Osmanlı'nın klasik devrinde bayram namazıyla birlikte kutlama ve tebrik programları başlardı.
Padişahlar namaz için Ayasofya ve 1617'den sonra da Sultan Ahmed Camilerinden birisini tercih ederlerdi. Hükümdarın bayram namazına gidişi ve geri dönüşü tam bir tören havasında gerçekleşirdi. Veziriazam, yeniçeriler ve diğer yüksek devlet görevlileri padişaha eşlik ederlerdi.
Padişah saraya geri döndüğünde girişte yeniçeriler ve çavuşlar tarafından karşılanarak selamlanırdı.
Sarayda bayramlaşma merasimi öyle bir düzene bağlıydı ki, padişahla kimlerin bayramlaşacağı önceden listelerle belirlenir, hatta padişahın kimi ayağa kalkarak kimi oturarak karşılayacağı bile bilinirdi. Osmanlı'da bu protokol işlerini takip eden Teşrifatçıadlı bir görevli vardı.
Bayramda kurbanların kesilme faslının ise neredeyse en kolay işlerden birisi olduğunu söyleyebiliriz.
Zira sarayın et ihtiyacı hazır olarak değil, bizzat saray için yetiştirilen hayvanların kesilmesiyle karşılanırdı. Dolayısıyla hayvan kesmek, insanların sadece yılda bir kez yaptığı bir iş değildi. Sarayın et ihtiyacı için gerekli hayvanların kontrolü için de emin-i ganem adlı bir görevli mevcuttu.
Aynı zamanda sefere gidildiğinde de ordunun iaşe ihtiyacı için birçok koyun da birlikte götürülürdü. Bu koyunların yetiştiricileri de kasap olarak sefere iştirak ettirilirdi. Padişahın bizzat kadılara ve beylerbeyilerine ''bıçağa yarar erkek koyun gönderesin'' diye emir ulaştırdığı da arşiv belgelerinden anlaşılmaktadır
Kurbanlar bayram namazından sonra kesilir ve tebriklerden sonraki öğlen yemeğine yetiştirilirdi.
Kurban edilecek hayvan kıbleyi dönük vaziyette sol tarafına yatırılır, acı çektirilmeden, eziyet vermeden, hayvana bıçağı göstermeden ve keskin bir bıçakla hızlıca kurban edilmeye önem verilirdi. Sarayda sunulan öğle yemeğinde, devlet görevlileri ve yeniçerilere bayrama yaraşır bir ziyafet verilirdi.
Doğal olarak bu bayram tebrikleri sade bir protokol ile geçiştirilmez, mehterin coşkusuyla ortam tam bir şölene dönüşürdü.
Mehter sadece savaşlarda kullanılan bir grup değil, tam anlamıyla bir devlet bandosu gibiydi. Bayramlarda, sünnet törenlerinde, düğünlerde ve sair kutlamalarda da görev alırdı.
Aynı zamanda bayramlara özel olarak şehir meydanlarında büyük çarşılar kurulurdu.
İnsanların gerek kıyafet, gerekse yiyecek-içecek ihtiyaçlarını karşılayarak, bayram için gerekli hazırlıklarını yapmaları kolaylaşırdı. Bu bayram yerleri aynı zamanda halkın kaynaşmasına vesile olarak sosyal bağları da kuvvetlendiriyordu.
Sarayda yenilen öğle yemeğinin ardından bayram eğlenceleri başlardı.
Padişah ve diğer devlet görevlilerinin önüne gelen çeşitli hokkabazlar, cambazlar hünerlerini gösterirlerdi. Eğlencelerin en yükseğe çıktığı kısım ise, esnaf loncalarının yaptığı resmi geçit gösterileriydi. Fırıncılar, kağıtçılar, baharatçılar, berberler, ciltçiler gibi her esnaf grubu kendi mesleğiyle alakalı gösteriler sergilerdi.
Geçit töreni sırasında fırıncılar ekmek pişirir, ciltçiler kitap ciltlerdi.
Her esnaf grubunun kendisini temsil eden bir flaması bulunurdu. Bu geçit törenleri hem esnafların bir hüner gösterisi, hem de bunu seyreden halkın bir neşe kaynağı olmaktaydı. Bu törenlerden sonra akşam olup hava karardığında da çeşitli kutlamalar ve eğlenceler devam ederdi.
Klasik devirde ***et coşkulu ve geniş bir şekilde kutlanan bayramlar 19. yüzyıldan sonra daha sade bir hal almıştır.
Bu durumda şüphesiz ki devletin ekonomik durumunun gerilemesinin de payı vardı. Zira tek başına bir bayram ziyafeti verilmesi bile çok büyük bir masraf demekti. Bu son devirde eskisi kadar coşkulu olmasa da yine bayram kutlamalarındaki protokol takip edilmeye çalışıldı. Arefe günü top atışlarıyla başlayan bayram, yine son gün akşam top atışlarıyla biterdi.