Kürtler aslen Farsların dağlı bir kolu olup Araplarla aşırı derecede karışma sonucu Semitikleşmişlerdir. Bugün Kürtler ırkî mânâda Sami kavimlerinin özelliklerini daha fazla yansıtmaktadırlar. Hiçbir zaman devlet olamadıklarından, hiçbir toprağı vatanlaştıramadıklarından dolayı “anayurt”ları yoktur. Ortaya çıktıkları topraklar vardır ki, bunun da Orta ve Güney İran olduğu söylenebilir. Kürtçe ise yeryüzündeki ilkel dillerden biridir. Kökeni yine Farsçaya dayanır. Türkçeden, Arapçadan ve başka birçok dilden sözcük almalarına rağmen dillerindeki sözcük sayısı Türkçenin tek lehçesindeki sözcük sayısının beşte biri kadar bile olamamaktadır. Kısacası Kürtçülerin iddia ettiği gibi Kürtler ayrı bir millet değildir.
Ülkücülerin ısrarla savunduğu Kürtlerin Türk soyundan olduğu görüşü de doğru değildir. Bu tez, 1980’lerin sonu ve 90’ların başında Kürtlerin bölücülüğe kapılmaması için yaratılmış, ama Kürtler tarafından kabul görmemiş, dönüp dolaşıp Türklerin kendisini vurmuştur. Bu tez, sadece Elegest anıtındaki tek sözcüğün çarpıtılmasına dayandırılmıştır.
“Min körtül kan Alp Urungu”, yani “Ben Körtle han Alp Urungu”, çarptırılarak “Kürt ilhanı Alp Urungu’ya dönüştürülmüştür. Anıtın yazıldığı tarih 650 yıllarıdır ki, Kürtler 7. yüzyılda İslâmı kabul etmişlerdir ve ondan sonra sayısız kaynakta Kürtler tanımlanmaya başlar. Ancak bu tezi yaratanlar bunları yok sayar. Yani moğolistan’daki bir Türk boyunun, hemen hemen aynı tarihlerde Orta Doğu’da bir etnisite olarak, hem de Türklüğünü unutmuş, ayrı bir etnisite olarak tanımlanabilmesi için Moğolistan’dan Orta Doğu’ya ışınlanması bile yetersiz kalır! Zaten, Divanü Lügati’t- Türk’te tüm Türk boyları sıralandığı halde Kürt diye bir isim kesinlikle yoktur. Türk ile Kürt isimlerinin aynı harflere sahip olmasına derin anlamlar yüklemek ve “Kürtler, karda kart kurt sesi çıkararak yürüyen dağ Türkleridir” demek komedidir.
Kürtler, Farsların ana kitlesinin kent medeniyetinden uzaklaşmış, Araplarla ve başka milletlerle karışarak ayrı bir etnisite hâlini almış, ancak dil ailesi olarak Farsça’ya bağlı kalmış ilkel bir Fars koludur. Zaten Kırmançi, Zaza, Asuri, Sorani, Gorani gibi çeşitli toplulukları Kürt diye birleştiren bizleriz. Bir toplumun kökenini belirleyen en önemli kıstas, mensubu oldukları dil ailesidir. Bu bağlamda, Kürtçe Hint-Avrupa dil ailesinin Fars koluna dahildir.
Ayrıca, herhangi biri, Türklere yönelik olarak propagandası yapılan “Kürtler Türk soyundandır” söyleminin, Türklere ne gibi bir yararı olacağını söyleyebilir mi? Bunun Kürtlere daha çok tolerans ve sempati gösterilmesinden, kendilerine daha rahat hareket alanı sağlanmasından başka ne gibi bir yararı olabilir? Şu an hakları gasp edilen, şehirleri istila edilen Kürtler değil, Türklerdir. “Kürtler Türk soyundandır” propagandası Kürtlere yönelik yapılsa anlarım, belki inanıp kendisini Türklüğe bağlayan olabilir ki, 20 senedir yapıldığı hâlde başarılı olamamıştır, ancak zararı olur. Bu durumda, hâlâ gelip uydurma tarih tezleriyle Türklere “Kürtler de bizimle aynı soydan, onlar da Türk” demek, Türklerin zaten yarım yamalak kalkık durumda olan kendilerini savunma kalkanlarını iyice indirmelerine yol açabilir.
Durumu o hâle getirmek zorundayız ki, biz başkalarını kendimizle bir sayıp içimizi rahatlatmaya çalışmayalım, başkaları bizi kendileriyle bir olduğumuza ikna etmek için debelenip, kendilerinin bunu kabul etmemize lâyık olduklarını ispat etmek için uğraşsınlar.
