İyilik,insanlara duyduğun sevginin belirtisidir.




– İnsanın dine duyduğu aşkın belirtisidir.
– İnsanlara duyduğu sevginin belirtisidir.


– Toplumun sağlıklı olmasını istemektir.


– Tevelli ve teberrinin belirtisidir.


– Toplumda hürriyetin belirtisidir.


– Bireyler arasındaki ilişkinin göstergesidir.


– Uyanık fıtratların belirtisidir.


– Farzların bir yoklamasıdır. "Namazını kıldın mı? Orucunu tuttun mu?" şeklinde bir sorgulayıştır.


– İyiliği emretmek ve doğru olana çağırmak; bütün farzların yerine getirilmesinin, münkerden sakındırmak da, bütün haramların terk edilmesinin garantisidir.


– Bir toplumdaki iyileri teşvik ediştir.


– Cahillere uyarı ve onları bilinçlendiriştir.


– Kötü ve aykırı tiplerin canını sıkmaktır.


– İyiliğe çağırıp kötülükten sakındırmak, toplum aracının gaz ve fren pedalları gibidir.


– Çocuğun eğitim ve terbiyesinin esasını, ebeveyninin ona iyiliği emredip edip, onu kötülükten sakındırması teşkil eder.


– İyiliğe çağırmak, iradesi zayıf bireylerin toparlanmasını ve iradelerinin güçlenmesini sağlar.


– İnzivaya çekilmek değil, olayların içinde olmak ve sorunların karşısına dikilmektir.


– Marufu emretmek; bir diğerinin davranışlarını denetleyebilmesi için Allah Teala'nın iman ehline vermiş olduğu bir görev ve haktır.


– Kötülükten sakındırmak; bazı bireylerdeki takva noksanlığının giderilmesidir.


– İyiliğe davet, toplumu olgunlaştırır; kötülükten sakındırmak, toplumu uçuruma yuvarlanmaktan kurtarır.


– İyiliği emretmek, bireylerin haklarını ve sınırları korur; bu çağrının olmadığı bir toplum ölü toplumdur; sessiz toplum, nefes alan cansız eşyalar güruhundan başka bir şey değildir.


– İyiliği emretme ve kötülükten sakındırma; dinî ***retin, sorumluluk bilincinin ve başkalarının derdini kendi derdi saymanın göstergesidir.


– Bulaşıcı günah ve kötülüklere karşı bir çeşit karantinadır.


– Bir tür sosyal düzen ve inzibattır; yani toplumun sağlığı ve hayrı için bireylerin kişisel eğilim ve arzularını sınırlamak, daha açık bir deyişle sorumsuz ve laubali bireyleri dizginleyip kontrole almaktır.


– Marufu emretme ve münkerden sakındırma, olgunluk ve gelişmenin belirtisidir; nitekim Hz. Lut (a.s) günahkâr kavmine, "...İçinizde bu çirkinliğe engel olacak aklı başında hiç kimse yok mu?!" diye sormaktadır.


– İyiliği emretme ve kötülükten alıkoyma sayesinde bir toplum kendi içindeki sorunları giderir ve dış düşmana karşı koyabilecek gücü bulur.


Marufun emredilmesinin önemi hakkında şu noktanın bilinmesi yeterli olacaktır: İnsanın bu ilkeye gönülden ilgi duyması, yani kötü ve çirkin olan hiçbir şeyden hoşlanmıyor olması bu prensibin ulema tarafından, dinin esaslarından sayılmasına neden olmuştur. Ayrıca bu dinî bir fariza olduğu ve fiili davranışları gerektirdiği için dinin vaciplerden sayılmaktadır.

Nitekim Şehid-i Sâni, "Emr-i maruf ve nehy-i münkerle ilgili ayet ve rivayetler insanın belini bükecek kadar fazladır." der.

Bugün bir bölgeyi bombalamaya kalkışacak kadar küstahlaşan bir zorba veya emperyalist güç, en büyük münker ve kötülük sayılan bu girişimi karşısında bütün ülkelerin ayaklanıp haykırdığını görecek olursa işlediği cinayetleri kesinlikle sürdüremeyecektir. Uluslararası kuruluşların suskunluğu, yöneticilerin korkaklığı ve halk kitlelerinin olaylardan habersizliği ve duyarsızlığı; bu zorba güçlerin en büyük münkerleri ve kötülükleri hiç çekinmeden ve hiçbir tehlike görmeden rahatça işlemesine neden olmaktadır. Fabrikalarda ve üretim merkezlerinde nasıl uzman mühendislerin kontrol ve denetimi gerekliyse; toplumda da İslâm uleması ve uzmanlarının denetim ve kontrolü bir o kadar zarurî ve gereklidir.

