'Seni seviyorum' deyip, 'Hep yanında olacağım' deyip bana yaptıklarının yanında, bir gecelik sevişme ihanet değil, sadece yaptıklarının küçük bir karşılığı olabilirdi.

1. ''Her şey güzel başlamıştı. Zaten her zaman güzel başlar...''




Her şey çok güzel başlamıştı. Zaten her zaman güzel başlar... İnternet üzerinden tanışmıştık. Sürekli yazışıyor, konuşuyorduk. Uyumadan önce her 'iyi geceler' faslından sonra muhabbet tekrar tekrar alevlendiği için bir türlü uyuyamıyorduk.
Sıra buluşma faslına gelmişti. O kadar heyecanlanmıştım ki elim ayağım birbirine girmişti. Gerçekte nasıldı acaba? Elektrik alabilecek miydim? Saçlarım olmuş muydu? Makyajımı biraz daha hafif mi yapsaydım acaba? Kafamda deli sorularla hazırlanıp buluşma yerine gitmiştim.
Beni çok sevdiği bir mekana davet etmişti. Bu mekanın ileride canını ne kadar yakacağını bilmiyordu tabii ki... İnternetten yaklaşık 1 haftadır konuşuyorduk ama yine de başlarda biraz çekingenlik oldu. Neyse ki fazla uzun sürmedi çünkü gerçekte de internette olduğu kadar etkilenmiştik birbirimizden (belki daha bile fazla).
Çağrı ile ilk buluşmamız, tam anlamıyla muhteşem geçmişti. Zaman su gibi akmıştı. Saatlerce konuşmuş, eğlenmiş ve gülmüştük. Aynı günün gecesi telefonda konuştuğumuzda artık sevgiliydik.

2. ''Boynuna sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayışım hala gözümün önünde.''

İlişkimizin ilk ayları da ***et güzel ilerlemişti. Yanındayken o kadar mutluydum ki... Zaten uzun süredir hayatımda her şey ters gidiyordu. Sevdiğim ve yakınım olan birkaç kişiyi kaybetmiştim. Güvendiğim insanlardan kazık yemiştim. Tüm bunların üzerine onunla karşılaşmak, akıntıda sürüklenirken tutunacak bir dal bulmak gibiydi benim için. O yüzden çok değerliydi, o yüzden çok seviyordum onu...
İlk ciddi kavgamızı ilişkimizin üçüncü ayında etmiştik. Ona gerçekten çok fazla ihtiyaç duyduğum bir anda yanında olmak istemiştim. O ise işlerinin yoğunluğundan yakınıp beni bir sonraki güne ertelemek istemişti. Neredeyse ayrılma noktasına gelmiştik ama daha sonra talebimi kabul edip yanıma gelmişti. Boynuna sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlayışım hala gözümün önünde.
Aylar geçtikçe ilişkimizdeki sorunlar da gittikçe artıyordu. Gittikçe daha umursamaz, daha kaba ve daha kırıcı olmaya başlıyordu. Belki yorulmuştur, belki canı sıkkındır diyerek üstelemiyor, alttan alıyordum. Ancak gittikçe daha da artırıyordu sorumsuzluğunun dozunu.

3. ''O kadar çok şey biriktirmiştim ki içimde, artık hayatımda resmen yeni ve kaldırması çok güç bir ağırlık vardı.''

