M.Ö. 500'lü yıllarda yaşamış olan Pisagor, "Bir insanın bütün vücudu ile göbeğine kadar olan yüksekliğin oranı ile, bir dikdörtgenin uzun ve kısa kenarlarının oranı birbirine eşittir. Çünkü, bütünün büyük parçaya oranı, büyük parçanın küçük parçaya oranına eşittir." demiş.
Pisagor'un sözünü ettiği oran, ALTIN ORAN'dır ve sadece insan vücudunda değil; gözümüzün görebildiği hemen her şeyde ve her yerde bu oran vardır. Hiçbir şey, başıboş, gelişi güzel, plânsız, programsız, rasgele, ölçüsüz ve tartısız değildir. İlerleyen satırlarda en çarpıcı örneklerde göreceğiniz gibi, her şeyin bir oranı, daha doğrusu, ALTIN ORAN'ı vardır.
Ortaçağ'ın büyük Matematikçisi, Fibanocci'nin bulduğu sayı dizisinin, her biri kendinden önce gelen sayının toplamından oluşan bir diziliş mantığı vardır. Yani:
0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610.... gibi.
Bu sayıları kendinden önce gelen sayıya böldüğünüzde, birbirlerine oldukça yakın değerler elde dersiniz. Özellikle 13. sırada yer alan 233 sayısından sonra, bu değer neredeyse sabitlenir.
233/144 = 1.6180556
377/233 = 1.6180258......
Küsuratı hariç bırakılarak alınan bu 1, 618 sayısı ALTIN ORAN'ın sayısıdır. Sanatlı bir eser yapmak istiyorsanız—insanların hoşuna giden, dengeli ve güzel görünen bir eser—bu bir heykel de olabilir, bir mabet de, bir tablo da, bir çikolata kutusu da... mutlaka bu oranı göz önünde bulundurmanız gerekiyor. Çünkü ALTIN ORAN, yeryüzünün sanat ve güzellik ölçüsüdür.
İNSAN VÜCUDU ve ALTIN ORAN
İNSAN BEDENİ, her şeyiyle, şu kâinat içinde yaratılmış olan en güzel şeydir. Çağlar boyunca, ressamlar, heykeltıraşlar, mimarlar ve tasarımcılar, bir ürün tasarlarken, insan bedeninden ilham ve ders almışlardır. Bu, dün nasılsa, bugün de öyledir. İnsanın eliyle ürettikleri, eliyle kıyaslandığında son derece kaba ve ilkel kalır. Bu harikulade eser, estetik ve fonksiyonel kıvrımları arasında ALTIN ORAN'a sayısız örnekler saklar.
Pisagor, bir insanın bütün vücudu ile göbeğine kadar olan kısmın oranına dikkat çekiyordu. Evet, göbek ile ayaklar arasındaki mesafeyi 1 birim sayarsanız, insanın boyu 1, 618'e denk gelir. Ve bu oran hiç değişmez.
Göbek ile başın en üst noktası arasındaki mesafe ile, omuz ve baş ucu arasındaki mesafenin birbirine olan oranı da 1, 618'dir.
Göbek-diz arası, diz-ayak ucu arasındaki mesafeden, yine 1, 618 oranında büyüktür.
ELLER
DURUN! Okumayı bırakın ve işaret parmağınıza bakın. Her zaman kendisi dışında bir şeylere işaret eden bu "işaret parmağı" bu sefer kendisine işaret etsin.
İşaret parmağı 3 boğumludur. Parmağın tam boyunun ilk iki boğuma oranı ALTIN ORAN'dır.
Orta parmağın, serçe parmağa oranı da ALTIN ORAN'dır.
İşin bir garip yanı da şudur: 2 elin, bütün parmakları 3 boğumludur. Her elde 5 parmak vardır. Ancak bunlardan sadece 8 tanesi ALTIN ORAN'A göre yaratılmıştır. 2, 3, 5, 8 ise, Fibanocci sayı dizisidir.
YÜZ
İDEAL bir insan yüzünün ölçüleri, hem bilim adamları tarafından, hem de sanatkârlar tarafından belirlenmiştir. Kişiden kişiye, değişen genetik farklılıklara rağmen, genel olarak insan yüzünde, ALTIN ORAN kendini gösterir.
