İnsanlar için yerini ve zamanını tespit edemedikleri ölüm vakti merak konusu olmuş, yüzyıllar içerisinde yaşananların verdiği tecrübeler neticesinde bazı durumların ölüm belirtisi olduğuna inanılmıştır. Bu belirtiler fark edilince ölümü uzaklaştırmak için bazı tedbirler alınmıştır.[1]

Çok sayıda folklorik kültüre derinlemesine bakıldığında, ölüm habercisinin çok farklı formlarda ifade edildiği görülmektedir. Örneğin, hayallerin ya da hayaletlerin görülüşü, bir köpeğin uluması, mumdan damlayan damlalarla bir giriş oluşması, bir sandalyenin gerisin geriye yıkılması ve şöminede tabut şeklinde közlerin belirmesi vs.

Bazı hayvanlar ise sanki üzerinde ölüm etiketi taşıyorlarcasına ölümün habercisi olarak ilan edilmişlerdir. Baykuşlar, ekin kargaları, kuzgunlar ve genel anlamda tüm kargalar. Hiçbir sorun, ne onların büründükleri şekil ne de yaşam tarzlarına yüklenen anlamdan önemli değildir. Onların görünmesi, seslerinin duyulması, yakında birinin öleceği anlamına gelir.[2]

Ölüm belirtileri ile ilgili inançlar, ölecek kişinin bazı davranışları, birtakım uğursuzluk olarak kabul edilmiş olan belirtiler, bir kısım hayvanların bazı tutumları, ev ve eşyalarla ilgili bazı mesajlar, görülen rüyalar, tabut, cenaze, su kazanı gibi ölü ile ilgili şeyler etrafında toplanmıştır. Ayrıca psikolojik metaforlar/mecaz /eyretileme denilebilecek bazı inanç içerikli bulgularla da ölüm arasında bağlar kurulmuştur.[3]

Halk inanmalarında, ölümü önceden haber veren belirtiler arasında, hayvanlarla ilgili olanlar büyük bir yer kapsamaktadır. Hayvanların insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri, sezi güçleri, biçimsel özellikleri, uğurlu ya da uğursuz sayılmaları bu tür inanmaların oluşmasında ve evrensel bir çizgiye erişmesinde büyük bir rol oynamaktadır. Evcil ve yabani hayvanların ötüşleri, ulumaları, kişnemeleri, böğürmeleri, belli hareketleri, uçuş yönleri, alışılmışın dışındaki davranışları yaklaşan bir ölümün önbelirtisi ve işareti olarak yorumlanmaktadır. Öyle ki, bu tür belirtileri gören ya da duyan kimse gizli bir korkuya kapılarak tedirgin olmakta, geleceğine inandığı felâketi uzaklaştırmak ya da önlemek için bir takım yollara bile baş vurmaktadır.[4]

Bu belirtilerden bazı örnek: köpeğin acı acı, uzun uzun uluması, öküzün sahibini tanımaması, atın hasta olan evde kişnemesi, horozun öğle vakti ötmesi, tavuğun horoz gibi ötmesi, baykuşun çatıya tüneyip ulur gibi ötmesi, aynanın ansızın kendi kendine kırılması, vs.[5]

Türkiye’de köpeğin ulumasının bir felaketin, çoğu zaman da ölümün habercisi olduğuna inanılır. Uluyan köpek kovalanır, taşlanır, önüne ekmek konularak “başını ye” denilir. Böylelikle ölümün uzaklaştırılabileceği düşünülür. Aynı şekilde kurdun uluması; atın huysuzlanması, ağlaması ve kişnemesi de ölümün işareti sayılır.[4]

Bodrum’da yapılan derlemeler sonucu elde edilen bulgulara göre bir evin yakınına baykuş yuva yaparsa veya geceleri öterse bu, o hane halkından birinin öleceğine işaret etmektedir. Geceleri evin etrafında köpekler fazla havlarsa Azrail’in o evden birinin canını almaya geldiğine delalet ettiği düşünülmektedir. Rüyasında ön dişlerinin düştüğünü gören bir kimsenin yakın bir akrabasının öleceğine kanaat edildiği görülmüştür. Ayakkabı çıkarıldığında ters dönerse ayakkabı sahibinin öleceğine işaret ettiği düşünülmektedir. İnanışa göre yatarken çorapları baş tarafına koymak iyi değildir; çünkü koyanın öleceğine inanılmaktadır.[6]