Bir süre sonra (ilişkinin yaklaşık 6. ayından itibaren) tartışmalarımız daha da sıklaşmaya başlamıştı. Her tartışmada bana ağır hakaretler ediyor, 'zayıflık' ve 'kusur' olarak gördüğü tavırlarımı yüzüme vuruyordu. Çok duygusalmışım, sürekli yanımda olmasını istiyormuşum, birlikte daha fazla zaman geçirmek istiyormuşum vs... İlişkinin başlarında mesaisi biter bitmez soluğu yanımda alan adam, şimdi bunlardan yakınıyordu. Çok sevdiğiniz bir insandan, hele ki bu insan sizinle bir ömür geçirmek istediğini defalarca söylemişse, bunları beklemeniz 'çocukça' mı olurdu?
O kadar çok şey biriktirmiştim ki içimde, artık hayatımda resmen yeni ve kaldırması çok güç bir ağırlık vardı. Gün geçtikçe daha da artıyordu bu ağırlık. İlk başlardaki naif ve şaşılacak derecede kibar adam gitmiş, yerine her tartışmada öfke nöbetleri geçirerek fiziksel şiddet uygulamanın eşiğine gelen, sürekli hakaret eden ve hatta aşağılayan, üstelik bunları arkadaş ortamlarımızda da yapmaktan çekinmeyen bir adam gelmişti.
Bir keresinde saçma sapan birsürü olay üst üste gelmiş ve o kadar yorulmuştum ki evrenin tüm karanlığının içime çöktüğünü hissetmiştim. O an sadece ona sarılmak istiyordum. Sarılmak ve ağlamak... Gerisini umursamıyordum. O günün sabahında basit bir nedenle tartışmıştık. Sarılmak istediğimde kendini geri çekmişti. Belki basit bir şey gibi görünüyor ama kendimi o kadar kötü, o kadar yalnız hissetmiştim ki anlatamam. Sadece bu da değil, benzer tavırları sık sık tekrarlamaya başlamıştı. Basit bir sarılmayı, bir teselliyi bile çok görmeye başlamıştı bana.

4. ''Her günümü işkenceyle geçirmektense bir kere ölmeyi yeğlerim diye düşünüyordum.''





2 yıllık ilişkimiz bir daha onarılamayacak yaralar almış ve aslında çoktan bitmişti. Ama ben hala çok seviyordum onu. Belki düzelir, belki yeniden eskisi gibi oluruz umuduyla sabrediyordum. O da zaten berbat olan hayatımı ayrılık kararıyla daha da berbat hale getireceğini düşünüyor, ayrılmak istediğini söyleyemiyor, kararı benim vermemi bekliyor ve böylece bu sorumluluktan kaçmak istiyordu. Adeta bezdirme politikası uyguluyordu bana karşı.
İşler benim için gittikçe daha da kötü oluyordu. Artık umudum kalmamıştı ve kalan azıcık saygı da heba olmadan ayrılmaya karar vermiştim. Ertesi gün ona gidecektim, orada her şeyi söyleyip bitirecektim bu işi. Her günümü işkenceyle geçirmektense bir kere ölmeyi yeğlerim diye düşünüyordum. Unutabilir miydim bilmiyordum. Ama en azından deneyebilirdim. Ancak son olmasını istediğim görüşmede işlerin rengi değişmişti.
Kapıyı açarkenki ifadesi sevgilisini değil de hergün görüştüğü bir arkadaşını karşılıyormuş gibiydi. Sıcaklık yok, sevgi yok, samimiyet yok. Zaten ben içeri girer girmez de bilgisayarının başına çöktü. Bir şeyler okuyordu. Son zamanlarda hep böyle yapıyordu zaten. Bir ara bir şeyler almak için dışarı çıktı. Telefonunu evde unutmuştu. İlişkimizin en başından beridir birbirimizin telefonlarını kurcalamamış, hesaplarımızın şifrelerini vs istememiştik birbirimizden. Zaten her ilişkimde özellikle dikkat ettiğim bir şeydir bu. Ancak o an her şey çok farklıydı. Kafamda o kadar çok soru işareti vardı ki dayanamayıp bilgisayarın yanında duran telefonu aldım.

5. ''Ağlıyordum. Evi ateşe vermek, onu da öldürmek istiyordum. Mahvolmuştum.''





