Arap mitolojisi, Araplarınİslamiyet öncesi çoktanrıcı inanç ve söylencelerini konu almakla birlikte Hıristiyan, Yahudi ve İran dinlerinin de etkisinde kalmıştır. Arap mitolojisinin bir de özelliği de Mezopotamya mitolojisiyle devamlılık konumunda olmasıdır. Sadece Mezopotamya mitolojisi değil, o dönemde çevre bölgelerde yaşayan toplulukların mitolojileri ve inançları da Arap mitolojisiyle büyük oranda etkileşim gösterir. Arapların Sami bir ırk olması dolayısıyla inanç sistemlerini oluşturmada diğer semitik toplumlarla etkileşim çok önemli roller oynamıştır.

Arap mitolojisinde birçok mitolojide olduğu gibi, putlar sembolize ettikleri tanrı veya tanrıçalar nedeniyle kutsal sayılmaktaydılar ve en önemli tapınım aracıydılar.
Arap mitolojisinin tamamen politeistik bir temel üzerine mi kurulduğu yoksa daha çok henoteistik bir temele mi sahip olduğu bilimsel anlamda belirsizdir. İslami kaynaklar Arap mitolojisinin temelini monoteist bir yapıdan aldığını, dahası bu tanrıçalar gibi o dönemlerde tapılan çeşitli tanrı ve tanrıçaların isimlerinin kökeninin Allah sözcüğü olduğunu ve bu konuda bilimsel bir bulgu olmamasına rağmen Arap politeizminin monoteist bir yapının bozulmasıyla oluştuğunu ileri sürmektedirler.


Kaynaklar ve tarihçe

Bu dönemde Arapların bir kısmı Arabistan yarımadasında koyun, keçi ve deve çobanlığı yaparak göçebe bir kısmı ise vahalarda tahıl ve hurma tarımı yaparak yerleşik olarak yaşamaktaydı Arapların dinleri hakkında, kitabeler ve arkeolojik eserlerin yanı sıra Asur, İbrani, Yunan ve Latin kaynakları ile İslam öncesi Arap toplumu hakkında doğrudan bilgi sunan Cahiliye şiiri ve atasözlerinden de istifade etmek mümkündür.
Arap mitolojisini araştırmada dini kaynaklar da kullanılmaktadır.

Kutsal yerler, taşlar ve ağaçlar

İslam öncesi Arabistanda kutsal sayılan çok sayıda tapınım ve ziyaret merkezi, dikili taşlar (sanem), putlar ve kutsal ağaçlar bulunmaktaydı. Ayrıca Zemzem kuyusu da kutsal kabul edilmekteydi.
İslam öncesinde çok sayıda putu barındıran Kabe'nin bulunduğu Mekke kenti Araplarca kutsal kabul edilmekteydi. Ayrıca Arap tanrılarını barındıran başka kült merkezleri de vardı. Mekke'deki Kabe'de, İslamöncesi devirde, farklı kabilelerinin tanrılarının putlarını da içeren yüzlerce put bulunduğu rivayet edilmiştir. Böylece bölgeye çeşitli amaçlarla (ticaret vb.) gelen farklı kabilelere mensup kişiler kendi kabilelerinin inandığı tanrılara, bu putlar sayesinde tapabilmekteydi.
Kâbe iki katlı bir mimari yapı idi. Kabe’nin ilk katında 360, ikinci katında ise Lât, Uzza ve Menat olarak isimlendiriliren üç put ve onların üzerinde hepsinden daha büyük Lâh isminde bir put ile tapınak tamamlanmaktaydı. Üç put, Kâbe’nin içinde Hannan, Mennan ve Deyyan olarak isimlendirilen üç sütun üzerine yerleştirilmişlerdi. Bir dördüncü sütunun daha olduğu, bunun da adının da Sûbhan kaydedilmiştir.
Arafat Dağı islam öncesi Araplarda da bir ziyaret yeri idi.
Taif Kabesi; Al Lat Taifte dört köşeli düz bir kaya parçası ile temsil ediliyordu ve etrafında bir ev inşa edilmişti. Bu ev Taif Kabesi olarak biliniyordu. Lat Kabesi ve putu etrafında İslam öncesi Kabesinde bulunan kült ve görevlere benzer görevler ihdas edilmiş ve burası Araplar arasında Mekkedeki Kabeye eşdeğer bir konuma yükseltilmişti. Bazı oryantalistler benzer şekilde Hacerü'l-esved’in de ibadet edilen taşlardan biri olduğunu,Kabenin sadece onu korumak için inşa edildiğini ifade etmişlerdir.
Tapınım şekilleri



