Hicrî takvime göre Rebûlevvel ayının 12. Pazartesi günü, Milâdî takvime göre 20 Nisan 571’de mevsimlerin en güzelinde gerçekleşen kâinâtın en güzel doğumu, eskilerin tabiri ile Velâdet-i Seniyye, Velâdet (Mevlid) Kandili, günümüzün meşhur tabiri ile “Kutlu Doğum” haftası münâsebetiyle beşeriyetin en hayırlısı son Peygamber Muhammed aleyhisselâm hakkında bilinmesi zarûrî olan bilgilerden bahsetmek yerinde olacaktır.
Peygamber: Allah-ü Teâlâ’nın kulları (insanlar) için koyduğu şerîatını, emirlerini, yasaklarını, haberlerini kullarına bildirmek, hükümlerini insanlara tebliğ etmek, yaşayarak öğretmek üzere seçip gönderdiği mûcizelerle kuvvetlendirilmiş üstün insandır.
Allah tarafından seçilerek gönderilen bu üstün insan yani bütün Peygamberlerin (aleyhimüs-selâm) diğer insanlardan başlıca beş fark ve üstünlüğü vardır.
Bütün Peygamberler (a.s.) doğrudurlar. Aslâ yalan söylemezler.
Emindirler. (Her hususta güvenilir, kendilerine inanılır.) Yüce Allâh'ın emir ve yasaklarını, her hal ve şartta hiç noksansız ve çekinmeden ümmetlerine tebliğ ederler.
Son derece zekîdirler. Gönderildiği toplumun en zekîsidirler.
Ve Mâ’sûm yani günah işlemekten uzaktırlar. Allah tarafından korunmak tadırlar.
İnsanlık tarihi boyunca Allah-ü Teâlâ tarafından seçilerek gönderilen yüz yirmi dört bin Peygamberin (a.s.) sonuncusu Muhammed aleyhisselâmdır.
O’ndan (s.a.v.) sonra kıyâmet gününa kadar başka Peygamber gelmeyeceğini bildiren de bizzat Allah-ü Teâlâ hazretleridir.
Allah’ın son Peygamberi Muhammed aleyhisselâm ise; Bütün Peygamberlerin (a.s.) sâhip olduğu beş üstün vasfa (özelliklere) ilâve olarak, beş vasfa (üstün özelliğe) daha sâhiptir.
O’ (s.a.v.) Bütün Peygamberlerden efdâldir (Üstündür). Bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir. Peygamberler silsilesinin son halkası (Hâtemü'l-Enbiyâ) yâni son Peygamberdir. O’ndan sonra Peygamber gelmeyecektir. Bütün âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Şerîatı, Allah’tan getirip tebiğ ettiği, yaşayarak öğrettiği yüce Dîn İslâm’ın hükümleri kıyâmete kadar devâm edecektir.
Durum böyle olunca; yani kendisi son Peygamber, getirdiği Din, son Hak Din, getirdiği Dînin hükümlerini bildiren kitap, son Hak Kitap olduğuna göre, O’nun (s.a.v.) Nübüvvet ve Risâletinin devâm ettiği dönemde yaşayan her mükellef insanın, O’nu (s.a.v.) bilmesi, tanıması, inanması ve sevmesi şarttır.
Gerek bu dünya da, gerekse öbür dünyada yani ebedî olan âhiret hayatında şerefli, faziletli ve iyi insan olabilmek; âlemlere rahmet olarak gönderilmiş bulunan Peygamberimiz Muhammed Mustafa'yı (s.a.v.) iyi bilmek, iyi anlamak, O’nu (s.a.v.) ve ehl-i beytini sevmek ve O’na (s.a.v:) hakîki ümmet olmakla mümkündür.
Son Peygamber Muhammed aleyhisselâm; hem babası, hem de annesi cihetinden sülâleleri İbrâhim aleyhisselâm’ın oğlu İsmâil aleyhisselâm’a dayanan Arap kavminin Kureyş kabîlesinin ileri gelenlerinden idi.
Allahın son Peygamberinin adı: Muhammed (s.a.v.)
