Sabır aslında ne demek: Hayatlarımızda ne için sabrediyoruz?
Sabır, hepimizin hayatının büyük parçası. Sabır demek inanç demek, sabır demek güven demek, sabır demek teslimiyet demek.

Ezgi Sorman‘ın bu konuyla ilgili sözleri ise şöyle: “Sabır, pasif gözükse de aktiftir aslında çünkü içinde umut vardır. Sabır aslında kendini sürece bırakabilmenin adıdır. Biliş halidir. Zihnin değil, ruhun bilmesidir. Aslında ruh biliyor ve sabret diyor. Bahsedilen sabır otur ve bekle anlamında değildir. Biz sınırlı zihinlerimizle göremesek de anlamasak da sınırsız ruhumuz her şeyi biliyor ve bildiğim bir şey var; her şey senin için en güzeli olacak bekle diyor. Sabır aslında olgun bir biliş halidir.”

Bu bilgi bana çok iyi gelmişti ilk duyduğumda. Ara ara unutsam da bugün yine kendim için hatırlamak istedim galiba ve yazıya dökme sebebim de bu yüzdendir. Ben kendime tekrar hatırlatırken belki size de yeni bir pencere açar bu kelimeler, belki siz de bugün benim gibi tekrar hatırlatırsınız kendinize…

Bazen ne zor değil mi sabretmek bizler için? O sabır bazen hastane kapısında, bazen sevgili ayrılığında, bazen iş görüşmesinde, bazen de bir resimde. Her yerde aslında, hayatımızın her noktasında.

Aceleciyiz. Çok aceleciyiz hepimiz. Her istediğimiz hemen olsun bitsin istiyoruz. Doyumsuzuz. Elde ettikten sonra da şükredip biraz oranın tadını çıkartmak yerine hooop hemen bambaşka istekler baş gösteriyor. Anlamıyoruz bile. Vermiyoruz hakkını ne sabretmenin, ne elde etmenin.

Şimdi sesli düşünüyorum da; sabır aslında fiziksel anlamda olmasa da “durmak” demek biraz. Sorunu budur dünya düzeninin de belki de; durmayı bilmiyoruz. Sürekli bir hareket, aksiyon halindeyiz. Düşmüşüz egolarımızın peşine. Ego “durursan ölürsün” dedikçe daha da hızlanıyoruz. Daha da kendimize boşluk yaratmamak adına her şeyi yapıyoruz. Bilmiyoruz, o boşlukta ne yapılır, nasıl yönetilir o boşluk hiç bir fikrimiz yok. Korkutuyor durmak. Hep bir şey yapmamız gerek gibi hissediyoruz. Çoğumuz farkında olmasak da aslında bazen hiçbir şey yapmamak çok şey yapmakla eş değer oluyor. Bir bilsek azıcık durmayı, kim bilir neler getirecek hayatımıza o boşluk… Meditasyonun da bana en büyük öğretilerinden bir tanesidir “durmak”. Bu dünya düzeninde bunu yapabildiğim için; çok şükür.

Sabrın kaynağı ne?
Bu arada bu sabah sabrı başka bir yerden gördü gözüm. Sabredelim tamam ama peki ne için sabrediyoruz? O sabrın bazı ne kaynaklı? Korku mu yoksa sevgi mi? Kaybetme korkusuyla mı sabrediyoruz yoksa gerçekten inandığımızdan mı? Ben daha evvel fark etmemişim işin bu boyutunu. Düşünmemişim. Kendi hayatımdan baktım da bir… Doğrusu, yanlışı yok. Hiç oralara girmeyeceğim. Korkuyu, sevgiyi de seçmek sadece kendimizle alakalı. Herkesin hayattaki seçimleri sadece kendisini ilgilendirir. Şu an yapmak istediğim şey bir ışık yakmak galiba. Sadece belki minik bir soru işareti oluşturmak kafalarda. Farkındalıklara bir adım daha atmak. Görmek, göstermek; tabii kendimce.

Sanırım sabır gösterdiğimiz konulara oturup bir bakmak lazım bu yönden. Korku bazlı bir sabırsa eğer gösterilen, onun bizi büyütmeyeceği, genişletmeyeceği aşikar. İsteklerin için değil korkuların yüzünden sabrediyorsun demek oluyor bu. E peki bu ne demek? Aslında kendin olmamak değil mi? Gerçeğini yaşamamak değil mi?

Korku bizleri küçültüyor bu hayatta. Biz gücümüzü ona verip o büyüdükçe, daha da çıkıyor kafamıza. Sonunda bir bakmışız bir ömür geçmiş o korkularla. İşte ondan sonra çıkıyor 80 yaşındaki teyzelerden, amcalardan hayat dersleri, keşkeler, şöyle böyle yapardım tavsiyeleri. Korku yolunda kaç milyar hayat harcandı belki de bugüne kadar. Eğer biz şimdiden bu noktaları görüp fark edip sorgulayabiliyorsak şanslıyız! Görürsek, anlarsak değiştirebiliriz de. Daha “kendiniz” olduğunuz bir hayat geçirmek istemez misiniz siz de?

Ben istiyorum. Ben yoruldum korkularıma verdiğim güçten. O güç bana lazım. Enerjimizi neye harcadığımız önemli ya hayatta; ben korkuya harcamak istemiyorum daha fazla. Çok yaptım. Ben o enerjiyi cesaretime, farkındalıklarıma, sevgiye, ışık olup ışık yaymaya, kendim olmaya kanalize etmek istiyorum.

Şu andan itibaren her sabır gösterdiğim durumun köküne inmeye çalışacağım. O sabır beni büyütmek için mi orada yoksa korkularla haşır neşir beni ufaltma amacına mı hizmet ediyor. Onu da ben seçiyorum. Her şey ama her şey bizim sorumluluğumuzda. İyi görmek lazım. Uyanık olmak lazım.

O zaman çıkaralım şapkalarımızı önümüze, “dürüstçe” şöyle bir bakalım nerelerdeyiz, ne yapıyoruz, nedenlerimiz ne diye… Sonra artık hangi yolda görmek istiyorsak kendimizi, buyuralım o zaman bari. Her yol bizim!