Ian McEwan, yazdığı her kitapta okurları şaşırtmayı başaran bir isim. Mesela “Fındık Kabuğu” adlı yeni romanında anlatıcı bir fetüs.
Fetüsün, annesi ile babası arasında yaşananlara kulak misafirliği bir tarafa, annesinin babasına kurduğu kumpasa da tanık oluyor. Bu nedenle bir karar vermeli; “Böyle bir dünyaya doğmalı mıyım, yoksa olduğum yerde kalmalı mıyım?” sorusunu hızla yanıtlamalı. Çünkü annesi Trudy hamileliğinin son aşamasında.
‘Cüretkar heyecan’
McEwan’ın bir fetüsü anlatıcı hâline getirmesi, gerçek ile fantastik arasına ince bir çizgi çektiğini gösteriyor. Anlatıcı fetüs; annesi Trudy, babası John ve Trudy’nin kocasını evden gönderince birlikte yaşamaya başladığı kayınbiraderi Claude arasında geçenleri duyup yorumlarken “tasasız gençliğinden” dünyaya verdiği kulağına çalınanlarla sarsılıyor. Çünkü Trudy ve Claude, John’u devre dışı bırakmak için çeşitli ve asla sekteye uğramaması gereken planlar yapıyor.
Fetüse heyecanlı gelen bu hikâye, Claude’u ve Trudy’yi endişelendiriyor; ikili, takdir edilmeyen ve pek fazla ilgi görmeyen şair John’un evine konma tasarısını hayli ince ayrıntılarla örüyor. Trudy’e âşık John’un bunların hiçbirinden haberi yok.
McEwan’ın anlatıcı yaptığı fetüsü, onun annesi Trudy ile Claude’un boyundan büyük, tehlikeli ve hain planı birer metafor olarak kullandığı görülüyor. Amacı ise yitirilen masumiyetin yerini alan insanlık dışı duyguları ve düşünceleri ortaya koymak.
Trudy ve Claude’un “cüretkâr heyecanı” ile her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlaması, hem John’un gözlerini kör eden servetinden hem de kendi geçmişlerinden kaynaklanıyor. Bütün bunlara “dışarıdan” şahit olan fetüs ise diğerlerinin ruh hâlini anlatıyor.
Sınırsız dünya
Fetüsün tanık olduklarıyla beraber fiziksel gelişimi, deyim yerindeyse kabına sığmamasına yol açıyor. Fetüs, hayatın hazırlık aşamasında olduğunun ve “umudu gerçeklerden ayırmanın zorluğunun” farkında. Başka bir deyişle üst üste gelen adlî vakalar, fetüsü hızla gerçek ve korunaksız hayata hazırlıyor. Doğacağı özgürlüğün, ironik biçimde en büyük tutsaklık olabileceğini düşünüyor.
Duyduğu her şey, fetüsün “tabula rasa” (boş levha) olarak gelişmediğini gösteriyor. Ayrıca Hobbes’u biliyor; üstü örtük şekilde “insan insanın kurdudur diyor, kendince. Mağarasındaki depremi iliklerine kadar hissederken dünyayı soluduğunda gördüğü şey ise sevgi dolu bir cani: Keder, adalet ve anlam birbirini izliyor.
McEwan’ın satırlarına tam bir karmaşa hâkim. Fetüsün söyledikleri, sınırları belli ve hakikati süzen bir dünyayı temsil ederken dışarıda olup bitenler ise tam bir sınırsızlığa; her şeyin yapılabileceği” evrene denk geliyor.
Fındık Kabuğu
Ian McEwan
Çeviri: İlknur Özdemir,
152 sayfa