Babasının adı Abdullah, Annesinin adı Âmine'dir.
Ana rahminde yedi aylık iken (dünyaya gelmeden iki ay kadar önce) babası vefat etmiştir.
Süt annesininin adı Halîme Hâtundur. Ebesinin adı Şifâ Hâtundur. Milâdî 571 senesi Nisan ayının yirminci gecesine tesâdüf eden, Rebîulevvel ayının onikinci (Pazartesi) gecesi sabaha karşı Mekke'de doğmuştur.
Dört yaşına kadar süt annesi Halîme'nin yanında kalmış, sonra annesine teslim edilmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) altı yaşında iken de annesi Âmine Hâtun vefât etmiştir.
Ana’dan öksüz, babadan yetim kalan O azîz çocuğu (s.a.v.) dedesi Abdulmuttalip yanına almıştır.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) sekiz yaşına geldiğinde çok sevdiği dedesi Abdulmuttalip de vefât etmiştir.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz’i (s.a.v.) amcası Ebû Tâlib (Hazreti Ali (k.v.)’nin babası) yanına (maddî olarak himâyesine) almış ve vefât edinceye kadar da Efendimiz’e (s.a.v.) öz evlâdı gibi bakmıştır.
İslâm Peygamberi; Bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed’in (s.a.v.) bir çok güzel ismi vardır. Ancak bunlardan dördünü bilmek her Müslüman üzerine bir vecîbedir.
Bunlar; Muhammed, Mustafa, Ahmed ve Mahmud’dur.
En çok kullanılan, en meşhur ismi; “Muhammed Mustafa” sAllahü aleyhi ve sellem’dir.
MUHAMMED ALEYHİSSELÂMIN ÇOCUKLUK VE GENÇLİK YILLARI
Son Peygamber Muhammed aleyhisselâm’ın çocukluk ve gençlik zamanları, bekârlık-evlilik devirleri, hâsılı bütün hayâtı hiç bir insana nasip olmayan fazilet ve kemâlât (üstünlük ve herkes tarafından imrenilen büyük bir olgunluk) ile geçmiştir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.); putperestlik ve küfrün her tarafa hâkim olduğu büyük bir fetret devrinde doğup büyümesine rağmen, hiç bir zaman putlara tapmamış, çocukluğundan beri onları hiç sevmemiştir.
Allah tarafından kendisine Peygamberlik vazifesi verilinceye kadar, İbrahim aleyhisselâm'ın şerîatı “Hanîf Dîni” üzere tertemiz bir hayat yaşamıştır.
Âlemlerin Efendisi, Paygamber Efendimiz (s.a.v.) 25 yaşına geldiğinde, Hatîcet-ül Kübrâ (r.a.) ile evlenmiş, 25 sene berâber hayât sürmüşlerdir.
Peygamberimiz’in (s.a.v.) üç erkek, dört kız olmak üzere yedi evlâdından altısı Hatîcet-ül Kübrâ (r.a.) dan dünyaya gelmiş, yalnızca biri (İbrâhim (r.a.)) Hazreti Mâriye (r.a.)’den dünyaya gelmiştir.
Erkek evladları: 1-Kâsım, 2-Abdullah (diğer adı Tayyib), 3- İbrâhim (radıyAllahü anhüm) hazretleridir.
Kız Evladları: 1- Zeynep, 2- Rukiyye, 3-Ümmü Gülsüm, 4- Fâtıma (radıyAllahü anhünne)’dir.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) evladlarınından Hazreti Fatımâ’dan (r.anhâ) başka hepsi kendisinden evvel vefât etmişlerdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yalnızca bir kızından, Hazreti Fâtıma (r.a.)’nın Hazreti Ali (k.v.) ile evliliğinden Hasan ve Hüseyin adlarında iki torunu dünyaya gelmiş ve Nesl-i Pâk-i Muhammedî bu evlilikten devâm etmiştir.
Muhammed aleyhisselâm, gençlik yıllarında zaman zaman, özellikle 33 yaşından i’tibâren yedi yıl daha sık olmak üzere, Mekke'nin yakınında bulunan Nur dağına (Hira mağarasına) gider, Allâh'ın kudret ve büyüklüğünü düşünürdü.
