Yakın zaman önce, üstelik zulümden kaçarak ülkemize sığınmış 9 aylık hamile bir kadının, önce tecavüz edilip sonra 10 aylık bebeği ile birlikte hunharca öldürülmesi hafızalarımızda oldukça taze ve üstelik uzun yıllar tazeliğini koruyacak. Tıpkı geçmişte, yazılı ve görsel basında “Özgecan cinayeti”,  ”Münevver Karabulut cinayeti” gibi başlıklarla yer almış ve toplumsal hafızamıza bir mıh gibi çakılmış bazı travmaları, söküp atabilmenin mümkün olmadığı gibi. Travmaları silebilmek mümkün değil; önemli olan yaşanabilecek travmaların önüne geçebilmektir. Bu noktada kendimize sormamız gereken soru belki de şu: Bir insanın suç işlemesinin önüne geçilebilir mi? Veya insanı suç işlemeye sürükleyen etkenler kontrol altına alınıp; tamamen bitirebilmek mümkün olmasa bile en azından suç oranını azaltmak mümkün olabilir mi?
İnsan suçlu olarak mı doğar?
Akla gelen ilk sorulardan biri budur. İnsan suçlu olarak mı doğar? Yapılan araştırmalar suç davranışları ile genler arasında herhangi bir bağ olmadığı yönünde. Çevremizdeki olaylara karşı tepkilerimizi sinir sistemimiz yönlendirmektedir. Sinir sistemimizin ise, dolaylı da olsa genlerimizden bazı miraslar aldığı doğru. Suç psikolojisi uzmanı Arkın Gelişin’e göre, bu tespite dayanarak suç ile genetik arasında bir bağ olabileceğini söylemek doğru olmaz.
O halde suç işleme potansiyelinin doğuştan gelmeyip;  bireyi suça yönelten bazı faktörlerin varlığından söz edebiliriz. Bu faktörler: ailesel, bireysel ve çevresel faktörler olmak üzere üç grupta toplanmıştır. Ancak, hem bireysel hem de çevresel faktörlerle olan doğrudan veya dolaylı etkileşiminden dolayı, özellikle aile faktörünün çok daha önemli olduğu uzmanlar tarafından vurgulanmaktadır.
Suçun önlenebilmesinde Ailenin rolü nedir?
Ailenin,  çocukların olumlu veya olumsuz davranışları üzerinde çok güçlü bir etkisinin olduğu bilinmektedir. Birey, hayatı boyunca edindiği tüm davranış biçimlerinin %75 ini, özellikle 0-6 yaş döneminde ailede kazanır. Aynı zamanda, çocuğun sosyal, duygusal, ruhsal, zihinsel ve fiziksel yönden gelişimi ilk olarak ailede başlar. Çocuk, hayatının bütününü şekillendirecek olan temel bilgileri, becerileri, değer yargılarını, inancını, sevmeyi, saymayı, paylaşmayı en başta ailesinden ve yakın çevresinden alır. Kısaca, kişilik ailede şekillenir.
Çocuğun,  toplumla uyum içerisinde yaşayabilmesi ve sorumluluk duygusu kazanabilmesi için belli bir disiplin içerisinde yetiştirilmesi gerekir. Kural tanımadan büyüyen çocuklar hem kolay mutlu olamazlar, hem de kabul görmeyen davranışları nedeniyle sosyal çevre tarafından dışlanabilirler.
Yapılan araştırmalar göstermektedir ki, anne-baba ilgisinin ve kontrolünün yetersiz veya hiç olmadığı ortamlarda yetişen çocuklar, genellikle problemli davranışlara sahip olmanın yanında ilerleyen yaşlarında ruh sağlığı sorunları yaşamaya da daha açıktırlar.
Diğer taraftan, özellikle çocuk suçluluğu incelenmesi ve müdahale edilmesi gereken öncelikli bir sorundur. Araştırmalar, çocukluk çağında suç işleyenlerin yetişkinlikte tekrar suç işleme olasılıklarının daha yüksek olduğunu belirtmektedir.  Ayrıca, çocuk suçluluğunu önlemeye dönük müdahalelerin, aynı zamanda yetişkin suçluluğunu da önlediği görülmüştür.