İlk iş de mesajlarına bakmaya başladım. Belki bize dair, olan bitene dair bir şeyler bulurdum. Bu dönüşüme, bu inanılmaz değişime dair ipuçları bulurdum belki... Önce facebooktan en yakın arkadaşlarıyla olan konuşmalarını inceledim. Havadan sudan, önemsiz şeylerden bahsetmişlerdi genelde. Sonra whatsapp'ına girdim ve onu gördüm...
Bana hiç bahsetmediği, hiçbir arkadaş ortamında görmediğim bir kadınla konuşuyordu. Üstelik aylardır bana yansıttığı nemrutluğundan, soğukluğundan, kabalığından eser yoktu. Tıpkı ilişkimizin başlarında benimle konuştuğu gibi konuşuyordu onunla. Sürekli şakalar yapıyor, gülücükler, kalpler gönderiyordu. Yakında buluşabileceklerinden bahsediyorlardı. Zira kadın başka bir şehirde yaşıyordu. İstanbul'a geldiğinde birlikte kalabilirlermiş. 'Peki ya sevgilin?' diyordu kadın. 'O önemli değil ya hallederim onu ben' diyordu Çağrı da... Birazdan göreceklerimi görmemiş olsaydım hemen çekip gider, bir ayrılık konuşmasını geçtim yüzüne tükürmeyi bile ona çok görebilirdim.
Konuşmalarda biraz daha yukarı çıkınca benimle ilgili olan konuşmaları gördüm. Bütün dünyamı başıma yıkan o konuşmaları... Benden acıma ve tiksintiyle bahsediyordu kadına. Ondan sonra yerle bir olacağımı bilmese bir saniye bile katlanamaz, ayrılırmış. Ama vicdanı el vermiyormuş. Yoksa çekilecek gibi değilmişim. Sürekli yanında olmayı istememden tiksinmiş. Çok problemliymişim. Bazı sorunlarımdan bahsederken kadınla birlikte dalga bile geçmişler benimle.
Ağlıyordum. Evi ateşe vermek, onu da öldürmek istiyordum. Mahvolmuştum. Gerçekten öyle miydim? Onu çok sevdiğim için, yanında huzur bulduğum için, ona sarılınca tüm dertlerimi unuttuğum için acınacak, tiksinecek halde miydim? Ben, tüm yaptıklarına rağmen ona hala sevgi beslerken, bu yaptıklarını hak etmiş miydim? Benim sorunlarım, dertlerim, kur yaptığı bir kadınla dalga malzemesi edilecek şeyler miydi? Telefonu aldığım yere bıraktım ve yüzümü yıkadım.

6. ''Bir merhaba ve biraz samimi konuşma yetmişti.''





Böyle bitmeyecekti. Bana yaşattığı onca acıyı tolere edebilirdim ama o konuşmaları asla... Geri döndüğünde hiçbir şey olmamış gibi davranmaya çalıştım. Bir şeyler olduğunu sezdi ama telefonunu kurcalayacağıma ihtimal vermiyordu. 'Ne oldu?' diye sormayı ise uzun zaman önce bırakmıştı zaten. Bir süre daha yanında kalıp ayrıldım. Şimdi hamle sırası bendeydi.
Önce eve gittim. Çünkü rahat rahat, hıçkıra hıçkıra ağlamam gerekiyordu evvela. Kendime geldiğimde ilk iş olarak uzun zamandır kapalı olan facebook hesabımı tekrar aktive ettim. Çağrı ile ilişkiye başlamadan önce kur yapan, internet tabiriyle 'yürüyen' birileri vardı. İçlerinden biri, Emre, gerçekten de hoş bir çocuktu. Sadece tavırlarını samimi bulmuyordum ve kendime hiçbir şekilde yakın hissetmiyordum. Ama önemi yoktu artık...
Bir merhaba ve biraz samimi konuşma yetmişti. Zaten ilgi duyuyordu bana. Görüşmek istediğini söyleyince kabul ettim. Görüşme yerini ben seçtim. Çağrı ile ilk defa buluştuğumuz, o çok sevdiği mekanda görüşecektik...
Emre ile buluşmuş, oturuyorduk. İlk başlarda kasvetli bir hava vardı ortamda. Yapacağım şeyde kararlıydım ama yine de bir ağırlık vardı üzerimde. Karşı tarafının yumuşatma girişimlerine olumlu karşılık verince biraz daha rahatladık ikimiz de. Çağrı, tüm gün boyunca beni bir kez bile aramamıştı. Sadece bir kere Whatsapp'tan yazmıştı, o kadar. Bir süre sonra sıkıldığımı söyleyerek başka bir yere geçmek istediğimi söyledim. Çağrı ile sürekli gittiğimiz ve beni ilk defa öptüğü bara götürdüm Emre'yi. Bir şeyler içtikten sonra iyice yakınlaşmıştık. Çağrı'yı ve beni tanıyan birkaç kişi de vardı içerde. Şaşkın şaşkın bakıyorlardı bize. Umursamıyordum ama, hatta daha bile iyiydi. Bir süre sonra da öpüşmeye başladık.