Allâh'ın kendisine tâ ezelde ihsân ettiği aşk ile muhabbet denizine açılır, kalbinde yanan tevhid nûrunun pırıltıları içinde tefekkür’e dalar, (insanlığın hâlini düşünür, zihin yorar) Allâh'ı zikrederdi.
Kırk yaşına geldiğinde, yine bir gün Hıra mağarasında tefekkür hâlindeyken Cebrâil Aleyhisselâm İlâhî vahiy ile gelerek, son Peygamber olarak vazifelendirildiğini tebliğ etti.
Peygamber Efendimiz sallAllahü aleyhi vesellem, Yüce Allah’ın son ve ekmel Dîni İslâm’ı, insanlara öğretmek üzere seçip gönderdiği son ve en büyük Peygamberi olarak çok zor şartlar altında da olsa on üç sene Mekke-i Mükerreme’de İslâm Dini’nin îman esaslarını tebliğ etmiş, Allah’ın emirlerini bildirmiştir.
53 yaşındayken (622 yılında) Medine-i Münevvere şehrine hicret etmiş, 10 sene de orada Peygamberlik vazifesini yapmış, insanlara İslâm Dîninin bütün hükümlerini tebliğ edip bildirdikten, kendisine de üzerindeki İlahî ni’metlerin tamamlandığı Allah tarafından bildirildikten sonra, 63 yaşında iken 632 senesinde âhirete irtihâl eylemiştir.
Rasûlüllah Efendimiz Hazretleri’nin dünyâyı teşrifleri Rebîul-evvel ayının 12’nci Pazartesi gecesi sabaha karşı olduğu gibi, âlem-i bakâya irtihalleri de yine bir Rebîul-evvel ayının 12’nci ve Pazartesi günü olmuştur.
Binlerce salât Sana, selâm Sana ey Allâh'ın Rasûlü.
İSLÂM PEYGAMBERİ HAZRETİ MUHAMMED’İN (S.A.V.) EVLİLİK HAYÂTI
İslâm Dininde, Peygamber inancı ve saygısı son derece önemlidir.
Peygamber sallAllahü aleyhi vesellemin hanımları da inananların (Mü’minlerin) öz anneleri gibi hürmete lâyık, çok muhtereme hanımefendilerdir.
Nitekim, Allah-ü Teâla Kur’ân-i Kerimde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ve hanımları (Ezvâc-ı Tâhirât) hakkında; “Peygamber (s.a.v.), Mü’minlere nefislerinden evlâdır, canlarından daha önde gelir. Peygamberin (s.a.v) hanımları da Mü’minlerin anneleridir.” buyurmuştur. (Ahzab:6)
Dikkat edilirse, “anneleri gibidir” buyurulmayıp, “annleridir” buyurulmuştur.
Binâeanaleyh, inanaların Peygamberlerini ve O’nun (s.a.v) muhtereme hanımlarını tanımaları, bilmeleri, sevmeleri ve büyük bir saygı duymaları icâbeder.
Güvenilir İslâmî kaynaklara göre; Allah’ın son Peygamberi, bizim Peygamberimiz Hazreti Muhammed Mustafâ sallAllahü aleyhi vesellem on iki kere evlenmiştir.
Ancak bilinmelidir ki; Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in ilk evliliği; 25 yaşında iken, kendisinden 15 yaş büyük olan Haticet-ül Kübrâ (r.a.) ile olmuştur.
Rasûlüllah (s.a.v.) ilk hanımı olan Hazreti Hatice (r.a.) ile 25 sene evli kalmış, o hayattayken kesinlikle başka evlilik yapmamıştır.
Yaptığı diğer bütün evlilikler, ilk hanımı Hazreti Hatice’nin (r.a) irtihâlinden sonra ve hepsi Cenâb-ı Hakkın emri ve izni ile olmuştur.
Özetle; Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) ilk hanımı Hazreti Hatice (r.a.) vâlidemiz vefat ettikten sonra, ikisi irtihallerinden iki yıl önce olmak üzere, muhtelif tarihlerde on bir defa daha evlilik yapmıştır.