İslam öncesi Araplarda hemen her evde bireysel-ailevi tapınmalarda kullanılan bir put köşesi bulunurdu. Arapların yolculuğa çıkmadan önce yaptıkları son ve yolculuk dönüşlerinde yaptıkları ilk iş bu puta dokunmak olurdu.
Toplu tapınımlarda çok sayıda putun bulunduğu tapınaklara, meydanlara ve Kâbe’ye giderlerdi. Tapınaklara Araplar Beyt derlerdi. Küp şeklindeki tapınaklara da Kâbe adı verirlerdi. En büyük kâbe ise Mekkedeki Kâbedir.

Tüm kabileler; savaşın yasak olduğu hac mevsiminde yani tapınma zamanı, bayram havası içerisinde düzenlenen panayıra, festivale katılırlar, kendi putlarına dua, secde ve tazimde bulunurlar, kendi putları etrafında tavaf ederler, kurban keserler, sadaka verirlerdi. Daha sonra her kabile Kâbeyi tavaf ederlerdi. Bu tavaf genellikle çıplak olarak gerçekleştirilirdi.
Sözkonusu ziyaretlerde tanrılara çeşitli hediyeler sunarlar, güzel kokular serperler, adaklar adayıp hayvan kurban ederler, hatta bu ziyaretler öncesi oruçlar tutarlardı.Bu dönem Arapların, ölüleri gusül ettirdikleri, yıkadıkları ve kefenledikleri de bilinmektedir. Putların önünde fal okları çekerlerdi. Kuşların uçuşuna göre kehanette bulunurlar, nazardan korunmak için muska ve tılsımlara başvururlardı. Hac ve tapınım, kendileri için bir korunum olarak kabul edilirdi. Ayrıca şeytan taşlama, telbiye gibi eylemleri gerçekleştirirler, Hacer'ül esved'e de büyük saygı duyarlardı. Araplar Safa ve Merve tepelerine konumlandırılan İsaf ve Naile isimli putlara da saygı ziyaretleri yaparlardı.
İslam öncesi Araplarında ibadetlerinin en görünür olanı putlara tapmak ve onların adına kurban kesmekten ibaretti. Putlara hem kurban kesme hem de onları hayvanlara tavaf ettirme adetleri vardı. Mukaddes telakki edildikleri için çevresinde savaş ve kavga yapılmazdı.
Güneş tanrıçalarına tapınım güneşin gün boyu gökyüzündeki konumu ile bağlantılı zamanlarda yapılan tapınmalardı.
Tanrılar ve Etkileşimler

Allah anlayışı Mekke dininde belirsiz bir anlama sahipti. Bu dönemde El İlah teriminin baştanrı Hubel'i işaret eden bir unvan olarak kullanıldığı düşünülmektedir.
Allah



İslam öncesi Mekkeyi de içine alan Arabistan bölgesinde Al ilah kelimesinden türetilen Allah yaratıcı veya politeistik bir panteon'un baştanrısı olarak değerlendirilmekteydi. Allah veya ilah sözcüğü bir isim veya unvandan daha çok bir sıfat olarak kullanılmış olabilirdi.

Hubel: İslam öncesi Mekke toplumunda tapınılan bir "ay tanrısı" idi. Al ilah (Al Lah) isminin Kabe'de baş tanrı olan Hubel'e verilen bir unvan olduğu iddiası Wellhausen’e kadar dayanmaktadır. Bununla birlikte Allah ve Hubel’in farklı tanrılar olduğuna dair bulgular da bulunmaktadır. Kur’anda Allah’ın kızları olarak adı geçen Lat, Uzza ve Menat aynı zamanda erkek bir ay tanrısı ve baştanrı olan Hubel’in kızları idi.