O halde, çocuğun suç işleme davranışı kazanmasına etki eden ailesel faktörler nelerdir?
- Anne baba desteği ve aile gözetiminin olmaması
Anne-baba desteği, kontrolü ve gözetiminin yüksek olduğu ailelerin çocuklarında suç davranışının görülme olasılığının daha düşük olduğu görülmektedir. Özellikle gözetimin, çocuk eğitimi üzerinde doğrudan etkili olduğu ve suç davranışını azalttığı bilinmektedir. Aynı zamanda çocuğa öz-denetim becerisi kazandırılmasında,  anne baba kontrolü ve gözetimi en etkili yöntemlerden biridir. Yapılan araştırmalarda, suça yönelmiş olan çocukların ailelerinde, daha fazla aile içi şiddet, daha zayıf anne-baba bağı ve aile içi işlevsellikte daha fazla yetersizlik görüldüğü bildirilmiş ve bu çocukların anne babalarını olumsuz olarak algıladıkları tespit edilmiştir.  (Kim ve Kim, 2008).
- Aile bütünlüğünün parçalanmış olması
Ölüm, boşanma, ayrılık ya da terk gibi nedenlerle aile bütünlüğünün bozularak ana babadan birinin ya da her ikisinin birden olmaması durumu “parçalanmış aile” olarak tanımlanmaktadır. Diğer taraftan, evliliklerini sürdürdükleri halde, duygusal açıdan birbirlerinden kopmuş anne babalar da, parçalanmış aile tanımına girerler.(Akt.Kunt, 2003).
Bazı durumlarda, anne-babanın boşanması aile yapısını bozabilmekte ve anne babalık işlevlerinin düzenli olarak yerine getirilmesini kesintiye uğratabilmektedir. Suça yönelmiş çocukların çoğunun, boşanma veya ölüm sebebiyle parçalanmış ailelerden geldiği görülmüştür.(Gültekin Akduman, Akduman ve Cantürk, 2007).
Çocuğun annesine olan bağlılığının, çocuk suçluluğu üzerinde, aile yapısından ve diğer ekonomik sebeplerden çok daha fazla olumlu etkiye sahip olduğu görülmüştür. Baba figürünün ise özellikle erkek çocuklar için kritik bir rol oynadığı ve babanın evde varlığını hissettirmesinin çocuk üzerinde son derece etkili olduğu bilinmektedir.
- Çocuğun fiziksel ve cinsel istismara uğramış olması
Yapılan araştırmalar, fiziksel ve cinsel istismara uğrayan çocukların suç davranışı bakımından daha fazla risk altında olduklarını göstermektedir. Bu durumda olan çocuklar yüksek risk altında oldukları için, ailenin özellikle dikkatli olması ve gerektiğinde profesyonel yardım alma konusunda kurumlarla etkileşim halinde olması gerekmektedir.
- Aile içi şiddet
Anne-babası tarafından şiddete uğrayan çocuğun, şiddete karşı olumlu bakış açısı geliştirmesi ve bu yolla da elde etmek istediği sonuca ulaşabilmek için şiddete başvurma davranışı sergilemesi yüksek bir olasılıktır. Yapılan araştırmalardan elde edilen sonuç, çocuğa yönelik saldırganlık ve şiddet içeren davranışların, çocuğun suçla ilgili şiddet davranışlarını artırdığı yönündedir.(Tremblay ve Wanner, 2002).