Meselâ; bunlardan biri (Hazreti Zeynep binti Huzeyme (r.a.) dır. Allahın Rasûlü (s.a.v.) ile çok kısa bir zaman beraber olabilmiş, ömrü vefâ etmemiş, Hazreti Peygamber’ (s.a.v) den evvel irtihal etmiştir.
Netice olarak; Allah’ın son Peygamberi Hazreti Muhammed (s.a.v.) aynı anda, en çok 10 hanım ile evli bulunmuştur.
Ancak şu husus kesin olarak bilinmelidir ki, Hazreti Peygamber (s.a.v.)’in ilk hanımı Hazreti Hatice’ (r.a.) nin vefâtından ve 53 yaşından sonra, farklı kabîle ve önemli âilelerden bir çok kadınla evlilik yapmasının çok önemli gâye, hikmet ve sebepleri vardır.
Özetle ifade etmek gerekirse;
Kabîlelerin İslâmiyete girmelerini ve bağlanmalarını sağlamak.
Düşmanlıkları dostluğa çevirmek,
Kadınlar vâsıtasiyle İslâm'ı yaymak, kadınlara âit hükümleri kadınlar vâsıtasıyla öğretmek,
Bazılarını sefâletten kurtarmak, bazılarının ise iffet ve nâmuslarını korumak gibi gâye ve hikmetler için, Allah’ın izni ve emri ile, bir çok kadınla evlenmiştir.
KUR’ÂN-I KERİM’DE PEYGAMBERİMİZ MUHAMMED ALEYHİSSELÂM’IN (S.A.V.) EVLİLİĞİ
Yüce Allah (c.c.) bu hususta Kur’ân-ı Kerimde şöyle buyurmaktadır. “Allah’ın takdir ettiği bir şeyde Peygambere hiç bir darlık, (vebâl) yoktur.
Bundan önce gelen bütün Peygamber hakkında Allah’ın sünneti (kânunu, âdeti) böyle idi. Allah’ın emri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir. (Ahzab: 37)
Muhammed (s.a.v.) sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat O, Allah’ın bir Rasûlü ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi en iyi bilendir. (Ahzab: 40,)
Ey Peygamber! Mehirlerini verdiğin hanımlarını, Allah’ın Sana ganîmet olarak verdiği ve elinin altında buluna câriyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını Sana helâl kıldık.
Bir de Peygamber kendisiyle vlenmek istediği takdirde, kendisini Peygambere hibe eden Mü’min kadını, diğer Mü’minlere değil, sırf Sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). Şüphesiz Biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan câriyeleri hakkında Mü’minlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (Bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, Sana bir zorluk olmasın. Allah bağışlayandır, çok merhamet edendir”. (Ahzab: 50)
Önemli NOT: İslâm hukûkunda, Kur’ân Şerîatında, aynı anda dört hanımdan fazla kadınla evlenmeye yalnızca Hazreti Peygamber’e Muhammed aleyisselâm’a izin verilmiştir.
Nisâ Sûresinin üçüncü âyet-i kerimesi ile, Mü’min erkeklere aynı anda dört hanımdan fazla kadınla evlenmeye izin verilmediği halde, bu âyet-i kerimede Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) dörtten fazla hanımla evlenmesine müsâade verilmiştir.
Hazreti Peygamber’e (s.a.v.) mahsus olan bu müsâadenin hukûkî, ictimâî, siyasî ve eğitimle, (Dînin hükümlerinin öğretilmesi ile) ilgili bir çok hikmet ve sebepleri vardır. Hazreti Peygamber (s.a.v.) dışındaki Mü’minlere verilen birden fazla evlilik izni ve bunun sınırları hakkında Nisâ Sûresinin 3’üncü âyetine ve tefsirine bakılmasını tavsiye ederiz.
İSLÂM PEYGAMBERİ HAZRETİ MUHAMMED (S.A.V.)’İN HANIMLARI (MÜ’MİNLERİN ANNELERİ) VE KABÎLELERİ
İslâm Peygamberi, Peygamberlerin Efendisi, Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) Ezvâc-ı Tâhirâtı yani Kur’ân-ı Kerimin ifâdesi ile, “Mü’minlerin Anneleri” olan, mübârek hanımlarının toplamı, güvenilir İslâmî kaynaklarda 12 olarak zikredilir.
