13.yüzyılın başlarında Anadolu-Türkiye Selçukluları topraklarında “Bacıyan-ı Rum” (Anadolu Bacıları) adlı bir kadın örgütlenmesi kuruldu. Bazı çevrelerce dünyanın ilk kadın kuruluşu veya iş örgütlenmesi olarak nitelendirilen ve ekonomiden eğitime, yerleşimden yardım faaliyetlerine kadar birçok alanda kendini gösteren bu sosyal zümre, Türkistan’dan Anadolu’ya göç eden Yesevî dervişlerinden “Ahî Evren”in eşi “Fatma Bacı” tarafından tesis edildi.




Çeşitli kaynaklarda ve Hacı Beştaş-ı Veli’nin “Velâyetname” sinde: “Fatma Ana”, “Kadıncık Ana”, “Kadın Ana”, “Hatun Ana” isimleriyle, menkıbevi bir şahsiyet olarak tanınan bu isim, ünlü mutasavvıflardan Şeyh Evhadüddin Hamid El-Kirmani’nin kızıydı. Çocukluğundan itibaren yaramazlığı, hareketliliği ve söz dinlememezliği ile dikkat çeken ve büyüdüğünde bir tarikat geleneği olarak babası Şeyh Evhadüddin Hamid El-Kirmani en yakın talebesi ve halifelerinden Ahî Evren ile evlendirilen “Fatma Bacı”, 1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu topraklarında hız kazanan Moğol istilası sırasında Kayseri’de esir düştü. Anadolu-Türkiye Selçuklu Devleti’ni tabiyetleri altına alan Moğollar, kendilerine karşı direniş gösteren “Ahîyan-ı Rum” teşkilatıyla birlikte, “Bacıyan-ı Rum” teşkilatını da dağıttılar.





Böylece Anadolu’da halk kültürünün, İslam’ın yerleşmesi ve gelişmesine hizmet eden, kasaba ve şehirlerde mensup oldukları iş kollarında üretim yapan, Ahî Evren öncülüğünde Türkmen erkeklerin kurduğu “Ahîlik teşkilatı” ve eşinden esinlenerek Türkmen kadınları arasında benzer bir yapılanmaya giden Fatma Bacı’nın kurduğu, “Bacı teşkilatı” ağır bir yara aldı. Etkin olduğu süreçte yamak-çırak-kalfa-usta hiyerarşisi içerisinde verilen mesleki eğitim ile kendilerine mahsus çalışma mekânlarında nakışçılık, keçecilik, çadırcılık, örgücülük, kilim ve halı dokumacılığı, ipek ve pamuk ipliği üretimi yapan, dini, ahlaki ve sosyal hayata ilişkin bilgiler edinen, hatta binicilik ve atıcılık gibi konularda da yeteneklerini geliştiren “Bacıyan-ı Rum” üyeleri, “işine, aşına, eşine sahip ol” düsturuyla toplumda, ticari hayatta aktif roller üstlendiler.





Dağıtılmış olan teşkilatın kadın üyeleri münferit olarak faaliyetlerde bulunurken “Bacıyan-ı Rum’un” bilinen ilk lideri Fatma Bacı’yı Moğol esaretinden kurtarmak için bazı girişimler yapıldı. IV. Ruknuddin Kılıçarslan’ın, 1260’ta Konya’da tahta çıkmasından bir veya iki yıl önce, Vezir Muiniddin Süleyman başkanlığında yardım ve destek sağlamak üzere Hulagu Han’a giden Selçuklu heyetinin, onun, babası Şeyh Evhadüddin Hamid El-Kirmani’nin, eşi Ahî Evren’in nüfuzundan ve Ahîlerin siyasi gücünden istifade edilebileceğinden hareketle yaptığı teşebbüsle serbest bırakılan Fatma Bacı, Kayseri’ye getirildi. Ardından ise eşinin yanına gitti. Fakat, tam adı Şeyh Nasırüddin Mahmud El-Hoyi olan ve 1247 yılında Kırşehir’e yerleşen Ahî Evren, Fatma Bacı’nın dönüşünden kısa bir süre sonra mevcut yönetime karşı çıkan isyanda, Kırşehir Emiri Nuruddin Caca tarafından öldürülünce bu düşünce boşa çıktı.





Fatma Bacı, eşinin öldürülmesinden sonra bu işin peşini bırakmayarak Kırşehir Emiri Nuruddin Caca ile mücadele etti. Bu arada Ereğli’ye giderek Şeyh Emanüddin Yakub ile evlendi. Bu evlilikten bir çocuk sahibi olduysa da küçük yaşta kaybetti ve ikinci eşinin ölümünden sonra yapılan takibat ve baskılara dayanamadı. Himayesiz kalan Fatma Bacı, bugünkü adı “Hacıbektaş” olan “Sulucakaraöyük”e göç etmek zorunda kaldı. Burada iyice yaşlanmış olan Hacı Bektaş Veli’nin himayesine giren, onun “Velayetname” adlı eserinde çeşitli şekillerde anılan ve anekdotları aktarılan Fatma Bacı, Bektaşi menkıbelerinde de yer etti ve yaşamında olduğu gibi her zaman hürmetle yâd edildi.





Aşıkpaşazade’nin verdiği bilgilerde Hacı Bektaş Veli’nin, kurduğu “Bacıyan-ı Rum” a yakınlığından bahsedilen, Hacı Bektaş’ın gizli ilim ve kerametlerini kendisine gösterdiği bildirilen, erenler meclisinde ve tekkelerde misafirleri ağırlayarak onlara sofralar kuran Fatma Bacı, üçüncü evliliğini de burada “Molla İdris” adında biriyle yaptı. Tarih-i Ali Osman’da Abdal Musa ile olan ilgisinin de belirtildiği Fatma Bacı, Hacı Bektaş Veli’nin 1271’deki ölümünden sonra bir süre daha yaşadı ve ona bir türbe inşa ettirdi. “Fakiregan” diye de anılan “Bacıyan-ı Rum” teşkilatı, o dönemde kadınların geri planda yer aldığı iddiasını çürüten bir yapılanma olarak tarihe geçerken, Fatma Bacı da eşi Ahî Evren gibi, Anadolu’nun İslamlaşması ve toplumun refahı yolunda önemli hizmetler ifa ederek hayatını noktaladı.


Kaynaklar: Mikail Bayram, Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları) ve Fatma Bacı, Türkler Ansiklopedisi, c.6, Mikail Bayram, Fatma Bacı ve Bacıyan-ı Rum (Anadolu Bacıları Teşkilatı), İstanbul, 2008.