El-Lât

El-Lât: İleri sürülen başka bir tez ise Allah isminin El-Laht, El-Lat veya el Lahat gibi isimlerin maskulinizasyonu ile türemiş olması olasıdır. Arap dilinde kelimelerin “erkek” ve dişi” halleri bulunmakta, dişil kelime olan “LAT”, “Eril” yapıldığında “LAH” olmakta, başına belirlilik eki “El” getirildiğinde de “El llah” ortaya çıkmaktadır.

Politeizm, Henoteizm ve Arap Mitolojisinde AllahArap mitolojisinin öğeleri belirgin biçimde günümüze ulaşamamıştır, yine de daha sonra İslam döneminde bazı kaynaklarda çok kısa ve yalınca tanımlandıkları olmuştur. İslamdininin kutsal kitabı Kur'an'da dönemin Araplarının inançlarına dair bazı tanımlar içermektedir. Kur'an'da İslam öncesi Araplarının cinlere tapındığı (34/41), meleklere tapındığı (43/19) ve dişi tanrıçalara tapındıkları (4/117) geçmektedir. Arap mitolojisine dair Kur'an'da geçen en belirgin ifade onların Yaratıcı sıfatı bulunan belirli bir baş tanrıya tapındıkları fakat bunun dışında, bu baş tanrı ile kendileri arasında aracı olmaları için, çeşitli daha küçük tanrılara tapındıklarıdır (29/61,63; 39/3 vd.). Ayrıca tapındıkları ve putperestlik geleneğini sürdürdükleri bu tanrıların bir kısmını Allah'ın Kızları olarak gördüklerine ve onları Allah'ın onları affetmesine dair şefaatçi bildiklerine dair ifadeler vardır. Bu düşünceleri destekleyecek şekilde dönemden bugüne kadar ulaşan bazı şiir metinlerinde, "Allah" adıyla andıkları yüce bir Tanrı'ya dair bilgiler bulunmaktadır. Yine de bunun daha sonraki dönemlerde Müslümanlar tarafından, politeistik tanrıların isimleri yerine metinlere geçirildiği şeklinde iddialar da mevcuttur. Genel görüş bu iddiaları içinde çeşitli putların ve politeistik inançta inanılan tanrı isimlerinin yer aldığı şiir parçalarının da bugüne ulaştığı gerekçesiyle reddeder. Ayrıca İbnu'l-Kelbî'nin kaleme almış olduğu "Kitabu'l Asnam"da Arapların Allah adıyla andıkları bir tanrının yanı sıra farklı tanrılara da tapındıklarına dair bilgiler mevcuttur.
Lee Lawrie, Nabu (1939). Library of Congress John Adams Building, Washington, D.C.

Diğer tanrılar


Arap mitolojisinde büyük bir çeşitlilik mevcuttu ve çoğu tanrının hangi nesne, kavram veya iş ile bağdaştırıldığı bugün bilinmemektedir. Arapların yüzden fazla putları olduğu göz önüne alınırsa, büyük ihtimalle bu putların simgelediği büyük sayıda tanrılar mevcuttu.

MÖ 5. Yüzyılda Yunan tarihçi Herodot Arap tanrılarını Orotalt ve Alilat 'tanrıça' (Yunanca: Ἀλιλάτ) adlarıyla anmıştır. Bunlar Güney Arabistan tanrıları olup, tanınan ve Kur'an'da da adı geçen üç tanesi, zaman zaman Tanrı (Al İlah)'nın kızları olarak da anılmış olan el-Lât, el-Uzzâ ve el-Menâtdır.
Kuzey Arapları ise Bel (Baal), Yarhibol veya Malakbel ile Agribol adlı tanrı üçlemesine tapınmaktaydı. Palmirlilerin 60 kadar Tanrıları vardı ve onları genel olarak insan suretinde tasvir ediyorlardı. Aglibol ve Malakbel adlarındaki çift Tanrılar ötekilerden daha fazla bir saygı görüyorlardı. Bel tapınağı Palmir'in resmi ibadethanesi idi. Bel ve Baal şamin Tanrıları semavi Tanrılardı. Sonsuzlukların yahut dünyanın sahibi diye vasıflandırılmıştır. El-Lât, el-Uzza ve elMenat'a da tapılıyordu. Tali' Tanrısı Nemesis, sabah ve akşam yıldızlarını temsil eden ilâhlar Arş ve A z i z da Palmir Tanrıları arasında idi.Suriyelilerde de Venüs'ü sembolize eden el-Uzzâ göğün kraliçesi olarak benimsenmişti. Tapınaklarda topluca ibadet edip, şarap içip kurbanlar keserek yemek suretiyle büyük toplantılar yapıyorlar ve bu toplantıları genel olarak "Komar" adı verilen özel din adamları idare ediyordu.
Güney Arabistan'ın eski dini aya, güneşe ve yıldızlara tapma olup, bunlar arasında, erkek bir tanrı sayılan aya tapma, dişi tanrı sayılan güneşe tapmadan daha üstündü. Aştar',Vedd,Sin (Tanrı), Nekruh, Anbay (Nebo, tanrılar elçisi), Şems en önemli tanrılardı.
Diğer önemli Arap tanrıları şunlardır:

