Cuma akşamı dolup taşan kafeler, barlar, restoranlar ve sokaklar görürüz. Herkes arkadaşlarıyla, sevgilileriyle ya da aileleriyle güzel vakit geçirmek için dışarıdadır. Ama ertesi sabah uyandığımızda kendimizi bir kanepenin üzerinde yalnızlığımızla baş başa bulabiliriz.
'Hadi kalkıp cumartesinin tadını çıkaralım!' diye düşünürüz ama bize eşlik edecek kimseyi bulamadığımızda evde kalmayı tercih ederiz. Bunun altında yatan sebebiyse yine bilim açıklıyor:
Evde oturmakta bir sakınca yok tabii. Ama belki de bir şeyleri kaçırıyoruz bunu neden yaptığımız hakkında.
İnsanların neden tek başlarına bir şeyler yapmaya gönülsüz olduğunu araştırmaya yıllarını veren Robert H. Smith İşletme Fakültesi'nden Pazarlama bölümü profesörü Rebecca Ratner, bu tarz bir durumda evde kalmaktansa dışarı çıkıp herhangi bir şey yaparak çok daha mutlu olabileceğimizi söylüyor.
Profesör ve arkadaşları, araştırmalarında insanların yalnızken sinemaya-tiyatroya gitmekten, bir müzede gezinmekten ya da tek başına güzel bir yemek yemekten alacakları keyfi ne kadar küçümsediklerini görmüş.
Bu yanlış algıdan dolayı insanların çok daha sıkıntılı bir sürece girdiklerini söyleyen Ratner: "İnsanlar çok fazla çalışıp sonra da evleniyorlar ve eninde sonunda kendilerine ayırabilecekleri çok kısıtlı zaman dilimleri kalıyor."
Çalışmanın sonuçlarının elde edildiği deneylerden birinde Ratner anketlerden yola çıkarak insanların bir resim sergisini tek başlarınaysa başkalarıyla birlikteyken gezmeyi tercih edeceklerini tahmin etmiş.
Ama insanların bu deneyimi yaşamadan önce verdiği cevapların aksine, yalnızken de sergide ***et keyifli vakit geçirebildikleri görülmüş.
Bir galeriyi ziyaret etmek, müze gezmek ya da bir film izlemek gibi aktivitelerden alınan keyif çoğunlukla aynı, yalnız ya da birileriyle birlikte fark etmiyor.
Sadece bir restoranda yemek yemek biraz farklı bir durum olabilir belki. Çünkü yemek aynı zamanda iletişimi, konuşma unsurunu barındırıyor. Ama bu hala tek başına yemeğe gitmenin de eğlenceli olabileceği gerçeğini değiştirmiyor.
Aslında olay birileriyle birlikte tek başımızaykenden daha çok eğleneceğimizi düşünmek de değil.
Asıl sorun, yanımıza bizle gelecek birilerini bulamadığımızda tek başımıza gitmekten çekinmemiz. Yalnızken belki de çok eğleneceğimizi bilmemize rağmen dışarıda kendimizi rahat hissedememek asıl olay.
Bir şeyler yapmanın yalnızken eğlenceli olmayacağı fikriyse o klasik 'Diğer insanlar ne düşünür?' düşüncesinden çıkmakta.
Her şeyden vazgeçip evde kalmayı yeğlememizin sebebi de bu. Araştırmalara göre 'diğerlerinin' bizi bir ezik gibi görüp sanki "Tek başına ne yapıyor bu dışarıda?" diyeceklermiş gibi hissetmemizden kaynaklanıyor.
Sanki herkes bizi izliyormuş, gözler hep bizim üzerimizdeymiş gibi. Hatta bu durumun psikolojide bir adı da var: Spotlight Etkisi
Thomas Gilovich yaptığı bir araştırmada, insanların kendi davranışlarını diğer insanların ne düşüneceği üzerine yönlendirdiğini gözlemlemiş, bunlar ne kadar kimsenin farkında bile olmayacağı davranışlar olsa da.
Araştırmalar ayrıca, insanların yalnızca dışarıda çalışırken tek başınalıklarını sorun etmediğini de ortaya çıkarmış.
Mesela gittiğimiz kafeye bir kitap götürmek utangaçlığımızı saklayacak güzel bir malzeme, diye düşünebiliriz. Bu şekilde 'bir şeylerle meşgul' gözükmek ve 'arkadaşsızlıktan değil iş nedeniyle burada tek başımayım' görüntüsü vermek istenir.
Bu sosyal damga yeme korkusundan kurtulmanın en iyi yoluysa gerçekten üzerine gitmek.
Daha çok kendi kendilerine eğlenebilmeye başlayan insanlar bu normlardan çıkabiliyor. Önemli olan o normları biraz olsun değiştirebilmek. Yalnız bir şeyler yapmanın ezikliğin tam aksine havalı bir olay olduğunu düşünmek ve insanlara bunu gösterebilmek.