İstanbul’da tenezzühü bir yarı ihtiyaç hâletiyle icra edenlerden olarak, bu şehir hakkında yaptığım köşeleri keskin tespitlerden biri şudur: İstanbul’un birçok yeri hemen hemen hiçbir yerine benzemez.Bu tespit size saçma geldiyse onu şehrin oksijeni bol patikalarından birinde yaptığım için olabilir, belki yalnızca başım döndüğü için gevezelik etmeye fırsat aramışımdır ama Sarıyer’in hemen hiçbir yerinin İstanbul’un yoğun hayatının döndüğü muhitlere benzemediğine de ses çıkarılmaz zannediyorum. Aynı zamanda en yeşil mıntıkalardan olup deniz manzaralarının da en keyiflilerinden birçoğunu saklayan bu semt hakkında şimdiye dek şairler meftuniyetlerini bildirmiş, Yahya Kemal gibi bir zirve dahi Emirgân’ın kadrolu ziyaretçilerinden bilinmiştir.Bu semti teferrüçlerimiz ve tatil günlerinin keyifli kahkahaları için hatırlamışızdır ancak buraların tarihinin ilkbaharda fışkın verip sonbaharda yaprak döken ağaçlardan çok daha gerilere uzandığını biliyor muyuz? Ya da bunu nasıl bilebiliriz?Mesela ecdadımızın bu semtin sakinleri ihtiyaçlarını gidersinler, hem giderirken öyle alelade bir musluktan değil de güzel görüp güzel düşünsünler fehvasınca nefis birer sanat eseri olarak inşa ettiği çeşmeler sayesinde bu tarihten haberdar olabiliriz. Çeşmeler bizim için semtin farklı yerlerine serpiştirilmiş birer tarih numunesi ve işareti olabilirler –elbette görmek istersek.Sarıyer’deki tarihî çeşmelerden birkaçını dolaşarak bunların geçmişlerine ve dahi kendi mazimize bir yolculuğa çıkıyoruz. Sevgili okur ayaklarına güveniyorsa bağcıklara uzanıversin veya baldırları güçlendirmek isteyenler pedalları çevirmeye başlasın. Evet, su şişesini de alalım lütfen. Talihli çeşmenin dört gözünden de suyu akıyor
Karşıda Yahya Kemal’in “orada sinek vızıltısı bir çığlıktır” diye sükûnetini tarif ettiği Vaniköy ve Adile Sultan Sarayı’nın konumlandığı, banisinin adıyla bilinen otoyol kenarındaki çeşme, şehirdeki başka birçok hayır eserinde imzası okunabilecek hanım sultanlardan Beyhan Sultan’a ait. Bu çeşmesinin kendine mahsus bir kitabe çerçevesi var (1). Fakat herhâlde ikinci yüzündeki boşluklarda da tuğra ve kitabeler olması gereken yerlerin, söz konusu güzelliklerin kazınmasının moda ilan edildiği günlerde harcandığını tahmin etmek zor olmasa gerektir (2). Bunun haricinde çeşme fizikî olarak sağlam görünüyor.Rumeli Hisarı’na beş on adım mesafede ve şirin küçük merdivenlerle bir de seyir terasının hemen kavşağında, Amiral Fahri Ergin Sokak’taki Damat İbrahim Paşa Çeşmesi maalesef en azından civarındaki konaklar ve pervazları çiçekli evler kadar olsun bakımlı değil (3). İbrahim Paşa’nın ‘damat’ sıfatı padişaha akrabalığından gelirmiş ve babası Mısır valiliği de eden Abbas Paşa imiş.Çeşme üzerindeki üç satırlık kitabe h. 1299 tarihini taşıyor ve İbrahim Paşa’nın onarım metni. Yani çeşme aslında bundan daha eskiye tarihleniyor. Bu mütevazı ve gösterişsiz eser şimdilerde ona bir musluk hediye edip kitabesindeki çatlakları giderecek ve hoş bir manzaraya kavuşturacak üçüncü fedaisini bekliyor.Yine Fatih Sultan Mehmet Köprüsü yakınında, sahilden yukarı doğru uzanan hafif yokuşun başındaki Arpacı Çeşme Sokak başlangıcında h. 1128 gibi oldukça eski tarihli bir çeşme var. Düz mermer ayna taşı, kemer üstünde bir rozeti ve dört çiçekli dalla çevrili tek cümleden ibaret kitabesi haricinde bir süsü bulunmayan ancak tertemiz hâlde hâlâ müşterilerini bekleyen bu nezih güzellik, aynı zamanda gölgesindeki oturaktan denizi seyretmek için uygun bir durak vazifesi görüyor. Talihli çeşmenin dört gözünden de suyu akıyor.(4)