Hazreti Hatice Binti Hüveylid (radıyAllahü anhâ): Peygamber Efendimzi (s.a.v.) ilk olarak 25 yaşında iken, kendisinden 15 yaş büyük ve dul olan Hazreti Hatîce (radıyAllâhü anhâ) vâlidemiz ile evlenmiş ve 25 sene beraber hayat sürmüştür.
Sevde binti Zem’a (r.a.): İkinci zevcesi. İlk kocası Sekrânü’bnü Amr’ın Habeşistan hicreti sırasında vefâtı üzerine, himâye (onu korumak) için nikâhına almıştır.
Hazreti Aişe binti Ebû Bekir (r.a.): En sâdık ve yakın dostu ile akraba olmak için, hicretin birinci yılında Hazreti Âişe (r.a) ile evlendi.
Allah Rasûlü’nin (s.a.v.) bâkire (genç kız) olarak nikâhına aldığı ilk ve tek eşi Hazreti Âişe (r.a.) dir.
Hazreti Âişe’ (r.a.) nin, Rasûli Ekrem (s.a.v.) ile evlendiği sıradaki yaşı hakkında bazı farklı rivâyetler vardır.
Ancak ma’kul olanı şudur. Sahabîlerin hal tercemelerine ait eski eserlerde, Hazreti Ebu Bekir’in büyük kızı Hazreti Esmâ’dan bahsedilirken; hicrette 27 yaşında olduğu, hicretin 73’üçüncü senesinde de 100 yaşında vefat ettiği bildirilmektedir. Hazreti Âişe (r.a) ise; ablasından 10 yaş küçük bulunmakla, hicrette 17 yaşında olduğu ortaya çıkmaktadır.
Her nekadar, asrımızın bazı ilâhiyâtclıları: “Hazreti Âişe, Rasûlüllah ile evlendiği zaman 9 yaşındaydı. Oryantalistlerin (eski tabiri ile müsteşriklerin yani şark topluluklarının tarihini, dilini, kültür ve edebiyâtını araştırmakla meşgul olan batılı ilim adamlarının) haksız ve hatâlı eleştirilerine, savunmacı bir refleksle cevap veren Müslüman âlimler, benzer bir hatâ ile Hazreti Âişe’nin evlilik yaşını, kendi kültürlerindeki ortalama evlenme yaşı olan 15-20 arasına çekmeye çalışmışlardır” deseler de; Rasûlüllah (s.a.v.) ile hicretin birinci yılında Şevval ayının bir Çarşamba günü evlendiğine göre, evlendiği zaman Hazreti Âişe’nin (r.a.) yaşı 17 idi demek yanlış değildir.
Osmanlı Ulemâsından tarihci ve hukukcu Ahmet Cevdet Paşa, Mehmet Esat Seydişehrî ve Mehmet Kusti Efendi’nin İslâm Tarihi ile alâkalı eserlerinde de; Hazreti Âişe’ (r.a.) nin, Rasûli Ekrem (s.a.v.) ile evlendiği sıradaki yaşının 17 olduğu bildirilmektedir. Bizim kanâatimiz de budur.
Hazreti Hafsa binti Ömer (r.a.): Hazreti Ömer’in (r.a.) kızı olup, bir şehid dulu, muhtereme bir hanımefendidir. İlk kocası; Suffe eshâbından (Hazreti Peygamberin talebelerinden âlim bir zat olan Hazreti Hüneys’übni Huzâfe, olup Bedir’de şehid olunca, Allahîn Rasûlü (s.a.v.), Hazreti Ebûbekir’den (r.a.) sonra ikinci yakın dostu olan Hazreti Ömer’i (r.a.) taltif ve onurlandırmak için O’nun dul kalan kızı Hazreti Hafsa’yı (r.a.) nikâhı altına almıştır.
