Altay – Tanrı Dağı dağları, Güney Sibirya ve Hazar‘ın kuzeydoğusuna kadar uzanan bölgede gelişen Hint-iran temelli kültür çevresi.
Afanasyevo Kültürü yeşil renkte, Andronovo Kültürü turuncu renkte görülmektedir.
M.Ö. 1700 ile M.Ö. 1200 arasına tarihlenir. Afanasyevo Kültürü‘ne benzeyen ve daha ileri bir seviyeye ulaşan kültürde bakır araçların yanı sıra tunç, gümüş ve altından araçlara da rastlanmıştır. Eşyalarını hayvan figürleri ile süsleyen bu kültür atı evcilleştirmiştir.
MÖ 1700-1200 yılları arasında Minusinsk ve Altaylar’dan Ural dağları ile Hazar denizinin kuzeydoğusuna değin yayılmış olup Afanasyevo Kültürü’nün daha gelişmiş biçimidir ve Afanasyevo Kültür bölgesinde yani Minusinsk’te ortaya çıkarılmıştır. Bu kültürde at, binek ve yük hayvanı olarak kullanıllıyordu. Yeşim taşından süs eşyaları yapılıyor, bakırın üzeri altınla kaplanıyordu. Sofra, savaş ve süs araçları, hayvan figürlü kaplar dikkat çekici güzellikteydi. Bunlar tunçtan ve altından yapılmıştı. Bu kültür, daha sonraları Batı Türkistan ile Altay dolaylarına değin yayılmıştır.
Andronovo Kültür sahası (Altay-Sayan dağlarının güneybatı düzlükleri) rakımı 500-1000 m arasında değişen, bol otlakları ile besiciliğe çok elverişli, hatta kuru tarıma olanak tanıyacak ölçüde nemli bir yayla olup Türk Bozkır Kültürü’nün geliştiği bölgedir.
Afanasyevo Kültürü ile onun devamı olan Andronovo kültürünü yaratan insanlar, Türkler’in ilk ataları olarak kabul edilir (Proto Türkler). Proto Türkler, göçebe ve savaşçı bir kavimdi. Oluşturdukları sanatın kendine özgü nitelikleri vardı. Özellikle, Hayvan Üslûbu adı verilen, stilize edilmiş hayvan figürlerini çeşitli eşyalar üzerine uygulamışlardır. Çizilen bu hayvan motifleri, gelişmiş bir sanatın varlığını kanıtlaması bakımından önemlidir. Çıkan arkeolojik kalıntılardan anlaşıldığına göre, Andronovo Kültürü zamanında Altaylar’da güçlü ve zengin bir toplum yaşamı vardı. Tunç ve altın eşyalar ilk kez bu kültürde görülmüştür. Andronovo insanları, at ve koyunun yanında deve ve sığır gibi hayvanları beslemeyi de biliyorlardı.
Altay dağları ile Sayan dağlarının güneybatı bölümleri, Taş Devri’nin ilk çağlarından beri brakisefal beyaz bir ırk tarafından iskan edilmişti. Bu ırk bir yandan Tanrı dağları bölgesine yayılırken, bir yandan da bugünkü Kazakistan içlerine sızmıştı. Fakat Tunç Devri ile birlikte Orta Asya brakisefallerinin Amuderya ve Fergana’nın içlerine değin nüfuz ettikleri görülür. MÖ 1700 tarihinden başlayarak Orta Asya’da göçebe ve savaşçı bir kavime ilişkin kültür yavaş yavaş egemen olmağa başlar ve Andronovo Irkı iki yüzyıl içinde Altaylar ile Tanrı dağlarını kaplar. Andronovo İnsanı diye adlandırılan bu ırk, Türk ırkının proto tipini teşkil eder. Andronovo İnsanları, Amuderya güneyi ile Pamirdeki dolikosefallerden ve Güney Rusya’daki ırklardan kesin çizgilerle ayrılıyorlardı. Ural dağlarındaki kültürlerle de temas kurmuşlardı. Ural dağlarındaki Fin-Ugor’larla Türkler’in ilk temaslarının bu çağda başlamış olması çok muhtemeldir.
Brakisefal, beyaz ve savaşçı bir ırk olan Andronovo Irkı’nın (Türk Irkı) -Rus arkeologlarının son saptamalarına göre- özellikleri şöyle idi: Koyu renkli saç, buğday ten, brakisefal kafa, orta boy, değirmi yüz, mongoloid olmayan hafif çekiğimsi (badem) göz. Bu ırk, Taş Devri’nin ilk çağlarından beri Altay-Sayan dağlarının güneybatı bölgesinde (aşağı yukarı Minusinsk – Tuva – Abakan bozkırları) yaşamakta idi.