- Ailenin ekonomik durumu
Düşük ekonomik geliri olan ailelerdeki çocukların, daha çok ev dışında vakit geçirdikleri ve gözetimden yoksun oldukları gözlemlenmiştir. Gözetimin, çocuk suçluluğunda rol oynayan önemli bir faktör olduğu bilinmektedir. Ekonomik durumun kötü olduğu birçok ailede ne yazık ki gözetim faktörünün hiç olmaması veya yeterli olmaması nedeniyle bu çocuklarda suç davranışı daha sık görülmektedir. Ayrıca ailenin ekonomik durumunun, çocukların içinde bulunduğu okul ve çevre şartlarını belirleyerek, çocuğun zaman geçireceği akran gruplarına etki ettiği ve bu sebeple de çocuğun suç davranışında dolaylı da olsa rol oynayabileceği ihtimali gözardı edilmemmelidir.
- Ailenin dini yönelimi
Hem anne-babaların hem de çocukların dini yönelimlerinin ve dini aktivitelere bağlılıklarının, ciddi boyutlu suç davranışını sınırlandırdığı özellikle de bu yönelim ve bağlılığın kız çocuklarını erkek çocuklardan daha iyi koruduğu bulunmuştur (Regnerus, 2003).
- Anne babanın suça yönelmiş olması ve madde kullanması
Anne-babaların suça yönelmiş olması ve madde kullanmaları çocuk suçluluğunu artıran faktörlerden biridir. Anne-babaların suça yönelmesi nedeniyle çocukların yaşayacakları anne-baba yoksunluğunun, onların davranışları üzerinde olumsuz etki yaratabileceği düşünülmektedir. Böyle bir ortamda büyüyen bir çocuğun, suçla ilgili algısı diğer çocuklardan daha farklı gelişmekte ve dolayısı ile bu çocukların suça karışma ihtimalleri diğerlerine kıyasla daha fazla olmaktadır.
Sonuç olarak;
Ailesel faktörlerin hem doğrudan hem de başka faktörler yoluyla çocuk suçluluğuna etki edebileceğini görmekteyiz. Çocuk suçluluğu sorununu çözebilmek amacıyla yalnızca risk faktörlerine odaklanmak yeterli değildir. Doğru ve sağlıklı bir çözüm için hem risk faktörlerini hem de koruyucu faktörleri bir arada ele almak daha faydalı olacaktır.
Suçu önlemede koruyucu faktörler nelerdir?
Ailesel faktörlerin, çocuk suçluluğunda çok önemli bir rol oynadığı kesin. Başta aile eğitimi olmak üzere aileye verilebilecek destekle,  çocuk suçluluğunun engellenebileceği ya da en aza indirilebileceği gerçeği, yanlış bir beklenti olmayacaktır. Bu bağlamda aileye düşen görev, aşağıda belirtilen koruyucu faktörleri gerçekleştirmeye çalışması ve özellikle okul gibi diğer sistemlerle de iletişim halinde olmasıdır.
Suçun önlenmesinde ailenin uygulaması gereken koruyucu faktörler:
- Aile içi iletişimin artırılması,
- Çocuğun, suç davranışında bulunmayan arkadaşlar edinmesinin sağlanması,
- Çocuğa, öz-denetim becerisinin kazandırılması,
- Çocuğa, “Hayır” diyebilmenin öğretilmesi,
- Çocuğa, karar verebilme becerisinin öğretilmesi,
- Aile içi hiyerarşinin düzenlenmesi,
- Anne-babalar ve çocuklar arası sınırların planlanması,
- Anne-babaların çocuk yetiştirme becerilerinin geliştirilmesi,
- Baskıcı değil; çocuğun davranışlarını geliştirici sınırlar ve kurallar koyulması,
- Aile üyeleri arasında iletişim ve problem çözme becerilerinin geliştirilmesi,
- Gerektiğinde okul gibi diğer sistemlerle etkileşim sağlanması,
- Çocuklarla birlikte vakit geçirilmesi ve çocuğun akranlarla ilişkilerinin gözetim altında tutulması,
- Suça yönelmiş veya risk grubunda yer alan çocuklara, ergenlik dönemi içerisinde yaşadıkları stresle baş etmelerini sağlayacak gerekli becerilerin kazandırılması,
Unutmayın! Kontrol sizde.