Ayrılık Sonrası Depresyon!











Bir aşkın parçalanması, beraberinde yas sürecini de getiriyor. Kederini içine gömenler, itiraf edemeyenler, ayrılık acısının can yoldaşı depresyonu yanı başında buluyor.


Dilin söyleyemediğini, içinize attıklarınızı, üstünü örttüğünüz, toprakla kapattığınız yaraları göz önünden kaldırınca başa çıktığınızı zannediyorsunuz. Oysa yaptığınız, patlamak üzere olan bir tüpü evin kilerine koymaktan başka bir şey değil.


Anlatmıyor, yüzleşmiyor, itiraf edemiyorsunuz ancak bedeniniz buna izin vermiyor. Dilinizde şekillenmeyen yardım çağrısı, bedeninizden geliyor. Depresyon sizi ele geçiriyor. Depresyonda olduğunuzu anlamanın yolları var elbette!


Öncelikle, şiddetli ve yoğun bir üzüntü duygusu içinde oluyorsunuz. Bu duygu günlük hayatınızda zaman zaman yaşadıklarınızdan farklı olarak, süreklilik gösteriyor. Yani, uyumadığınız her an bu ağır duygunun içinde oluyorsunuz. Kendinizi önemsiz, değersiz hissediyorsunuz. Sürekli bir suçluluk hissi yaşıyorsunuz. Konsantre olmak çok zorlaşıyor. Dikkat eksikliği hemen kendini gösteriyor. Okuduğunuzu bile anlayamaz hale geliyorsunuz. Eliniz, kolunuz kalkmıyor. Boş bir çuval gibi, sanki bıraksalar olduğunuz yerde yığılıp kalacaksınız. Sabahları yataktan kalkmak istemiyorsunuz. Yemek yiyemiyorsunuz. Kendinizi hem çok yalnız hissediyor, hem başkalarıyla vakit geçirmeye tahammül edemiyorsunuz.


Bunlar depresyonun en belirgin özellikleri ama ilk sırayı uyku bozukluğu alıyor. Yani, depresyon içinize sızmaya başladığında, önce uykuya saldırıyor. Ardından isteksizlik devreye giriyor. Eskiden üstüne titrediğiniz işler, önemsizleşiyor. Zorunluluğunuz yoksa kenara atılıp, itelenebiliyor.


Aslında insan, yüreğini koyduğu, zamanını harcadığı ve emek verdiği bir aşkı kaybettiğinde, biraz içine dönme, mutsuz olma lüksüne sahip olmalıdır. Bu yası doya doya yaşayabilmelidir. Ancak tehlike çanlarının kulakları tırmaladığı bir an var, ya dönemezseniz? Yürüdüğünüz karanlık tünelin ucu ya uçuruma çıkıyorsa? Bu yüzden ayrılıkların ardından yaşanan o kötü dönemde, mutlaka bir arkadaşınıza yetki verin. İçinde bulunduğunuz ruh hali çok uzun süre değişmezse, size müdahale etmesi için tembihleyin. Siz vaktin nasıl geçtiğini anlayamayacaksınız. Dışarıdan bakan bir göz ise, tam sınıra geldiğinizde müdahale edebilir.


Tek yapmanız gereken, dostunuz kapıyı çaldığında itiraz etmeden profesyonel yardım almaya gitmek olmalıdır. Aşkın acısını yaşamaya hakkınız olduğu kadar, hayatın güzelliklerini tatmaya devam etmek gibi bir zorunluluğunuz da var. Ayrıca aşkın sizi nerede bulacağını kim bilebilir? Ya gittiğiniz psikologun kapısında çarpışırsanız? Bunların yalnızca filmlerde olduğunu mu düşünüyorsunuz? Siz sadece bir adım atın, gerisini evrenin mucizelerine bırakın…