Bilindiği gibi Fahri Kâinat Efendimiz’in mekân-ı saadetleri olan Mescid-i Nebi Asr-ı Saadet’te hurma kütüğü yakılarak aydınlatılırken, Temîm ed-Dârî Hazretleri Yemen’den yağ kandilleri getirmiş; Efendimiz Hazretleri’nin de onayıyla Mescid-i Nebi yağ kandilleriyle aydınlatılmaya başlanmıştır. Asr-ı Saadet’ten sonra halife Velid zamanında Mescid-i Nebi ve Şam’daki Ümeyye Camii’nin (Ğām' Banī 'Umayya al-Kabīr ) kandilleri, mübarek gecelerde sabaha kadar uyandırılır, bu yolla mübarek gecelerin manevi aydınlığı maddeye yansıtılırdı. Bu uygulama neticesinde mübarek gecelerin ismi akıllarda kandil gecesi olarak yer etmiştir. Bu geceler, insanlara manevi olarak diğer günlerden ve gecelerden daha fazla feyizli olacağı manası itibariyle ‘kandil gecesi’ olarak adlandırılmış, Müslüman toplumu da bu adlandırmayı kabul etmiş, özümsemiştir.
Ülkemizde ise bu uygulamayı ilk olarak Sümbül Efendi Dergahı 6. postnişini Necmeddin Hasan Efendi Hazretleri başlatmıştır. Bugün Sırbistan’ın orta kesiminde bulunan Kruševac şehrinde ( Alacahisar ) doğan ve tefsir alanında ciddi bir ilim tahsil etmiş olan Necmeddin Hasan Efendi Hazretleri (ö. 1019/1610) mübarek gecelerde İstanbul Sümbül Efendi Asitanesi’nin bütün kandillerini, minare âleminden tekkenin kapı eşiğine kadar takar ve uyandırırmış.
Devrin padişahı III. Murad (4 Temmuz 1546, Manisa – 16 Ocak 1595, İstanbul, 12. Osmanlı padişahı ve 91. İslam halifesi.) Necmeddin Hasan Efendi’nin yaptığı bu uygulamayı çok beğenmiş ve 1588 tarihli bir fermanla özellikle camilerin minare şerefelerinin mübarek gecelerde kandillerle donatılıp sabaha kadar yakılması emrini ferman buyurmuştur. Bizim toplumumuza bu vesileyle geçen kandil uygulaması, toplum hafızasında mübarek gecelerin ‘kandil gecesi’ olarak isimlendirilmesini sağlamıştır. Ülkemizde bu uygulamayı başlatan Necmeddin Hasan Efendi Hazretleri öyle bir Resulallah sevgilisidir ki, hicretin 1019’uncu yılında 12 Rebîülevvel gecesi Yemen’de bugünkü tarihle 1610 yılında terk-i diyar eylemiştir.
Berat kandili
Hz. Aişe (radıyallahu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: ‘Allah Teâla Hazretleri, Nısf-u Şa'ban gecesinde dünya semasına iner ve Kelb Kabîlesinin koyunlarının tüyünün adedinden daha çok sayıda günahı affeder.’ [Tirmizî, Savm 39, (739); Rezin bu rivayete ‘Ateşe müstehak olanlardan’ ziyadesini kaydetmiştir.] Hadis-i şerif ile Nısf-u Şa’ban olarak belirtilen Berat kandili, asırlardır ümmet tarafından kutlanır ve bu gecede ihya olunmaya çalışılır. Efendimiz (s.a.v) “Benim ümmetim hatada ittifak etmez.” buyuruyor. Efendimizin velayetinin varisi olan arifler, nübüvvetinin varisi olan âlimler bunun varlığını ve özel bir gece olduğunu asırlardır beyan etmişlerdir. Biz böyle bir gece yoktur diyenlerin değil, o ariflerin, âlimlerin beyanları üzere bu gecede ihya olmaya ***ret edenlerdeniz.
Şa’ban-ı Şerif’in ortasında, 14. günü ikindi vaktinden 15. günü ikindi vaktine kadar yani 14. günü akşamı idrak edilmeye çalışılan Berat Kandili için İbrahim Hakkı Bursevi Hazretleri şöyle buyurmuş:
Yazılır halkın beraatı,
Gelince Berât Gecesi
Ger hayatı her mematı
Gelince Berât Gecesi


Cennet kapısını açarlar
Âleme rahmet saçarlar
Mümine hulle biçerler
Gelince Berât Gecesi


Hakkı Hak rızası bulur
Her kim bu şeb namaz kılar
Dualar müstecap olur
Gelince Berât Gecesi

Emir Sultan Hazretleri de bir nutku şerifinde şöyle der:
Açılmış dükkanlar kurulmuş pazar
Canlar mezad olmuş dellalde gezer
Oturmuş ümmetin beratın yazar
Hakk'a mahbub olan sultanı buldum

Biz de umarız, dileriz ve dileniriz ki; Berat Gecesi’nde Hakkâ mahbub olan O sultan bizi de ümmetin beratına yazsın. Yazsın ki Hakk’a mahbub olan O sultanı, bizler de bulalım.
Yunus Emre’mizin dua-şiiriyle bitirelim. Ya Rabbi Beratını sağ eline alanlardan eyle” bizi.