Büyük Ovalar (Great Plains) bölgesinde yaşayan Kızılderililer normal bir hayat sürüyorlardı. Hayatlarının neredeyse her alanında, yemek yemek, kıyafet yapmak ve çadırlarını örtmek için manda derisini ve etini kullanıyorlardı. Sürekli hareket eden bir hayvan sürüsünün arasında yaşamak, onların da sürekli hareket etmesini gerektiriyordu ve bu sebeple aileler sürekli çadırlarda yaşıyor ve sadece bir sonraki kamplarına taşıyabilecekleri şeylere sahip oluyorlardı.
İnsanoğlu genellikle bir çantaya sığdırabileceklerinden fazla şeylere sahip olmak isterler. Yollarda ve sert yüzeyler üzerinde ilerlemek için at arabası en etkili çözüm olarak görülebilir. Kutuplara doğru gidildiğinde ise kar ve buzla kaplı yollar üzerinde kızak kullanmak kolaydır zira yollar kaygandır. Konu yumuşak toprak üzerinde seyahat etmeye geldiğinde ise bu çözümlerin ikisi de işe yaramaz. Kuzey Amerikalıların bu soruna çözümü ise “travois” adını verdikleri bir araç olmuştur.
M.Ö. 7.000li yıllardan itibaren kullanılmaya başladığına inanılan travois, uzun, A şeklinde, ahşaptan yapılma ve 2 metre yüksekliğinde bir araçtır. Taşınması gereken şeyler çapraz bir boru üzerine yerleştirilir ve tüm bunlar, taraklı borular üzerinde sürüklenirdi. Bu taraklı borular, yüzey üzerinde kolayca sürüklenebiliyordu. İspanyolların Yeni Dünya’ya gelişi ve onları atlarla tanıştırmasından önce sürükleme işlemi için travois adı verilen bu araca bağlanan köpekler kullanılıyordu. Köpekler, 30 kilograma kadar olan yükü kolayca taşıyabiliyorlardı.
Atlar kullanılmaya başlandığında travois daha büyük boyutlarda yapılmaya başlandı ve bu sayede daha ağır yükler taşınabiliyordu. Kızılderililer bazen travoisi, yaşlıları ya da hasta insanları taşımak için de kullandılar. Bu insanlar ya köpekler ya da atlar kullanılarak taşınıyordu. Günümüzde erkek izcilere, travois yapımı ve bu sayede yaralı arkadaşlarını taşıması öğretilmeye devam etmektedir.