Kubbeler, tıpkı kemerler gibi mimarlar ve mühendisler için sorun teşkil ederler. Buradaki en büyük sorun, kubbenin en son taş konana ve başka hiçbir destek olmadan kendi kendine yıkılmadan ayakta kalabilene kadar sağlam olamamasıdır. Bu sorun, Romalıların M.S. 100 yılında tümüyle kendi kendine ayakta sağlam durabilen, yarım küre şeklinde bir kubbe inşa etmelerine kadar sürmüştür.
Bilinen en büyük kubbe, Roma’da bulunan Pantheon’da, yapımı 123 yılında tamamlanan kubbedir. Romalı mühendisler, kubbelerin dayanıklılık sorununu, onu bir beşik kemer gibi inşa etmekte bulmuşlardır. Bu kemer, merkezi bir nokta çevresinde dönen ve karışımında kireç, süngertaşı, kaya parçaları ve volkanik kül bulunan beton kullanılarak inşa edilmiştir. Her bir kemer parçası için bir taslak yapılmış, bu taslak yerine yerleştirilmiş ve ardından bu beton karışımı taslağın içerisine dökülmüştür.
Bu kubbe, parçalar halinde inşa edilmişti. Ağır olan parçalar kubbe yapısını desteklemesi açısından kubbenin alt kısımlarında, hafif olan parçalar ise üst kısmında inşa edilmişti. Kubbenin ağırlığının en hafif olduğu en üst kısmında bir pencere görevi üstlenen bir açıklık bırakılmış, bu açıklıktan ise ışığın kubbe içerisine girmesi sağlanmıştı.
Bu şekilde inşa edilen bir kubbe, ağırlığını önce kubbenin geniş tabanına, oradan da zemine aktarırdı. Kubbe inşası tamamlandığında önce betonun kuruması beklenir, beton kuruduktan sonra ise destekleyici direkler kaldırılarak kubbenin herhangi bir destek olmadan kendi başına ayakta kalması sağlanırdı.