7. ''Sabah uyandığımda o henüz uyanmamıştı.''

Beni evine davet etti. Ben de kabul ettim ve o gece, Emre ile seviştim. Sabah uyandığımda o henüz uyanmamıştı. Eşyalarımı topladım ve evime döndüm. Şimdi yapılacak son bir şey daha vardı. Bir veda mektubu gerekiyordu. Bilgisayarımın başına oturdum ve yazmaya başladım. Ara ara ağlamaktan yazamayacak hale geldiğim için mola veriyordum.
İlk tanıştığımız günden, mektubu yazdığım ana kadar olan biten her şeyi yaşandığı gibi yazdım. İlk zamanlar bana yaşattığı sevinçleri de yazdım, kalbimi tuzla buz ettiği zamanları da. Tabii o iğrenç mesajları da. Sonunda da Emre'yi yazdım. Nasıl kur yaptığımı, o en sevdiği mekandaki buluşmayı, beni ilk defa öptüğü barda bir başkasını nasıl öptüğümü ve gece nasıl seviştiğimizi. Her şeyi tüm detayıyla yazdım ve bir saniye bile tereddüt etmeden gönder tuşuna bastım. Üstümden büyük bir yük kalkmıştı.
8. ''Yine üzüldüm, yine kırıldım belki ama bir daha hiç kimseye acılarımla, duygularımla oynayabilme şansı tanımadım...''




Mesajı gönderdikten sonra Çağrı'yı her yerden engelledim. Telefonumu kapatıp bir kenara attım. Sonradan duyduğuma göre tam anlamıyla çıldırmış. Öyle ya erkeklik egosu incinmiş beyimizin. O her boku yiyebilir ama onu kimse aldatamaz. Özellikle Emre ile o ilk buluştuğumuz kafede buluşmam, Çağrı'nın beni ilk defa öptüğü barda öpüşmem ve sevişmemizi detaylı yazmam çıldırtmış onu. Evime gelmeye çalışmış ama ortak arkadaşlarımız engellemiş. Emre'nin peşine düşmüş. Onu da bulamamış. Sonrasını bilmiyorum. Önemsemiyorum da. Zaten birkaç hafta sonra şehir değiştirdim ve bir daha da karşılaşmadık. O, ona ihanet ettiğimi düşünüyordu ama asıl büyük ihaneti o etmişti...
Bana yaşattıklarından dolayı hala üzgündüm tabii ki ama gerçek yüzünü görünce, onun gibi bir pislikten kurtulduğum için mutlu da olmuştum. Beni sevmiyordu, istemiyordu belki ama madem bunu doğru düzgün söyleyebilecek cesareti yoktu, madem her gün defalarca canımı ve ruhumu acıtmaktan hiç çekinmiyordu, madem bir kadına kur yapmak için benim yaşadıklarımı muhabbetine meze edebiliyordu, madem benim acılarımla dalga geçiyordu, o zaman böyle bir ayrılığı da sonuna kadar hak etmişti... O günden sonra da herkese hak ettiği gibi davrandım. Yine üzüldüm, yine kırıldım belki ama bir daha hiç kimseye acılarımla, duygularımla oynayabilme şansı tanımadım..