Erciş’te horozun gece ötmesi hayra yorulmaz, evden ölü çıkacağına işaret sayılır. Çünkü inanışa göre horoz öterek etrafta bulunan kara iyeleri rahatsız etmiş, böylece kara iyelerin evdekilere zarar vermesine sebep olmuştur. Ölümden kurtulmak için horoz, kara iyelere kurban olarak kesilir.[1]

Datça’da bunlardan farklı olarak ağaçların bol meyveli, arı kovanlarının bol ballı olduğu yıllarda çok ölüm olacağına inanılmaktadır. Fethiye’deki inanışa göre Geyran Dağı’ndan bir taş yuvarlanırsa Üzümlü ileri gelenlerinden biri ölecek demektir. Rüyasında kazan, yeni kesilmiş tahta, çapa, kürek veya kalabalık gören kişinin akrabalarından birinin öleceğine inanılmaktadır. Rüyada diş çekilirken acı hissedilirse yakınlarından birinin öleceğine, acı hissedilmezse uzak akrabalarından birinin öleceğine yorumlanmaktadır. Rüyada zamansız bir meyve görmek, eş veya dostlardan birinin öleceğine veya havanın değişip yağmur yağacağına işarettir. Eğer yağmur yağarsa ölümün olmayacağına inanılır.[6]

Halk inanmalarında ölümü önceden haber veren belirtiler arasında hayvanlarla ilgili olanlar büyük bir yer kapsar. Evcil ve yabani hayvanların ötüşleri, ulumaları, kişnemeleri, böğürmeleri, belli hareketleri, uçuş yönleri, alışılmışın dışındaki davranışları, yaklaşan bir ölümün önbelirtisi olarak yorumlanmaktadır. Hayvanlarda, insanlarda bulunmayan kimi yetenekleri, sezişleri, biçimsel özellikleri, uğurlu ya da uğursuz sayılmaları, bu türden inanmaların oluşmasında büyük rol oynamaktadır. Bu türden hayvanlar içerisinde, özellikle köpek ve baykuşla ilgili inanmalar çok yaygındır.[7]

Ölüm ile en fazla ilişkilendirilen hayvan baykuştur. Baykuşun evin etrafında, özellikle de bacasında ötmesi evden ölü çıkacağına işaret sayılır. Burada bacanın, dolayısıyla da aile ocağının kutsal sayılması inancının devam ettiği görülür. Karganın kapıda ötmesi ve leyleğin ayağında kara çaput ile gelmesi de esiğin kutsal sayılması ve siyah rengin kötü olduğu inancının yansımalarıdır. Üsküp’te de baykuş ölüm habercisi olarak görülmüştür. Evin çatısında öterse evden ölü çıkacağına inanılır, ölümden kurtulmak için baykuş evden uzaklaştırılır.[8]

Halk inançlarında çok kere baykuş’un ölüm habercisi olduğuna inanılır. Onun konduğu damdan cenaze çıkabileceğine inanılır. Esasen “gelin çıkmayan ev olur ama cenaze çıkmayan ev olmaz” veya “Ölüm meleği esikten yalnız girer ve fakat yalnız çıkmaz” gibi özlü sözler ölümün önlenilemez olduğu göstermesine rağmen Türk kültür coğrafyasının büyük çoğunluğunun halk inançlarında baykuş için böyle bir hüküm vardır. “Baykuş Viraneleri yurt tutar.” İnancı çok yaygındır. “Yurdunu baykuşlar yurt tutsun” kargısı ile ölüm dilenilmiş olunur.[3]

Ev, ev eşyası ve yiyeceklerle ilgili ölümün belirtisi sayılanlar vardır. Kapı veya tahtanın kendiliğinden gıcırdaması, evin orta direğinin çatlayıp kırılması hayra yorulmaz. Orta direğin Türk mitolojisindeki yeri sebebiyle böyle bir inanç olabilir. Cam eşyaların düşüp kırılması, aynanın kırılması ölüm belirtisi sayılır. Evde ağzı açık makas kav***a, ölüme, kefen biçmeye işaret sayıldığından, makasın açık kaldığı fark edilirse derhal kapatılır.

Evden gece vakti ekşi hamur, tuz, soğan, sarımsak verilmez. Bunlar, acı ve ekşi yiyeceklerdir. Acının acı getireceği düşüncesi ile bunlar verilmek istemez. Eğer vermek zorunda kalınırsa, üzerine bir parça kömür koyarak uğursuzluğu giderilmeye çalışılır. Evden ateş ve kazan verilmesi de ölüm sebebi olarak görülür. Evden gece vakti çıkan kazanın mutlaka ölüm getireceğine inanılır. Bu sebeple özellikle altı kara olan şeyler, kara habere sebep olmaması için verilmez.