Hazreti Zeynep binti Huzeyme (r.a.): Bu muhtereme hanımefendi de kocası Hazreti Ubeyde’nin Bedir’de şehid düşmesi üzerine dul kalmıştı. Câhiliyet devrinde bile gâyet merhametli, şefkatli ve hayırsever bir kadındı. Dâimâ fakirleri doyurup gözetirdi. Bu faziletinden dolayı “Ümmül mesâkîn- fakir ve yoksulların anası” diye şöhret bulmuş muhtereme bir hanımefendi idi.
Hicretin üçüncü yılında Hazreti Peygamber (s.a.v) ile evlenerek Mü’minlerin annesi olma şerefine erdi. Fakat ömrü, vefâ etmedi. Kısa bir zaman sonra, bazı rivâyetlerde üç ay, veya sekiz ay sonra vefat etti.
Hazreti Ümmü Seleme binti Ebî Ümeyye (r.a.): İlk mü’minelerden olup Peygamberimizin (s.a.v.) Halası Âtike’nin kızı ve Uhud’da şehid olan Hazreti Ebû Selem’in dul kalmış hanımıydı. Hicretin dördüncü senesinde, Peygamberimiz (s.a.v.) yetim kalan çocukları ile birlikte himâye için nikâhına aldı.
Hazreti Zeynep binti Cahş (r.a.): Peygamber Efendimizin (s.a.v.) Halası Ümeyye binti Abdulmuttalib’in kızıydı, ilk Müslüman olan ve Medine’ye ilk hicret edenlerdendi. Peygamber Efendimiz’in kölesiyken âzad edip (hürriyetine kavuşturup) manevî evlâd edindiği Hazreti Zeyd’in (r.a) hanımıydı. Hiddetli ve sert dilli bir hanım olması hasebiyle geçimsizlik sebebyle Zeyd ile ayrılmışlardı. Hicretin beşinci senesinde Peygamber Efendimize Allahü Teâla tarafından nikâhlandı ve Mü’minlerin annesi olma şerefine erdi. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) Hazreti Zeynep binti Cahş ile evlenmesi hadisesi, bizzat Cenâb-ı Hak tarafından Kur’ân-ı Kerimde Ahzab Sûresinin 37’inci âyet-i kerimesinde; “Zeyd ondan ilişiğini kestiği vakit, (yani geçinemeyip ayrıldıkları zaman Zeyneb’in iddeti bitince) Biz onu sana zevce yaptık ki, evlatlıkları, hanımları ile ilişkilerini kestiklerinde (o kadınla evlenmek isterlerse) Mü’minlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir. Allah’ın takdir ettiği bir şeyde Peygambere hiç bir darlık, (vebal) yoktur. Bundan önce gelen bütün Peygamberlere Allah’ın sünneti (kânunu, âdeti) böyle idi. Allah’ın eri mutlaka yerine gelecek, yazılmış bir kaderdir”. buyurularak bildirilmiştir.
Ahzab Sûresindeki bu âyet-i kerime nâzil olduktan sonra, artık bir adam, evlâd-ı mânevî edindiği erkeğin boşamış bulunduğu bir kadını, isterse kendisine nikâhla alabilecektir. Evlatlıklar, kişinin sulbünden gelmiş öz evlat gibi olmadığı için, onun boşamış olduğu haımla evlenme yasağı bulunmamaktadır. Bu suretle câhiliyet devrinin kötü âdetlerinden biri daha yıkılıp ortadan kaldırmıştır.
Hazreti Cüveyriye binti Hâris (r.a.): Müstalîk oğulları reisi Hârisü’bnü Dırâr’ın kızı olup Müreysî gazâsında esir alınmıştı. Amcasının oğlu olan kocası aynı gazada olmüştü. Gazâdan sonra esir değişimi esnasında âilesine gitmeyip, Müslüman olarak Hazreti Peygamber’i (s.a.v.) tercih etmişti.
