Restoranlarda veya kafelerde… Birçok yerde önümüze “Osmanlı Mutfağı” adıyla genelde aşina olduğumuz lezzetler sunuluyor. Oysa Osmanlı Mutfağı öyle basite indirgenecek bir mutfak değil.
Kültürüyle, ekonomisiyle dönemin koşullarına uyum sağlayan, çeşitliliği ile göz kamaştıran Osmanlı Mutfağı hakkında şimdi öğrenecekleriniz sizi oldukça şaşırtabilir.
Meyhane kültürü mü? Elbette var.



Ramazan bitiminde meyhaneciler Müslüman müşterilerine bayramın ilk gününde bir tabak “Bizi unutma dolması” gönderirdi. Ramazan’dan önceki gün Müslümanların son kez meyhanede içmelerine ise “defter kapama” ya da bıçak silme” denirdi.
Istakozu sadece Sema Çelebi yapmıyor.


Istakozu şimdilerde sosyete yemeği olarak biliyoruz. Ama aslı öyle değil. Osmanlı döneminde ıstakoz, İstanbul Balıkhanesi‘nde her sene mart başında verilen ziyafetin yemekleri arasındaydı. Yine ıstakoz gibi havyar da emze haline getirilip peynir şeklinde sokaklarda satılırdı. 18. yüzyılda Erzurumlular sade kahve, havyar ve tütünden oluşan kahvaltıya “Şeytan Kahvaltısı” derlerdi
.
Resmi yemek: Çorba


Osmanlının en önemli yemek pişirme biçimi çorbadır desek yalan olmaz. Çorba için “şurba” ve “şorba” kelimeleri de kullanılırdı. Aynı zamanda bir simgeydi çorba. Yeniçeri ocağının birliğini sembolize eden çorba kazanının devrilmesi (kazan kaldırma) başkaldırı işaretiydi.
Jöle Osmanlıda da var



Bugün jöle tatlısı olarak bildiğimiz tatlı, Osmanlıda “Elmasiye” adıyla bilinir, kaynatılmış paça, incik suyu ya da balık tutkalı ile yapılırdı.
Şeker olmadan olmaz hünkarım!


Osmanlıda şeker bir statü göstergesiydi. Türkler Orta Asya‘da iken şekerle araları olmamasına karşın İslamlaşmayla birlikte hem yemeklerdeki şeker hem de şekerli yemek miktarı artar. Şekerin moda olmasında hadislerin yanı sıra pahalılığının da payı vardır. Yemeğin tatlılık miktarı, statü göstergesi konumuna gelmişti