Erzurum’da da aynanın kırılması, makasın ağzının açık unutulması ve makasın bos yere açılıp kapatılması, kapı dolap ve çatının çatırdaması ölüm belirtisi sayılır.

Mezar kazılan kazma ve kürek eve getirilirse veya üst üste gelecek şekilde mezarın üstünde bırakılırsa, ölüyü yıkamak için su ısıtılan kazanın altındaki ateşten ses gelirse, ısıtılan su devrilirse; o ölünün ardından bir ölümün daha olacağına inanılır.[1]

İnsanlar gökyüzündeki değişiklikleri izleyerek ölümle ilgili çıkarımlarda bulunmuş, bunlar zamanla köklü inanışlar haline gelmiştir. Ay ve güneş tutulması gökyüzündeki kızıllık kana benzetilerek, felaketlere ya da büyük insanların ölümüne işaret sayılmıştır. Gökyüzünde her insanın bir yıldızı olduğu inancı vardır. Bu sebeple yıldız kayması, o yıldızın sahibin öldüğüne yorulmuştur. Üsküp’te inanışa göre her insanın bir yıldızı vardır, insan ölünce de yıldızı kaymaktadır. Bir yıldızın kaymasını görmek bir insanın ölümüne şahit olmaktır. Kuyruklu yıldızın kayması da büyük felaketlerin habercisi sayılmaktadır.[8]

Görülen rüyaları yorumlamak, rüyanın yaşanacak şeylere isaret sayılması, pek çok toplumda görülür. İslam dininde Hz. Yusuf’un rüya yorumladığı ve yorumlarının isabetli olduğu anlatılmaktadır. Rüyada görülen bazı şeylerin ölüm belirtisi olduğuna inanılmaktadır.

Rüyada ağacın devrilmesi, fidanın sökülmesi, genç ağacın kırılması ölüm işareti sayılır. Rüyada diş çektirmek, dişin kırılması ya da sökülmesi de ölüme işaret sayılır. Rüyada görülen kara yılanın, kara üzümün, beyaz mandanın, sarı renkli meyvelerin ölüm işareti sayılması da Türk halk inanışlarında renklere yüklenen anlamın burada da görüldüğünü gösterir.

Üsküp’te de rüyada diş çektirmek bir akrabanın öleceğine işaret sayılır. Ayrıca rüyasında ölmüş birinin elinde tutup götürdüğü kişinin öleceğine inanılır.

Rüyada ölmüş birinin, rüyayı göreni çağırması, bir yere götürmek istemesi, “seni eve götüreyim” demesi ölümün belirtisi olduğuna inanılır. Bu inanışta atalar kültünün izleri görülmektedir. Rüyasında ateş, duman ve bacanın yanışını görmenin ölüm işareti sayılması, ateş kültünün devam ettiğini gösterir. Su kültünün izlerini gösteren örnekler de vardır. Mesela bulanık su, çamurlu su, bazı yerlerde duru su, sel görmek ölüm işareti sayılır.

Erciş’te görülen rüyanın şerrinden kurtulmak, yani belirtisi görülen ölümden kurtulmak için; rüyanın hayra yorulması ve suya anlatılmasının gerektiğine inanılır. Yasamın ve sağlığın sembolü olarak görülen suya kötü rüyanın anlatılmasıyla kötülüklerin suya geçip, suyla gideceğine inanılır.[1]

İnanç içerikli ölüm belirtilerinden birisi uzun uzun dalgın dalgın bir noktaya bakmak ve bilhassa toprağa bakmakla izah edilir. Böyle haller için “Burnuna toprak kokusu geliyor” denir. Halk inançlarında ileri yaşlar ile ölüm arasında bağ kuran tekerlemeler vardır. “yaş gitmiş elliye işler dönmüş geriye”, “yaş varmış elliye ne kalmış ki geriye”, “yaş yetmiş iş bitmiş.” bunlardandır.

Bitlis ve Muş’ta öleceğine ihtimal verilen kimse için “Onun gözüne Azrail göründü artık” denir. Veya belirli bir kuşaktan veya bir aileden üst üste ölümler olunca “Azrail buralarda dolaşıyor” denilir. [4]