Şamaş


  • Ar-Rahman / Rahmanan ((Arapça)) Yemame ve orta Arabistanda baş tanrı için kullanılan bir isim idi. İslam sonrasında bile Allah ile Rahman arasındaki farkı vurgulayan ifadeler kayıtlara geçmiştir. Yemameli şair Bişr B. Jarud "Biz Allah'ın dininden her yönüyle memnunuz. ve biz Allah'ı ve Rahman'ı tanrı olarak kabul etmeye razıyız"
  • İsaf ve Naile; Efsaneye göre Cürhüm kabilesinden İsâf, Zeyd’in kızı Nâile’ye âşık olmuştu. Kâbe’de baş başa kaldıkları bir sırada cinsel ilişkide bulunmuş ve taş haline gelmişlerdi. Ertesi sabah onları Kâbe’den çıkaranlar halka ibret olsun diye birini Kâbe’nin yanına, diğerini Zemzem kuyusu’na yakın bir yere dikmiştir. Huzâa ve Kureyş ile Mekke dışındaki Araplar’dan hacca gelenler tarafından bunlara da tapınılmaya başlanmıştır. Diğer bir rivayete göre ise Allah onların günah işlemelerine fırsat vermeden her ikisini taş yapmıştır; bunun üzerine İsâf Safâ’ya, Nâile Merve’ye dikilmiştir, putlara bu tepelerde ziyaret ve tapınılmaya devam edilmiştir.
  • Manaf (Arapça مناف‎‎) : Tasvirleri kadınlar tarafından taşınan bir Mekke tanrısı olup Muhammed'in dedesi Abd Manaf'ın adı 'Manaf'ın kölesi' anlamına gelmekteydi. Kimi araştırmacıların güneş tanrısı olduğuna inandığı Manaf put ve tasvirlerine adet kanaması geçiren kadınların dokunması hatta yakınlaşması bile yasaktı.
  • Dhul Khalasa (Arapça: ذو الخلصة‎‎) Yemen'de tapınılan bir kehanet tanrısıydı. Beyaz taştan yapılan tapınağı Yemen'in Kabesi olarak anılmaktaydı.
  • Ta'lab (Arapça تألب‎‎) Güney Arabistan'da tapınılan bir ay tanrısı olup, Riyam'da bir tapınağı bulunmaktaydı.
  • Wadd
    (Arapça ود‎‎)
    Ma'in
    'de tapınılan bir ay tanrısı olup adı '
    aşk
    ' anlamına gelmekteydi
    İnsan şeklinde olan Vedd, erkeklerden uzun boylu bir adamın heykeli idi. Bu heykele izar, diğeri ise rida şeklinde bügünkü
    ihram
    uygulamasına benzer elbiseler giydirilirdi
    .
  • Shams, Şumes veya Shamsum Aşk tanrıçası olup güneş ile ilişkilendirilmekteydi


Saba rahibesi güneş tanrıçasına tapınırken, (muhtemelen MS.1. yüzyıl)


  • Sin İslam öncesi Arabistanda Hadramut bölgesinde tapınılan bir ay ve zenginlik tanrısıdır.
  • Bes (veya Bisu) Mısır'da tapınılan bir tanrıdır. Ev halkını, kadın, çocuk ve yeni doğanları koruyucu bir tanrıdır. Daha sonra iyiliklerin koruyucusu ve kötülüklerin savunmacısı olarak tapınıldı.
  • Al-Qaum (Veya El kaim) Nebatilerde Gece ve savaş tanrısı, kervanların koruyucusu idi.