Bu konuda büyük Türkçü fikir adamı Nihal Atsız’ın görüşleri de şöyledir:
– “Kürtler, Türk veya Turanlı değildir. Buz gibi İranlıdır. Konuştukları dil bozuk, ilkel bir Farsçadır. Tipleri de öyle. Kürtler batı dağlarında kalmış bir takım Farslardır. Zaten birbirince anlaşamayan dört beş ağızla konuşan ve kendilerini Kırmanç ve Zaza diye iki grupa ayıran bu toplulukları “Kürt” diye birleştiren bizleriz.”
(“Konuşmalar 1” başlıklı makalesinden alıntıdır.)
Elegest Yazıtı hakkında bilgi
Yazıt, 1888 yılında şimdi Rusya Federasyonu’na bağlı Tuva Cumhuriyeti sınırları içinde bulunan Yenisey ırmağı kollarından Elegest çayı vadisinde bulunmuştur. O sebepten yazıta bu ad verilmiştir. Aynı yerde bulunmuş başka yazıtlar da vardır. Elegest yazıtı şimdi müzede koruma altındadır.
Yazıt Göktürk harfli 12 satırlık bir mezar kitabesidir ve dili tamamıyla Türkçedir. Metin, 39 yaşında ölen hanın ağzından yazılmıştır ve onun ölümünden duyulan üzüntü dile getirilmiştir. Tipik bir Yenisey yazıtıdır. Bu tür başka yazıtlar da vardır. Yazıtın bir Kırgız hanına ait olduğu sanılmaktadır. Yazıtta tarih olarak pars yılı geçmekte ise de, bunun hangi pars yılı olduğu belli değildir. Yazıt, sanıldığı gibi bir Kırgız hanına ait ise, o zaman büyük ihtimalle Kırgızların, Uygur devletini yıkıp bağımsızlıklarını kazandıkları 840 yılından sonraki bir devreye ait olabilir. Bununla beraber yazıtın, bağımsızlık öncesi devirden kalmış olma ihtimali de vardır.
Yazıtın önemi
Bu yazıt, son yıllarda milliyetçi çevrelerde sık sık gündeme getirilmektedir. Bunun sebebi yazıtta Kürt kelimesinin geçtiğinin zannedilmesi, dolayısıyla da kürtlerin bir Türk boyu olduğunun var sayılmasıdır.
Türkiye Kürtleri, yabancı devletlerin de desteğiyle bölücülük faaliyetlerini yoğunlaştırdılar. Terör de dahil her türlü eylemi mubah saymaya başladılar. Devlet de onların bölünmelerini önlemek üzere kendilerinin Türk soylu olduğunu propaganda etmeye başladı. Bu propagandanın Kürtler üzerinde hiçbir etkisi olmadı, fakat bazı milliyetçi çevreler devletin bu propagandasının kurbanı oldular ve Kürtlerin bir Türk boyu olduğuna inandılar. Böylece sivil Kürt istilasına karşı tepkisizleştiler.
Kürtlerin Türk soylu olduğunu iddia edenlerin en önemli delili, işte bu Elegest yazıtında Kürt kelimesinin geçtiği varsayımıdır. İşin aslı nedir? Hakikaten Elegest yazıtında Kürt kelimesi geçmekte midir?
Konunun bilimsel boyutu
Yazıtın metninde Kürt kelimesinin geçtiği iddia edilen harfler grubu şudur: kÖrtlKN
Hüseyin Namık Orkun 1940 yılında Elegest yazıtını Türkiye’de yayınlamıştır (Eski Türk Yazıtları. İstanbul, 1940, c. 3, s. 179-185). Orkun, metinde geçen bu harfler grubunu ‘Kürt el kan’ diye okumuş ve “Kürt elinin hanı” diye tercüme etmiştir.
Elegest yazıtı, en son olarak 1995’te Talât Tekin tarafından yeniden yayımlanmıştır (Türk Dilleri Araştırmaları, c.5, 1995, s. 19-32). Tekin, aynı ibareyi ‘körtle kan’ olarak okumuş ve “körtle han” diye tercüme etmiştir. ‘Körtle’ ‘güzel’ demektir.
Göktürk yazı sisteminde çoğu sessizlerin kalın ve ince olmak üzere iki işareti vardır. Ünlüler yönünden Göktürk alfabesi fakirdir ve Bugünkü Türkçenin 8 seslisine karşılık yalnızca 4 işaret vardır. Ayrıca, sesliler özellikle ortada çok zaman yazılmazlar. A/e sesini karşılayan işaret kelime başında genellikle yazılmaz. Sonda ise, birleşik yazımlar dışında bütün sesler yazılır.
kÖrtlKN şeklinde yazı çevrimi yapılan harfler grubunda iki kelime bulunduğu açıktır. Söz konusu kelimede son iki harf kalındır. Önceki harflerin tümü ise incedir. Bir kelime hem ince, hem de kalın olamayacağı için bu harfler grubunda iki kelime olduğu kesindir. Sonraki kalın olan kelime üzerinde tereddüt yoktur. Bu kelime ‘kan’, yani bizim lehçemizdeki ‘han’ sözüdür. okunması zor olan birinci kelimedir.
