedir. Hatta Girit çevresinde çalışmalar başlamıştır. Adalarımızın işgaline göz yumarak bu fırsatları da geri tepmiş oluyoruz. ”Biz üç beş küçük ada için Yunanistan’la dostluğumuzu bozacak değiliz” diyenler olacaktır.
Unutmayın ki bizde tek çakıl taşı verilmez, Girit için Sultan Abdülaziz’in III. Napolyon’a söylediği sözleri unutanlar, İsmet Paşa’nın küçük bir ada yüzünden (Meis) Lozan’ı terkettiğini unutanlar, yani kısaca geçmişini unutanlar elbette adalarımıza gereken ehemmiyeti vermeyecektir…