1952 yılında bir gün, John W. Hetrick, eşi ve kızıyla birlikte ön koltukta seyahat ederken birden bire direksiyonu sert bir şekilde çevirmek ve frene basmak zorunda kaldı. İçgüdüsel olarak Hetrick ve eşi, kollarını kızlarının başını örtecek şekilde uzatarak onun başını bir yere çarpmasını engellemek istediler. Bu olayın ardından Hetrick, araba kazalarında insanların başlarını bir yere çarparak hayatlarını kaybetmelerinin önüne geçmek için hava yastıkları üzerinde çalışmaya yöneltti.
Hetrick, Birleşik Devletler Deniz Filosu’nda II. Dünya Savaşı sırasında bir mühendis olarak çalışmaktaydı. Bir gün, sıkıştırılmış hava torpidosunun kendi kendine açılarak onu koruyan kapağın gözle görülemeyen bir hızla yukarı doğru fırladığını gördü. 1952 yılında Hetrick, sıkıştırılmış hava kullanılarak arabanın kaza yapması durumunda, sıkıştırılmış hava tüpünün bağlı olduğu yastığı şişirecek bir mekanizmayı önerdi ve bu buluşunun patentini 1953 yılında aldı. Ancak o yıllarda araba üreticileri, güvenlikten ziyade arabaların görünüşüne daha fazla önem veriyorlardı. Bu süre zarfında hava yastığı teknolojisi gelişmeye devam etti ve sürücüler, kullandıkları arabaların güvenlik özellikleri ile daha fazla ilgilenir oldular. İlk zamanlarda hava yastıkları arabalar sürücülerin istemesi durumunda fazladan bir ücret ödenerek ekleniyordu ancak 1990lardan sonra bu özellik, arabalarda standart olarak yer almaya başladı.
Bir hava yastığı sisteminin üç ana bileşeni bulunmaktadır: Hava yastığının kendisi, çarpmanın hassasiyetini ölçen bir sensör ve sert bir çarpışma sonucunda yastığı şişirecek bir gaz tüpü. Yastığın geniş bir yüzeyde birden bire şişmesi sonucunda ona çarpan kimsenin vücudunda hasar oluşma ihtimali en aza iner.
Her ne kadar hava yastıkları binlerce hayatın kurtarılmasını sağlamış olsa da, her zaman yaralanmanın ya da ölümün önüne geçebildikleri söylenemez. Sürücüler ve yolcuların seyahatleri süresince emniyet kemerlerini takılı durumda bulundurmaları, olası bir yaralanmanın ya da ölümün önüne geçmede daha etkili olacaktır.