M.Ö. 7.500lü yıllardaki binalar, çamurun bir dikdörtgen şekline getirilip kurutulmasının ardından bu kerpiçlerin üst üste yerleştirilmesi sonucunda yapılırdı. Kerpiç kullanılarak yapılan ilk bina örneklerine Anadolu’da bulunan Çayönü bölgesinde ve yine Anadolu’da, Diyarbakır yakınlarında bulunan Dicle Vadisi’nde rastlanır.
M.Ö. 7.000 ile M.Ö. 6.000 yılları arasına tarihlenen daha modern tuğla örneklerine ise Ürdün’ün Erika Şehri’nde ve yine Anadolu’da bulunan Çatalhöyük bölgesinde rastlanılır. Bu tuğlalar, çamurun elle şekillendirilmesinin ardından güneş altında kurutulması yöntemi ile oluşturulurdu. Tuğla kuruduktan sonra yine çamurdan hazırlanan bir harç karışımı yardımı ile üst üste yerleştirilerek duvarlar örülürdü. Çamur, özellikle kuru iklimlerin görüldüğü bölgelerde yapı inşa etmek için son derecede elverişli bir malzemedir. Tarımcılığın yapıldığı her yerde bulunmasının yanı sıra nehir yataklarının kazılması sonucu da elde edilebilir. Çamurun ayrıca gerek yapısal gerekse de termal özellikleri son derecede verimlidir.
Bir süre sonra çamurdan yapılan tuğlalar, ahşap hazneler içerisine oturtulmaya başlandı ve bu yöntem, çok miktarda tuğlanın daha kısa sürede üretilebilmesinin de önünü açmış oldu. Bu sanıldığından da önemli bir devrimdi zira insanlar, tuğlaları sadece küçük çaplı evler, çiftlikler, ahırlar yapmak için değil, aynı zamanda önce büyük çaplı köyleri, daha sonra kasabaları, şehirleri ve o şehirlerin beraberinde getirdiği sarayları, tapınakları ve diğer kamu hizmet binalarını yapmak için de kullandılar.
Taşın az bulunduğu ya da hiç bulunmadığı yerlerde onun yerini sıradan kerpiç tuğlalar aldı. Kerpiç tuğla, Yakın Doğu’nun yanı sıra Mısır medeniyetlerinde ve kerpiç tuğlaların ölçülerinin dört birim uzunluğunda, iki birim genişliğinde ve bir birim derinliğinde olan bir standart haline geldiği İndus Vadisi’nde yaygın olarak kullanıldı. Bu basit ama elverişli inşaat malzemesi, M.Ö. 3. binyılda Mezopotamya’da tuğlaların fırınlarda pişirilerek oluşturulmasına kadar kullanılmaya devam etti.