Yüzün boyu ile genişliği,
Ağız boyu ile burun genişliği,
Gözbebeklerinin arası ile kaşlar arasıdaki mesafe,
Üst çenedeki ön iki dişin enlerinin boylarına olan oranı, hep ALTIN ORAN'ı veren değerlerdedir.
AKCİĞERLER
AMERİKALI bir fizikçi ile bir doktorun 80'li yılların sonlarına doğru yaptıkları bir araştırmanın sonucu, ALTIN ORAN'ın ciğerlerimizin en küçük köşesine kadar geçerli olduğunu gösterdi.
B.J. West ve A.L. Goldberger adındaki bu iki bilim adamı, akciğerleri oluşturan bronş ağacının ilk bakışta görülen asimetrik yapısının rasgele olmadığını gördüler.
Soluk borusu akciğerlere doğru iki ana kola ayrılmaktadır. Bu kollardan soldaki sağdakinden daha kısadır. Bilmem söylemeye gerek var mı? Bu iki dalın birbirine oranı ALTIN ORAN'dır. Dahası, bütün bir akciğer yapısı içinde bu dallanma en küçük odacığa kadar sürer gider ve her bölünme ALTIN ORAN'a göredir. Tesadüf yoktur!
ALTIN DİKDÖRTGEN VE ALTIN SPİRALLER
UZUN kenarı 1, 618 birim kısa kenarı ise 1 birim olan dikdörtgene ALTIN DİKDÖRTGEN denir. Şimdi böyle bir dikdörtgen çizelim:
Bu altın dik dörtgenin içine, kısa kenarlarından birini kenar olarak kulanacağımız bir KARE yerleştirelim. Ve karenin iki köşesini birleştirecek bir çeyrek çember çizelim.
Dikdörtgenin içindeki karenin dışında kalan dik dikdörtgen de bir ALTIN DİKDÖRTGENDİR. Şimdi Onun içine de kısa kenarı, kenar olarak kullanan bir kare çizelim ve köşelerini çember parçası ile birleştirelim.
En baştaki altın dikdörtgenimizin boş kalan yeri de bir ALTIN DİKDÖRTGEN'dir.
Aynı işlemi o bölgede de yapalım ve içine kısa kenarı kenar olarak kullanan bir kare çizelim. Aynı işlemi kalan altın dikdörtgen için de yapalım. Teorik olarak bu işlem sonsuza kadar devam edebilir, ama biz, iyisi mi burada keselim.
Son olarak bu yeni karelerin köşelerini, ilk karemizin köşelerini birleştiren çeyrek çember gibi çember parçalarıyla birleştirelim. Bu çemberleri aynı yönde çizdiğimizde ortaya, yeryüzünde görülebilecek şekillerin en güzeli çıkar: SARMAL.
Temelinde müthiş bir ALTIN ORAN disiplini yatan sarmallar, İngiliz estetikçi William Charlton'un ifadesiyle, “İnsanların hoşuna gider. Çünkü, bir sarmalı izlemek kolaydır.”
19. yy doğa bilimcisi Alfred Ruseal ise, bir salyangozun kabuğunu örnek göstererek, “Bu şekil var olan en güzel eğridir” demekten kendini alamaz.
Thedore Cook adındaki bir başka doğa bilimcisi ise, bu konuda oturup "Yaşamın Kavisleri" adında bir kitap yazmıştır. Cook, kitabında; "Bu olağanüstü güzel şekilleri bakıp da göremediğimiz hiçbir yer yoktur." der.
Altın oran sarmalları gerçekten de gözümüzün gördüğü, hatta göremediği her yerdedir. Ayçiçekleri, kozalaklar, salyangozlar, DNA zinciri, Natilus başta olmak üzere denizlerde yaşayan pek çok yumuşakçanın kabukları... her birinde altın orana göre yaratılmışlardır ve altın sarmal formunu asla bozmadan büyürler.
Az önce en basit bir sarmalı bile doğru düzgün çizmek için geçilmesi gereken aşamaları gördünüz. Sizce bir salyangozun bu tür hesaplamalarla kabuğunu inşa etme ihtimali var mıdır?
Yumuşakça da olsa salyangoz bir canlıdır. Hadi onu geçelim, ya tesadüflerin! Taş, toprak, su, elementler, ısı.. gibi sebeplere ne dersiniz! Altın oranı bilirler mi? Bir sarmal çizebilirler mi? Bir salyangoza kabuk örebilirler mi peki?
"Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz." (Enam, 80)