Ve işte çıktı… Bu sefer bizi nasıl şaşırtacağı merakla beklenen, çok çok satan yazar Dan Brown’ın son kitabı “Başlangıç”, Robert Langdon serisinin beşinci kitabı. Dan Brown’un klasikleşen baş karakteri simgebilim profesörü Robert Langdon, “Melekler ve Şeytanlar”, “Da Vinci Şifresi”, “Kayıp Sembol” ve Türkiye’de geçen bölümleri ile hepimizi heyecanlandıran “Cehennem”in ardından, “Başlangıç” ile yeniden hayatımıza giriyor, yeni ve bu sefer oldukça tartışma koparacak bir macerada buluyor kendisini.
Dünyayı sarsacak bir buluş
“Başlangıç”, insanlığın kökenlerine ve geleceğe yolculuğuna dair ilginç bir teorisi olan Edmond Kirsch ile başlıyor. Langdon’ın öğrencisi, ünlü teknoloji dâhisi ve fütürist Kirsch, dünyayı sarsacak bir buluşu olduğunu ve insanlığın en kadim iki sorusuna cevap bulduğunu iddia ediyor. “Nereden geldik ve nereye gidiyoruz?” Üstelik bu buluşunun tek tanrılı dinlerin temellerini ciddi biçimde sarsacağını düşünüyor. Bu sebeple buluşunu İslam dünyasından bir ulema, bir haham ve bir piskopos ile paylaşıyor. Üç din adamını da şaşkına çeviren buluş, Edmond tarafından dünyaya büyük bir etkinlikle duyurulacak. Edmond, hocası Robert’ı da bu etkinliğe davet etmiş “Cumartesi akşamı. Orada ol. Güven bana.” Ancak açıklama gerçekleşemiyor. Ve Robert Langdon kendisini yine bir cinayetle karşı karşıya buluyor. Üstelik bu kez sadece katile ulaşmaya çabalamıyor. Kayıp olan buluşu gün ışığına çıkarmak da Langdon ve ona eşlik eden İspanya Prensi’nin eş adayı güzel Ambra Vidal’e düşüyor. Engelleri çok. Çözmeleri gereken şifreler, karşılaşacakları tatsız sürprizler ve mücadele etmeleri gereken ölümcül fanatikler var…
Yazarın mekanlara, sanat tarihine ve mimariye olan tutkusu malum. Bir Dan Brown kitabı okumak aynı zamanda oldukça bilgilendirici ve sıkıcılıktan uzak bir yolculuk yapmak demek. Bunu okurları bilirler. Hatta hemen her kitabı için farklı mekanlar seçer yazar ve biz okurları da “Bu sefer nereleri gezeceğiz?” diye heyecanla bekleriz. Yazarı sosyal medyadan takip edenler kitaplarında kullanacağı yerleri gerçekten ziyaret ettiğini de bilirler. Mekanları anlatırken yaşatabilmesinin sırrı bu olsa gerek… “Melekler ve Şeytanlar”ın Roma’sı, Da Vinci Şifresi’nin “Paris”i, “Cehennem”in Floransa’dan İstanbul’a uzanan tarihi mekanları vardı. Bu sefer Robert Langdon ile yolculuğumuz bizi İspanya’ya götürüyor. Bilbao, Madrid, Sevilla ve Barselona’da sanat, mimari ve elbette ki macera dolu bir yolculuğa çıkıyoruz.
Tartışma yaratmaya aday
Kitapların başında içeriğindeki öğelerin hayal ürünü olduğunu belirten yazılar görmeye alışkınız. Ama Başlangıç’ın ilk sayfalarında başka türlü bir açıklama bekliyor bizi. “Bu romanda bahsi geçen tüm sanat eserleri, mimari yapılar, bilimsel çalışmalar ve dini örgütler gerçektir.” Dan Brown’ın gizli örgütleri romanlarına dahil etmek konusundaki ünü de malum. “Melekler ve Şeytanlar”da İlluminati’den; “Da Vinci Şifresi”nde Sir Isaac Newton, Botticelli, Victor Hugo, Da Vinci ve başka ünlülerin de bulunduğu gizli bir kuruluş olan Sion Manastırı Derneği’nden bahseden Brown, “Başlangıç”ta da bir dini örgütten bahsediyor.
Bilimsel çalışmalara gelince. İşte kitabın can alıcı noktası burada yatıyor. Dan Brown, tıpkı kitabın ünlü fütürist kahramanı Edmond Kirsch’in açıklayamadığı sırrının yapacağı gibi, bir tartışma başlatmaya aday. Özellikle “Da Vinci Şifresi”nden sonra Vatikan’ın kara listesinde olduğu düşünülen yazarın tartışma başlatmayı sevdiği ve dini tartışmalardan da kaçmadığı bilinen bir gerçek. Başlangıç bunu kenarından kıyısından değil, cesurca ve iddialarını bilimsel çalışmalarla destekleyerek yapıyor. Okurlara da her Dan Brown kitabında olduğu gibi sayfaları birbiri ardına çevirip kitabı bir an önce bitirmek ve kitabın merkezindeki tartışmayı gerçek dünyaya taşımak kalıyor.
Bu kez Gaudi’nin izinde!
Dan Brown tarihi karakterleri de oldukça önemseyen bir yazar. Başlangıç’ta öne çıkan tarihi karakterimiz Antoni Gaudí. Onun mimarı olduğu mekanlarda geçen kısımlarda sadece macerayı takip etmiyor, mimarın büyülü dünyasını da yakından görüyoruz. Gaudi sadece hoşluk olsun diye orada değil elbette. Baş karakteri simgebilim profesörü olan bir kitapta hiçbir şey tesadüfen orada olamaz zaten. Mimarın doğadan esinlenen, düz çizgilerden kaçan eserleri, düşünce yapısı ve sanat anlayışı, kitabın konusu ile örtüşüyor. Doğada düz çizgiler olmaması, kainatın entropisi, kitabın başından itibaren peşinde koştuğumuz büyük sır için bir altyapı niteliği taşıyor ve Gaudi’nin eserleri ile vücut buluyor bi anlamda.
Kitap sır gibi saklandı
Kitap 13 ülkede aynı anda yayınlandı bu biliniyor. Ama kitabı herkesten önce okuyan bir grup şanslı insan vardı ki onlar da kitabın çevirmeleri ve editörleri idi. Kitabın gizemini koruması için bu insanların haftalarca, açıklanmayan bir şehirde, bir bina içinde, bir arada kilit altında tutuldukları ve çevirilerini bu şekilde yaptıkları gündeme gelmişti. İnternet erişimi olmayan bu yerde çevirmenlerin ve editörlerin saatleri ve telefonları da dahil yanlarına hiçbir şey almalarına izin verilmediği, her birine, birer gizlilik sözleşmesi imzalatıldığı, okuduklarını yayınevi yetkililerine dahi söylemelerinin yasak olduğu konuşuldu.