Hicretin beşinci senesinde Peygamber Efendimiz (s.a.v.) ile evlenme ve “Ezvâc-ı Tâhirât”tan olma şerefine erdi. Peygamber Efendimizle (s.a.v.) evlenince, babasının reisi olduğu Müstalîk Oğullarının İslâmla müşrref olarak kurtuluşa ermelerine vesîle olarak ayrı bir hizmet gördü. 9- Hazreti Safiyye binti Huyay (r.a.): Hayber esirleri arasında bulunuyordu ve meşhur yahûdi reisi Huyay’ın kızıydı. Kocası Kinâne’nin öldürülmesiyle dul kalmıştı. Rasülüllah (s.a.v.) İslâmiyeti anlattı. İslâmiyeti tereddütsüz kabul etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) Hazreti Safiyye’yi âzad ederek, iddeti dolunca zevceliğe kabul etti. Hicretin yedinci senesinde o da “Ezvâc-ı Tâhirât”tan biri olma şerefine erdi.
Hazreti Ümmü Habîbe binti Ebû Süfyân (r.a.): Kureyş reislerinden Ebû Süfyan’ın kızıdır. Asıl ismi Remle’dir. Kızı Habîbe’ye nisbetle Ümmü Habîbe diye anılmıştır.
İslâmiyetin ilk yıllarında Esed Oğullarından Ubeydullahi’bni Cahş ile evlenmişti. Ubeydullah İslâmiyetten önceki Haniflerden di. Peygamberimizin zuhûru üzerine, karı koca beraber Müslüman olmuşlar, Mekke müşrikleri baskıyı artırınca, yine beraber, Habeşistan’a hicret etmişlerdi. Maalesef Ubeydullah orada irtidât edip, İslâmdan hristiyanlığa döndükten sonra kendini içkiye vermiş, fazla zaman geçmeden bedbaht halde olüp gitmiştir.
Hazreti Ümmü Habibe, (r.a.) Allah için vatanını terk etmiş, küfür içinde olan âilesinin yanına da dönememiş, hicret hayâtında dul ve himâyesiz kalmıştı. Allah’ın Rasûlü (s.a.v.) işte onun bu müşkül hâlini düşünerek, yardımcı olmak istedi, onun kadın hâliyle, Dinde gösterdiği sebat ve çilesini mükâfatlandırmak için, Hicretin yedinci yılında Habeşistan’dan getirterek kendi nikâhına almak sûretiyle Mü’minlerin Vâlideleri arasına dâhil edip, en yüksek şeref ve mevkiye yükseltti.
O zaman henüz Müslüman olmamış olan Ebû Süfyan, kızının Peygamber Efendimizle (s.a.v.) nikâhlandığını duyunca, hem taaccüb etmiş, hem de Rasûlüllah’ın (s.a.v.) asâletini takdir ederek bu işe olan rızâsını bildirmişti. Böylece Rasûli Ekrem (s.a.v.) Mekke müşriklerinin reîsinin kızını nikâhlayarak, maddî bir yakınlık kurmuştu.
11-Hazreti Mâriye binti Şem’ûn Kıbtî (r.a): Mısır hükümdârı Mukavkıs tarafından Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) hediye olarak gönderilmiş bir câriye idi.
Hicretin yedinci yılında Allah Rasûlü (s.a.v.) çeşitli devlet başkanlarına İslâmiyeti anlatan da’vet mektupları göndermişti. Bu mektuplardan birisi de o zamanlar Bizans’a bağlı olan Mısır ülkesinin hükümdarı Cüreyc’übnü Mîna’ya gönderilmişti. Mısır hükümdarının ikâmet yeri İskenderiye şehri idi ve Mukavkıs ünvânıyla anılırdı. Mukavkıs, Hazreti Peygamber’in (s.a.v.) elçilerini ve mektubunu saygı ile karşılamakla beraber, Kıbtîlerin tasvip etmeyeceklerini bahâne ederek İslâm’a da’vet emrine uymaya yanaşmadı.
Kısacası, taht ve tâcını kaybetme endişesi, onun basîretini bağladı. “Elçinize ikrâmda bulundum. Sana, Kıbtîler katında i’tibarlı iki cârıye gönderdim. Binmen için bir de katır hediye ettim” diye bir mektup yazarak Hazreti Peygamber’e (s.a.v.) gönderdi.
