Dinin aslında bulunmayan, birtakım yollarla sonradan dine sokulan ve dinî inançmış gibi telakkî edilen söz, fiil ve davranışların tümü bidat ve hurafe kapsamına girmektedir.
Dinler tarihi incelendiği zaman görülecektir ki; hemen hemen her devirde bidat, hurafe ve batıl inanışlar, toplumların ortak problemi olmuş, daima gündemdeki yerini ve önemini muhafaza etmiştir. Bu, dün olduğu gibi bugün de böyledir. Birçok hurafe, dinimizin esas tâlimatı arasına zararlı bir “parazit” gibi karışmıştır. Maalesef bugün okumuş-câhil, pek çok Müslüman bu hurafelere inanmaktadır. O kadar ki bazıları, bu hurafeleri adeta dinî bir hüküm zannetmekte, hatta ve hatta birçok insan bunu din adına samimi bir şekilde savunmakta ve bu davranışını “hakiki dindarlık”, bunlara karşı çıkmayı ise “dinden uzaklaşma”, “itaatsızlık” ve “inançsızlık” olarak kabul etmektedirler. Halbuki, Dinin kabul etmediği anlayış, inanış ve uygulamalarla dindarlık olmaz. Tam tersine hurafe ve batıl inanışlar, farkına varmadan kişileri, inandıklarını söyledikleri dinin gerçeklerinden ve özünden uzaklaştırır. Gerçek dindarlık, ancak Dinimizin ana kaynaklarında bulunan itikad, ibadet ve ahlak esaslarını kabul etmek ve hayatımızı bu prensipler çerçevesinde düzenlemekle mümkündür.
Bugün insanımızın benimsediği batıl inançlar içinde akla, mantığa uymayan, İslam Dininin emirleriyle hiç bağdaşmayan öyle saçma fikirler vardır ki, insan bunlara inananlara hem hayret ediyor, hem de üzülüyor.
Zira kimi, dişi ağrıyanın mezar taşını ısırıp arkasına bakmadan evine dönerse ağrısının kesileceğine, kimisi bazı mahallerdeki ağaç, türbe ve mescit pencerelerine bez bağlamakla, taş yapıştırmakla dileğinin yerine geleceğine, kimisi de cuma günü ezan okuyan müezzine minareden başörtüsü sallatırsa, kısmetinin açılacağına inanmaktadır.
Bu arada baykuşun ötmesinden, köpeğin havlamasından, kurbağanın sesini yükseltmesinden, yıldız kaymasından, göz seğirmesinden, burun kaşınmasından, kulak kızarmasından nice mana ve hükümler çıkarmaktadır. Cuma gecesi ev temizlemenin, cumartesi günü de çamaşır yıkamanın uğursuzluk getireceğine inananların sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.
Ashab-ı Kiram ve gerçek İslam âlimleri, bu çeşit batıl inançlarla asırlar boyu mücadele etmişler, hala da edilmektedir. Ama ne yazık ki hurafelerin ve yanlış âdetlerin kökü bir türlü kurutulamamıştır.
Toplumların ortak kültürel ve sosyal derdi olan bu batıl inançların neşvü nema bulmasına, kök salmasına zemin hazırlayan birçok sebep vardır. Cehalet, âdet, gelenek, görenek, menfi propaganda, çıkar hesapları, kişisel zaaflar, insanların saf ve temiz inançlarını istismar, dini yanlış anlatma... gibi sebepler, hurafe ve batıl anlayışların ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden olan faktörlerden bazılarıdır.
İnsan, yaratılış itibariyle inanmaya ve telkine müsait bir varlıktır. Başına bir dert, bir bela geldi mi, deva ve şifa umuduyla her çareye başvurmakta, her duyduğunu yapmaya kalkışmaktadır.
İşte insanın bu zaafını iyi bilen bazı kimseler, (üfürükçüler, muskacılar, cinciler, falcılar) bundan istifade etmesini bilmektedirler. İnsanın duygu, düşünce ve inancını istismar ederek onu, yanlış yollara sevk etmekte ve menfaat sağlamakta, hatta çevresinde manevî otorite kurabilmektedirler.
Ancak biz inanıyoruz ki, iyi niyetli, temiz düşünceli Müslüman kardeşlerimizi bu kötü niyetli insanların istismarından kurtarmak için onları uyarmak ve eğitmek gerekmektedir. Zira halkımızın sağduyusu sağlamdır. Hurafe inançların ortadan kaldırılması için yılmadan, usanmadan doğru olanı söylemek ve öğretmek gerekir.
Hak gelince batılın ortadan kalkacağını Kutsal Kitabımız haber vermektedir.2 Nitekim İslam Dininin gelmesiyle yeryüzünde bir sürü batıl inanç yıkılmış ve ortadan kalkmıştır. Günümüzde görülen bazı yanlış inanç ve adetlerin devam etmesi, İslam'ın güçsüzlüğünden değildir. Zira İslam esaslarını, İslam düşüncesini iyi bilen hurafeye, safsataya kanmaz. Hurafelerin devam etmesi, halkın çoğunluğunun İslam Dininin emir ve yasaklarını iyi bilmeyişinden, bizim de halkımızı iyi eğitemeyişimizdendir. İşte bu noksanlığı gidermeye bir nebze katkıda bulunmak amacıyla bu makaleyi yazma ihtiyacını duydum.