Hadis-i şerifte, "En iyi dost, hata yapmana engel olan; en kötü dost ise, hatanı gördüğünde seni uyarmayandır." buyrulur. Nitekim İmam Cafer Sadık hazretleri de, "Benim en iyi dostum, kusurlarımı bana hediye edendir." buyurmaktadır.

Rivayette, "Mümin daima kendi yaptıklarına dikkat eder." deniliyor, yani mümin, kendisini sürekli hesaba çeker. Evet, içeriden kendimizin ve dışarıdan da din kardeşlerimizin sürekli denetimi altında olursak ve devlet düzeni de iyilikleri teşvik edip kötülükleri engelleyen bir düzene sahip olursa en iyi ümmet olma şansını yakalamış oluruz. Kur'ân-ı Kerim'de de buyrulduğu üzere: "Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; marufu (iyi ve İslâm'a uygun olanı) emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz."

İlim şehrinin kapısı Hz. Ali (a.s) Nehc'ül-Belâğa'da şöyle buyurmaktadır: "Bütün hayırlı işler, hatta Allah yolunda cihat bile, iyiliğe çağırma ilkesine kıyasla, ağızdaki neme göre deniz gibidir."

Akli ve Fıtri Kökler

Bütün anne ve babalar, çocuklarına bazı şeyleri önemle tavsiye eder ve bazı şeylerden dikkatle sakındırırlar; çünkü teşvik ve uyarının kökleri insanoğlunun yapısında ve fıtratında olup belli bir zaman, mekân, ırk veya bölgeye mahsus değildir. Bunca kapsamlı bir özelliğin, insanın ancak fıtratından kaynaklanacağı bellidir.

Tehlike Karşısında Hayvanların Tepkisi

Uyarı ve ikaz veya bir tehlike karşısında haykırma sadece insana mahsus bir tepki değildir. Kur'ân-ı Kerim'de, Hz. Süleyman'la (a.s) ordusunun yaklaşmakta olduğunu gören bir karıncanın, diğer karıncaları uyararak, ayaklar altında ezilmek istemiyorsanız hemen yuvalarınıza sığının, diye haykırdığı yer alır. "Nihayet karınca vâdisine geldikleri zaman, bir karınca; 'Ey karıncalar! Yuvalarınıza girin; Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin!' dedi."

Yine Hüdhüt kuşu, Saba adlı ülkeyi gezdiği sırada halkın sapık bir inanç içinde olup güneşe taptığını görünce telaşla Hz. Süleyman'a (a.s) koşmakta ve bu sapmayı teessüfle aktarıp Saba halkının durumundan şikâyetçi olmaktadır. "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm…"

Evet, sapma ve bozulma karşısında haykırmak ve başkalarının acı hâline üzülmek, sadece insanların yapısında ve fıtratında varolan bir tepki değil, hayvanlarda da var olan bir içgüdüdür aynı zamanda... Bu nedenle, duyarsız ve lâkayt bir insanın hayvandan bile aşağı olduğunu söylemek hiç de yersiz bir değerlendirme değildir. Burada, marufu emretme ve münkerden sakındırma konusunda herkesin aynı oranda sorumlu olmadığını ve yöneticiler ile ulemanın sorumluluğunun herkesten daha fazla olduğunu da unutmamak gerekir: "Bilgin yöneticileri ve âlimleri, onları günah işlemekten ve haram yemekten sakındırmalı değil miydi? Yapmakta oldukları ne kötüdür"7

Marufu emretme ve münkerden sakındırma olayı, aynı zamanda aklî bir zarurettir. Bu o kadar net bir gerçektir ki, açıklamaya kalkışmak, güneşi bulutla göstermeye çalışmak gibi olacaktır. Bir tehlike ve sapma karşısında susmayı hangi aklıselim kabul eder? Akıl sahibi birinin böyle bir tutumu tasvip edebilmesi mümkün müdür?

İnsanları iyiye ve doğruya yöneltmenin, onlara kılavuzluk edip yol göstermenin ve kötülükleri engellemenin zaruretini idrak edemeyen bir akıl düşünülebilir mi?

İslâm dini akıl ve fıtrat dini olduğundan, iyiliği emretme ve kötülükten sakındırmayla ilgili bütün ayet ve rivayetler, aslında insanları, akıl ve mantığın tartışılmaz yargısı karşısında saygıyla eğilmeye davet ediyor.