Hazreti Peygamberin (s.a.v) elçileri Hazreti Hatîb ve Hazeti Câbir radıyAllahü anhümâ, Medine’ye dönüp olanları Allah’ın Rasûlüna naklettiler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) Mukavkıs için, “Habis (nasipsiz, pis) adam! Hükümdarlığı elinden gider korkusuyla Müslüman olmadı! Ancak çok esirgediği saltanatı ona kalmayacaktır.” buyurdu.
Hazreti Peygamber (s.a.v.), iki kız kardeş olan câriyelerden Mâriye’yi kendisi nikâhladı. Kız kardeşi Şirin’i de, şâir Hazreti Hassan’a (r.a.) nikâhladı. Her iki kız kardeş te, yolda Hazreti Hatîb’in teklifi ile İslâm’ı kabul etmişlerdi.
Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.) oğlu Hazreti İbrâhim, Hicretin sekizinci yılı Zilhicce ayında Hazreti Mâriye’den dünyaya geldi.
Doğumda ebelik vazîfesini Ebu Râfî’nin hanımı Selmâ (r.a.) yaptı.
Hazreti Ebu Râfî (r.a.) müjdeli haberi Allah Rasûlü’ne (s.a.v.) getirince, Efendimiz (s.a.v.) kendisine bir köle bağışladı. Hazreti Mâriye (r.a.)’ de bu müjdeli haber üzerine, câriyelikten âzâd edildi. Hür bir kadın oldu.
Hazreti Peygamber (s.a.v.) doğumun yedinci günü bir koç kurban etti ve bu erkek çocuğuna, o gün, ceddi Hazreri İbrâhim’in (a.s.) ismini verdi.
O gün Cebrâil aleyhisselâm Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) gelerek, “Ey Ebû İbrâhîm!” diye selâm verdi. Böylece Peygamberimiz (s.a.v.) bu künyeyi almış oldu.
12- Hazreti Meymûne binti Hâris (r.a.): Câhiliyet devrinde, önce Mesud Sakafî ile evlenmiş, ondan ayrıldıktan sonra Ebu Ruhm ile nikâhlanmıştı. İkinci kocasının vefâtıyla dul kalmıştı. Kız kardeşlerinden biri Peygamberimizin (s.a.v.) amcası Abbas (r.a.) ile, biri de Hazreti Ali’nin (k.v.) kardeşi Hazreti Cafer (r.a.) ile nikâhlıydı. Hazreti Abbas (r.a.) baldızı olan Hazreti Meymûne’yi (r.a.) Peygamberimiz’e (s.a.v.) medhetmiş ve onu nikâhı altına almakla şereflendirmesini ricâ etmişti.
Bunun üzerine Peygamber Efendimiz’ (s.a.v.) de dünürcü olarak Hazreti Cafer’i (r.a.) göndermişti.
Hazreti Meymûne (r.a.), Allah Rasûlü’nün (s.a.v.) kendisine dünürlük ettiğini, devesi üzerinde iken öğrendi ve: “Deve de, üzerinde bulunan da, Allah’ın Rasûlüne aittir!” diyerek, kendisini Rasûlüllah’a (s.a.v.) bağışladı.
Ahzab Sûresinin 50’inci âyet-i kerîmesinde bu hâdise; “Bir de Mü’min bir kadın kendini Peygamber’e (a.s.) hibe ederse, Peygamber (a.s.) nikâh etmek istediği takdirde onu başka Mü’minlere değil de, sadece Sana mahsus olmak üzere helâl kıldık. Onlara zevceleri ve câriyeleri hakıkında neyi farz kıldığımızı biliyoruz. Bunlar Sana hiç bir darlık olmasın diyedir. Allah çok bağışlayıcı, çok merhametlidir” diye beyan buyuruldu.
Allah Rasûlü’nün (s.a.v) temiz zevcelerienden son nikâhladığı, Hazreti Meymûne (r.a.) oldu. Hicretin 66.yılında vefât ettiği rivâyetine göre, Müm’ninlerin vâlideleri içinde, en son vefât eden de odur.
Rahmetullahi aleyhinne ecmeîn...