ANKARA NASIL VE NEDEN BAŞKENT OLMUŞTUR?
Başkent demek ülkenin bütün siyasal, ekonomik, sosyal, kültürel, idari, askeri, güvenlik vb. konularının değerlendirildiği, kararların alındığı, ülkenin hedeflerinin belirlendiği ve yönetildiği yer anlamına gelmektedir.
Osmanlı Devleti, kurulduğu günden itibaren başkentini birkaç kez ülkenin genişlemesine ve gelişmesine göre değiştirmiştir. Önceleri Bilecik olan Osmanlı Devleti’nin başkenti zamanla Bursa ve Edirne’ye taşınmıştır. Son olarak ise İstanbul 470 yıl boyunca Osmanlı Devleti’ne başkentlik yapmıştır. Stratejik olarak büyük öneme haiz olan İstanbul, iki kıtayı birbirine bağlayan, yolların kesiştiği, iki denize de hâkim olan bir bölgedir.
1807 yılında İngiliz Donanması’nın Çanakkale Boğazını geçmesi, 1829 yılında Rusya’nın Edirne’ye kadar ilerlemesi İstanbul’un ne derecede tehlike altında olduğunu göstermiştir. Bir ülkenin Başkenti’nin ele geçirilmesi o ülkenin fiilen sona ermesi anlamına gelmektedir.
Tarihte meydana gelen bu gibi olaylar yöneticilerin ve halkın, durumun ciddiyetini anlaması ve 19’uncu yüzyılın ilk yarısında başkentin konumu hakkında farklı fikirlerin ortaya atılmasına sebep olmuştur.
1839 yılında Osmanlı ordusunda görevli Moltke başkent İstanbul’un değiştirilmesini önermiştir. 1897 yılında Von Der Goltz Paşa Osmanlı İmparatorluğu’nun köklü bir değişime girmesi gerektiğini ve Osmanlı başkentinin Türkçe ile Arapçanın sınırı üzerinde bir yere, Konya veya Kayseri’ye hatta daha da güneyde bir yere taşınması gerektiğini önermiştir. Uzun süre Osmanlı ordusunda Türk subayları yetiştiren Von Der Goltz Paşa, Türklerin Balkan savaşları sonucunda Avrupa’dan yavaş yavaş çıkarıldığını görmeye başlayınca, Osmanlı başkentinin Asya’da olması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.
1913 yılında Viyana’nın Neue Freie Presse gazetesinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar’dan çıkarıldığını, Başkentinin demir yolu ağları ile örülmüş Anadolu’ya taşıması gerektiğini, Şam veya Halep’in uygun bir başkent olacağına dair yazıları bu gazetelerde yer almıştır. Ahmet Ferit Bey Balkan Savaşı'nın karanlık günlerinde üç tarafı düşmanla çevrili İstanbul’un artık başkent olamayacağını defalarca vurgulanmıştır.
13 Kasım 1918 tarihinde İtilaf Devletleri’nin İstanbul’a çöreklenmesi ve Şehre Fatih Sultan Mehmet gibi beyaz atın üzerinde Fransız General Franchet d’Espery’in girmesi ile Başkent’in Bursa’ya taşınması fikri ön plana çıkmıştır. 16 Mart 1920 tarihinde İstanbul’un işgali ile, Anadolu’da Ankara karargah olmak üzere kurtuluş mücadelesi veren Türkler durumun hiçte iç açıcı olmadığını görmüşlerdir.
23 Nisan 1920 tarihinde milli mücadele veren Anadolu halkı, Atatürk’ün önderliğinde T.B.M.M.’nin açılmasını sağlamış ve kurtuluş mücadelesinin fiilen Ankara’dan yönetileceği kararı alınmıştır.
19 ‘uncu yüzyıla kadar zengin bir Anadolu şehri olan, hatta nüfusunun 100000 kişiye yakın olduğu tahmin edilen Ankara, 19 ‘uncu yüzyılın ikinci yarısından itibaren ekonomik sıkıntılardan dolayı kıtlık çekilen, az nüfuslu bir bölge durumuna düşmüştür. Ankara’nın ticari faaliyetlerine yön veren tiftik keçisi İngilizler tarafından Afrika’da yetiştirilmeye başlayınca, Ankara'nın ekonomik sıkıntılaı giderek artmıştır. 1873 ve 1874 yıllarında meydana gelen sel felaketi ve ardından meydana gelen kar faciası ile Ankara’ya diğer bölgelerden yardım ulaştırılamamış ve yaklaşık 1800 kişi hayatını kaybetmiştir. İnsanlar Ankara’dan hızlı bir şekilde göç etmiş tarım ve hayvancılık tamamen bitecek duruma gelmiştir. Bütün bunların üzerine 1875 yılına kadar ancak toparlanan Ankara’dan, 1878 tarihinde Osmanlı Rus Harbi nedeni ile 179000 kişi askere alınınca, Ankara tekrar eski konumuna dönmüştür.
Ankara’nın Başkent olarak seçilmesinin sebepleri kısaca şu şekilde özetlenebilir:
1. Ankara’nın nüfusunun %95 ‘inin Türk-Müslüman olması,
2. Ankara'nın Anadolu’nun ortasında olması ve yüzyıllardır tehlikelerden uzak kalması,
3. Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli bölgelerini yağmalayan İngiltere, Fransa, Rusya, İtalya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi ülkelerin hedeflerinde Ankara’nın olmaması,
4. Bölgede Türk hâkimiyetinin mutlak olması,
5. İttihat ve Terakki’nin Ankara’ya önem vermesi,
6. Ankara’nın kuzey-güney ve doğu-batı yollarının kesişme noktasında olması,
7. Ankara ve İstanbul arasında demir yolunun olması,
8. Ankara'nın istila tehlikesinden uzak olması,
9. Batıya ulaşmanın Ankara üzerinden kolay olması,
vb. gibi sebeplerle Ankara Başkent olarak kabul edilmiştir. Her ne kadar Sivas Kongresi sonrası Heyet-i Temsiliye Eskişehir veya Seyitgazi’nin başkent yapılması istendiyse de, Mustafa Kemal Ankara’nın başkent olması konusunda ısrarlarını sürdürmüştür.
Dönemin dış işleri bakanı İsmet Paşa ve 13 arkadaşı 13 Ekim 1923 tarihinde Meclis genel kuruluna önergede bulunmuştur. “Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi Ankara şehridir.” önergesine göre İstanbul’un Hilafet Merkezi olarak sonsuza kadar kalacağı ve yurdun bütün kaynaklarının en verimli şekilde kullanılacağı Ankara’nın güvenli bir merkez olduğu vurgulanmıştır. Komisyondan geçen öneri büyük çoğunlukla kabul edilerek Ankara resmen Başkent ilan edilmiştir.