Birinci kelime için şu alternatif okumalar mümkündür: kört’(e)l, kört(ü)l, kör(e)t(e)l, kör(e)tl(e), körtl(e), kürt(e)l, kürt(ü)l, kür(e)l, kür(e), kürtl(e)...
Seçeneklerde bulunan parantez içindeki ünlüler yazıtta harfle yazılmamıştır. Göktürk alfabesinde ö ve ü sesleri aynı işaretle yazılır.
Seçenekler çok olmasına rağmen, bunlardan yalnızca birisi doğrudur. Peki doğru olanı nasıl tespit ederiz? Bunun yolu şudur: O metnin bulunduğu lehçe (burada söz konusu olan Göktürkçedir) incelenir, doğru olduğu varsayılan kelime başka metinlerde de geçmelidir. Kelime, sadece o lehçede değil, onun devamı olan lehçelerde de tespit edilebilmelidir. Ayrıca doğru olan kelimenin bir etimolojisi ve çözülebilir bir yapısı olmalıdır. Ana hareket noktası budur. Bu çok hassastır ve daha da ayrıntıları vardır. Ama, burada daha fazla detay vermeye gerek yoktur.
Bu seçenekler arasında yalnızca körtle biçimi doğrudur. Çünkü, yalnızca bu kelime hem Göktürkçede, hem de Uygurcada geçmektedir. Kelime Uygurcanın çok yaygın bir kelimesidir ve “güzel” anlamına gelmektedir. Öteki kelimeler Elegest yazıtının bağlı olduğu Göktürkçede ve onun devamı olan Uygurcada geçmemektedir. Sonuç olarak, Talât Tekin’in okuyuşu, yani ‘körtle kan” şekli doğrudur.
Hüseyin Namık Orkun yanlış anlaşıldı
Namık Orkun’u, ‘Kürt el kan’ “Kürt elinin hanı” şeklinde okumaya iten sebebi de açıklayayım:
Hüseyin Namık Orkun Macar ekolünden yetişmiş bir Türkologdur. Kendisi Macaristan’da eğitim görmüş ve ünlü Macar Türkoloğu Gyula Németh’in yanında yetişmiştir. Orkun büyük bir dilcidir. 1930’lu yıllarda o gün için keşfedilmiş olan bütün Göktürk yazıtlarını toplamış ve sözlüğü dahil olmak üzere bunları Türkiye’de 4 cilt olarak yayımlamıştır (Eski Türk Yazıtları). Kendisi aynı zamanda bir Türkçüdür. 1944 olaylarında yargılanmıştır. Atsız’ın çıkardığı dergilerde birçok ilmî ve fikrî yazısı yayımlanmıştır. Atsız, Bozkurtlar’ı yazarken Orkun’un o anıt eserinden çok yararlanmıştır. Bozkurtlar’daki birçok ismin kaynağı bu Eski Türk Yazıtları adlı eserdir.
Orkun’un hocası Németh, araştırmalarında daha Macaristan’a gelmeden önce (10. yüzyıldan önceki bir zaman) Kürt adlı bir oymağın Macarlara karıştığını tespit etmiş. Ama, bu oymağın mahiyeti belli değilmiş. İşte, Orkun, Elegest yazıtında problemli bu kelimeyle karşılaşınca, söz konusu kelimenin o Macarlara karışan oymağı ifade ettiğini düşünmüş ve o sebepten böyle okumuş. Yani, Orkun’un kastettiği, bizim bildiğimiz Kürtler değildir. Ancak, kendisi bunu apaçık söylemediği, yalnızca kitabının notlar kasımında açıkladığı için konu istismara uğramıştır. Halbuki, kendisi kastettiği Kürt oymağının, Türkiye’nin güney doğu bölgesinde yaşayan İranî Kürtlerle ilgisi olmadığını açıklıkla söylemeliydi. Bu konuda bilimsel bir hata yapmıştır. Ama, kötü niyeti yoktur. O sebepten, Hüseyin Namık Orkun’u hainlikle suçlamak yanlış olur. Atsız’ın da kendisine karşı herhangi bir olumsuz tavrı olmamıştır.
Sonradan işi bilmeyenler Orkun’un kitabındaki Kürt kelimesini bu İranî Kürtlerle birleştirdiler ve Kürtlerin Türk soylu olduğu iddia edilmeye başlandı.
Sonuç
Kürtlerin dil, tarih veya soy olarak Türklerle hiçbir ilgisi yoktur. Kürtler Türklükten uzaklaşmış bir Türk boyu da değildir. Bu konuda sağlam tarihî veri yoktur. Kendimizi kandırmayalım.
Orkun Dergisi