Su içenlerinin ömrünü efzun edecek bir havası var Geçenlerde bir başka eserine uğradığımız ve hiç değilse bu seferki kadar kendine münhasır şekl ü şemaili olan bir başka Mihrişah Valide Sultan hatırasını İstinye’den ilerleyen Köybaşı Caddesi üzerindeki Yalı Sokak’ta, Plaj Parkı içinde ziyaret edeceğiz. Bu sefer adına oğlu Sultan III. Selim değil, bizzat Valide Sultan tarafından yaptırılmış bir çeşmeyle karşı karşıyayız.(5)Küçüksu’dakinden bir yıl önce (1220) yaptırılmış bu çeşme onun adeta ilk versiyonu gibi. Ahşap saçağında işlemelerin yanı sıra alt tarafları da standart çeşme süslemelerinin ve biçiminin dışında bir özellik gösteriyor. İki satırlık kitabede her nedense hadi iki çiçek demetini anladık, güneş ve ay motifleri var. Tuğranın altında da sevap avcısı Valide Sultan’ın hatırası yazılı: “Sahibetü’l-hayrat ve’l-hasenat devletlü ismetlü Mihrişah Valide Sultan aliyyetü’ş-şan hazretleri.”Aynı caddenin baş tarafında İstinye Çıkmazı Sokak üzerinde bulunan bir çeşme daha var ki onu neyle özetleyeyim diye hiç aranmadan aklıma gelen ilk kelimeyle karşılayabilirim: Tontiş. Cesametine ve onca emek verilmiş ziynetlerine rağmen yaptıranının adı yazılı bir yeri olmayan bu çeşmenin göze güzel gelmeyecek bir noktası mümkün mertebe bırakılmamış. H. 1226 tarihli eserin su içenlerinin ömrünü efzun edecek bir havası var.(6)Biraz içeri girdiğimizde, İstinye Cami Sokak’taki Neslişah Sultan Camii girişinde duran bir küçük çeşmecik, hem musluğunun yerli yerinde durması hem kitabesi hakkında künyesiyle bilgi sunması bakımından örneklik sergiliyor denebilir (7). Küçük durduğuna da bakmayın, birazca yaşı vardır: H. 1197/m. 1782.Bir de böyle kitabeleri gördüğünde insanın mehter marşını çığıra çığıra yürüyesi geliyor. Şu ihtişam ve izzete bakınız: “Bu çeşme-i ferâh-fezâ şevketlü kerâmetlü pâdişâh-ı azam ve şehinşâh-ı muazzam halifetullâh-i fi’l-âlem hâdimu’l-harameyni’l-muhteremeyn Sultân Abdülhamid Hân halledallâhu saltanatehû [bu kısım künyeye yanlış okunarak ‘sultâninâ’ yazılmıştır] ilâ nihâyeti’d-devrân [burası da nihâyetü’d-devrân yazılmış ki Arapça kaidelere göre hatalıdır] hazretlerinin eser-i latifleridir.”İstanbul’un başka bir çeşmesinde rastlanmayacak denli orijinal süslemelerEmirgân İskelesi’nden yukarı çıkan Hekim Ata Caddesi, bazısı cumbalı ve birçoğu sokakla iç içe evleri olan tipik bir Sarıyer yokuşudur. Buradan tırmanırken sağınızda göreceğiniz musluklu ön yüzü mermer, diğer yüzleri taştan büyük çeşmenin uzun bir kitabesi ve saray erbabının elinin değdiğini belli eden tuğrası dışında bir özelliği yok görünüyor.(8) Ancak biraz yaklaştığımızda -maalesef fizikî zarar dâhil bazı karalamalar yapılmasını teessüfle geçersek- tuğra etrafında halka olarak sıralanmış süslemelerin pek de sıradan olmadığını hatta İstanbul’un başka bir çeşmesinde rastlanmayacak denli orijinal yapıldığını görebiliriz. Osmanlı’nın ‘gâvur padişah’ diye bilinen ancak (çeşmenin kitabesinden: Sâyesinde ehl-i İslâm ve reâyâ cümleten/Oldu dilsîr-i niam sîr-âb-ı lütf-ı râygân) ‘yenilikçi’ olarak da anılan padişahı Sultan II. Mahmut tarafından yaptırılmış bu çeşmede sultanın tuğrası ve yanında ‘Adlî’ mahlası etrafında iki yatay hançer, üzerlerinde trompet, bayrak ve en üstte ne olduğunu tam kestiremediğim bir şeyin daha olduğu süslemeleri bulunuyor.İnci gibi dizilmiş nefis kitabenin sonunda ise bir kalem dâhisinin imzası var: [Yesarizade] Mustafa İzzet gafera lehuma [(Bu ifade hakkında bilgi için hattatın şu maceradaki 4 numaralı çeşmesine düşülen nota müracaat olunabilir). Yesarizade hakkındaki trajik bir bilgiye kabri vesilesiyle temas etmiştik,Çeşmeyi 2008 yılında Türkân Sabancı, annesi Pakize Civelek ve babası Mehmet Civelek adına onartmış ve künyesini yan cihete koydurmuş. Sol cihetteki taşlarda yoğun rutubet izleri ve yer yer dökülmelerin başladığı hesaba katılırsa çeşmenin hafifçe elden geçirilme vakti yeniden gelmiş olabilir.