Andronovo döneminde, Altaylar’da güçlü ve zengin bir toplum yaşamı vardı. Bakır ve tunç yapıtların üzeri tümüyle ya da kısmen altın plakalarla kaplanıyordu. Bu yapıtlar biçim olarak Kazakistan eserlerini, motif bakımından da Yenisey eserlerini andırmaktaydılar. Altay bölgesi artık 2. binin dünyasında, altın endüstrisinin merkeziydi. Altaylılar, sanat geleneklerinde oldukça muhafazakar idiler. Nitekim bu çağdaki çanak çömlek biçimlerinde hala Afanasyevo çağının etkileri sürmekteydi; mezar gelenekleri de aynıydı. Altaylar’da ırkların değişmemesi, bu muhafazakarlığa olanak tanımıştır.
Koyun, sığır ve at yetiştiriciliğinin (sonraki devirlerdeki Türkler’de olduğu gibi) yaygın olduğu Andronovo Kültürü’nde mezarlar kurgan biçimindeydi. Andronovo Kültürü’nde mezarların taş parçalarıyla kapatılıp kuşatıldığı ya da taş dairelerle kuşatılmış küçük mezarlarla çevrildiği görülür. Mezar odalarındaki cesetler bazan kıvrılmış olarak yatırılmış, bazan da ceset yakılmıştır. Kimi araştırmacıların, bu mezarların Orta Rusya’daki Srubnaya Kültürü’yle ilişkili olduğunu söylemesi, Bozkır Kültürü’nün yayıldığı kuşağın belirlenmesi bakımından önemlidir.
Andronovo Kültürü’nün en önemli yapıtları kaplar idi. Geniş ağızlı, düz tabanlı, kulpsuz, üç köşeli ya da mendirek biçimindeki basma süslerle bezenmiş olan bu kaplar güneyde Tanrı dağlarına, batıda ise Ten (Don) kıyılarına değin yayılmıştı (Alttaki Resme Bakınız). Bu kültürün taştan yapılmış kaşıkları, ok uçları, kemik iğneleri, tek parça kabzalı hançerleri ve baltaları, delikli ok uçları, inci ve küpe gibi süs eşyaları başlıca yapıtlarıydı. Sibirya’da altın eserlere de ilk kez bu zamanda rastlanmaktadır. Artık bu çağda at, sığır, koyun gibi evcil hayvanların yanında deve de yer almaktaydı. Bu dönemde at, binek ve yük hayvanı olması yanında, eti yenilen bir hayvan olarak da önem taşıyordu. Andronovo Kültürü Altaylar’da MÖ 1200-700 arasında görülmeğe başlar.
Asya’da ilk at kalıntıları Afanasyevo Kültürü ile onun bir gelişmesi ve devamı olan Andronovo Kültürü’nde görülmektedir. Afanasyevo-Andronovo Kültür çevresi içinde yer alan Kapanda-yüs bölgesinde, MÖ 3. binin sonlarına ait mezarlardan, ağızlarında demir gem izleri taşıyan at iskeletleri bulunmuştur.
Batı Türkistan’da Andronovo Kültürü (MÖ 1700-1200), özellikle Efrasiyab ile Semerkand’da bulunan taş figürler ile tanınır. Bu çağda Orta Asya ile Sibirya’da da bu taş figürler çok yayılmıştır. Batı Türkistan’da Andronovo Kültürü’nün yayılışı 3. Anav katına karşılık gelir.
Andronovo döneminde Türk sanat tarihi açısından en önemli olan unsur, madenciliğin büyük bir ilerleme göstermesidir. Bu dönemde bakır, demir, altın ve kalay çeşitli eşyalarda, özellikle sanat yapıtlarında kullanılmıştır. Bu durum, özellikle Kök Türk çağında Altay’ın Demircileri olarak tanınacak Türkler için oldukça önemlidir. Öte yandan René Grousset’in, Orta Asya’nın en önemli sanat üslûbu olan Hayvan Üslûbu’nun, Minusinsk’te Tunç Çağı’nda doğmuş olabileceğini ve bu sanatın Hun Türkleri’nce geliştirilmiş olduğunu söylemesi çok dikkat çekicidir.