Harun Reşit, Veziri Cafer Bermekî ile bir gün Bağdat’ta sabah gezintisi yapıyordu. Dar bir sokak başında 8-10 yaşlarında bir çocuğun ağlamakta olduğunu gördüler. Halife:
—Niçin ağlıyorsun oğlum? diye sordu.
Çocuk da:
—Mahalle mektebine gidiyorum. Bugünkü derslerimi yapamadım. Hocam, arkadaşlarım arasında hem azarlayacak, hem de dövecek, cevabını verdi.
Halife:
—Evde annen ve baban derslerine yardım etmiyorlar mı? sorusuna:
—Annem cahil, babam da hiç okutulmamış bir demircidir. Kendileri gibi olmamam için yiyeceklerinden keserek beni okutmağa ***ret ediyorlar. Derslerime nasıl yardım etsinler?., cevabını alınca, veziri Cafer ile birlikte çocuğun o günkü ve birkaç gün sonraki derslerini oracıkta hemen öğretiverdiler. Ayrılırken de çocuk;
— Şizlere çok teşekkür ederim. Allah razı olun. İsimlerinizi lütfederseniz, ebediyyen minnet ve hayırla sizi yâd edeceğim. Çünkü bana çok şey öğrettiniz, dedi. Halife de çocuğa bir altın sikke uzatarak memnuniyetini belirtti. Fakat çocuk:
—Alamam efendim… Annem ve babam bu para alın teri karşılığı olmadığından beni döverler, dedi. Halife:
—Yolda Halifeye rasladım. Bana ihsan etti, dersin deyince:
-Aman efendim, hiç halife insana bir altıncık mı verir? diye sordu. Son derece duygulanan Harun Reşit bu defa bir kese dolusu altın uzattı ve gerekirse kendisine başvurmasını söyledi. Ayrıldılar.
* * *
Hem derslerini yapmanın, hem de bir kese altın kazanmanın sevinci ile çocuk evine döndü. Annesine olanları anlatarak, bir kese altını uzattı. Kadın titreyerek:
— Aman yavrum, babana danışmalıyız, razı olursa alıkoruz, diyerek keseyi heyecan ve korku ile bir kenara bıraktı. Akşam demirci baba eve geldi. Yıkanıp temizlendi, cemaatle akşam namazını kıldılar. Yemekten sonra anne, oğlunun başından geçenleri eşine anlattı. Altın kesesini önüne koydu. Cahil, fakat cevheri temiz olan demirci:
— Hayır, bu parada tüyü bitmemiş yetimin hakkı vardır, alınteri karşılığı değildir. Bu para bizim için haramdır, katiyen evimize sokamayız. Götürüp halifeye iade edelim. dedi.
Fakat, anne namerde muhtaç olmamak ve kötü günlerde kullanmak kaydı ile keseyi saklamak hususunda kocasını ikna etti.

Aradan çok geçmemişti. Belki altı ay, belki de bir yıl… Bir akşam mektebinden dönen çocuk, annesini feryad ve figan içinde ağlarken buldu. Meraklandı ve annesinden durumu öğrenmek istedi. Annesi hıçkırarak:
— Bugün halife, babanın dükkanına gitmiş, İslami esaslara dair bazı sorular sormuş, baban bilememiş. Halife de tevkif ettirip zindana attırmış. İşte babanın tahmini doğru çıktı. Bu haram para evimize uğursuzluk getirdi.” dedi. Çocuk:
— Ver o parayı bana, anneciğim, Halifeye götürüp babamı serbest bırakmasını rica edeyim. diyerek keseyi aldı ve saraya gitti.
* * *
Harun Reşit gene veziri Cafer’le beraberdi. İçeriye getirilen çocuğu hemen tanıdı. Çocuk:
“Efendim, bana verdiğiniz bir kese altın evimize uğursuzluk getirdi, alın altınlarınızı.” diyerek keseyi halifenin önüne bıraktı. Halife merakla sordu:

— Derdin ne senin, anlat bakayım.
Çocuk, babasının tevkif edildiğini, bunun sebebini evlerine alın teri mahsulü olmayan olmayan paranın girişi olduğunu bu nedenle de parayı geri getirdiğini söyledi.
— Bak evlâdım, mesele bildiğin gibi değil. Biz İslâm ülkelerinin merkezindeyiz ve İslâm Hilâfetini temsil ediyoruz. Halbuki baban demirciliğin mükemmel ustası olduğu halde İslâm’ın farzlarını bile bilmiyor. Bunun için kendisini tevkif ettirdim, der demez, çocuk:
— Aman efendim, size âdil ünvanını boşuna vermişler, sizin adaletiniz böyle mi olmalıdır? Hatırlarsanız sizinle ilk karşılaşmamızda: “Babamın ve annemin cahil olup, hiç bir şey bilmediklerini, kendi cehaletlerinin bende de devam etmemesi için, yiyeceklerinden kesip beni okuttuklarım” arzetmiştim. Eğer babamın birşey bilmemesinin sorumlusunu arıyorsanız, o babam değil, babamın babasıdır. Onun mezan da şehrin batı tarafındaki mezarlıktadır. Ceza vermeniz gerekiyorsa dedemin kemiklerini mezardan çıkarıp cezalandırınız ve babamı affediniz dedi.
Aynı zamanda ufacık boyundan umulmayan bir metanetle gözlerinden süzülen damlaları zaptetmeye çalışıyor ve haklı bir intizarla Harun Reşid’e bakıyordu.
Halife yerinden kalktı, müşfik elini çocuğun başında gezdirip, onu bağrına basarken, Cafer de babasını zindandan çıkarmak için koşar adımlarla saraydan uzaklaşıyordu.