Yemen'de Hunyar kabilesi Güneş, Kinâne kabilesi Ay, Temin kabilesi ed-deberân adı verilen iki yıldıza, Kaya kabilesi Şi'ra, Esed Utarid'e, Lahm ve Cüzam kabileleri Müşteri yıldızına tapınırlardı.
Etkileşimler

Arap mitolojisine dair bilinen gerçeklerden biri de özellikle Mezopotamya mitolojisinden fazlasıyla etkilendiğidir. Sadece Mezopotamya mitolojisi değil, o dönemde çevre bölgelerde yaşayan toplulukların mitolojileri ve inançları da Arap mitolojisini büyük oranda etkilemiştir.

Anath'ın Suriyede bulunmuş olan, M.Ö. 1200-1400 yıllarına tarihlenen bronz figürü

G. Ryckmans'a göre tanrıça el-Lât, Semûd, Safaî ve Lihyanî kavimlerine ait kitabelerde adı geçen tanrıça İlât ile aynıdır. el-Lât'ın ismi Palmira ve Nabat kitabelerinde de geçmektedir. Güney Arabistan'da rastlanan ve el-Lât'a gönderme yapan kişi isimleri güney Arabistan'da da el-Lât'a tapıldığına dair kanıt olabilir.

Menât da Nabat kitabelerinde geçer ve Semud kavmi tarafından da bilinirdi.
Bunların dışında adı sıkça geçen bir tanrı da Hubal veya Hubel'dir. İsminin İbranice Ha ve Ba'l`dan geldiğini düşünülmektedir. Böylece "rab, tanrı" gibi bir anlama sahip olduğu öne sürülmüştür.
Güncel etkileriArap ve genel olarak Ortadoğu politeizminde yer verilen değişik tapınım şekilleri ve tanrı figürlerinin telaffuz, kimlik ve rol kaymaları gibi kısmi değişikliklerle yeniden tanımlanmalarıyla İslam, Hırıstiyan ve Yahudi mitoloji ve uygulamalarında günümüze kadar ulaştıkları ifade edilmektedir. Âmin ve Nebideyimleri, Hızır-İlyas, İdris inançları, Malik, Melek, Harut ve Marut, Arş, Havva gibi tanımlamalar yanında Allah, Rahman, Hakem, El-Hâkim, El- Kaim, El-Malik, Ahad, Samed, Aziz, Şafi, Hüda, Rab, Vedud, Kuddüs gibi Allah’a verilen bazı isimler veya bunların kökleri İslam öncesi Arabistan ve Ortadoğu bölgesinde tapınılmakta olan tanrılara ait isim veya unvanlarla yakın etimolojik-fonetik ilişki içerisinde bulunmaktadırlar. Tek tanrılı dinlerde bile bu putların isimleri gibi tapınım yerleri ve tapınım şekilleri günümüze kadar belirli değişiklikler yapılarak korunup devam ettirilmiştir.
  • Allahumme; İslam Öncesi Araplarda da dua başlangıcında kullanılan deyim bazı yazarlarca Al Lah'ümme şeklinde, ayrı bir tanrı adı gibi değerlendirilir. Kelimenin Arapça olmadığı, İbranice Elohim (tanrılar) kelimesinin Arapça telaffuzundan ibaret, zaman içerisinde "Ey Allahım" şeklinde anlam yüklenen bir deyim olduğu müslüman olmayan bilginlerce ifade edilmiştir.

Doğaüstü varlıklar ve kehânet


Arap mitolojisinde yaygın bir cin inancı vardı. Bazı hayvanların cinlerle ilgileri olduğunu düşünmekteydiler. Ayrıca gûl diye adlandırdıkları dişi cinlerin varlığına inanırlardı. Haklarında ve uygulamalarında çok bir bilgi bulunmasa da topluluklarda büyücü ve kahinlerin var olduğu bilinmektedir. Bu kişilerin cinlerle ilgileri olduğuna inanıldığı için genel olarak insanlar bu kişilerden çekinirlerdi. Cinlerin bu kahinlere gizli şeyleri haber verdiği, kehanetlerde bulunduğu düşünülürdü. Bu nedenledir ki kahinler topluluk içinde sıklıkla hakem rolü üstlenirlerdi