Doç. Dr Başar Sarıkaya, bacaklarda oluşan damar tıkanıklıklarında girişimsel radyoloji çözümleri ile ilgili bilgi verdi...
Girişimsel Radyoloji alanında son yıllardaki gelişmeler ile birlikte damar içinden (endovasküler) yaklaşım seçeneklerindeki imkânlar, bacak ve ayak atardamarlarının tıkanıklarında da gittikçe artan başarı ile sonuçlanan ve hastalara uzun süreli fayda getiren müdahale şansını arttırmıştır.
Bacak damarlarındaki tıkanıklıklar damar sertliği (ateroskleroz) adı verilen hastalık grubunun en sık görülen bir komponenti olabileceği gibi, sigara kullanımı bilindiği gibi damar tıkanıklığınının belli başlı en büyük sebeplerinden birisidir. Diz altındaki damar tıkanıklıklarının en büyük nedenlerinden birisi ise diyabet hastalığıdır. Bu risk faktörlerinden birkaçı birarada olduğunda ise damar tıkanıklığının ortaya çıkma ihtimali ve şiddeti belirgin olarak artmaktadır.
Bu hasta grubunda ilk önce yürüyüşle ortaya çıkan ve hastanın duraksamasına yol açan “klaudikasyon” adı verilen ağrılar ilk başlarda uzun mesafeli yürüyüşlerde meydana gelirken, darlık ilerledikçe veya birden fazla damar segmentini ilgilendirdikçe 50-100 metre gibi kısa mesafelerde de ortaya çıkar ve hastanın kısa aralıklarla 5-10 dakika süren dinlenmelerden sonra ancak yoluna devam edebilmesi mümkün olur.
Bacak damarlarındaki tıkanıklıklardan en sık etkilenen bölgelerden birisi ”süperfisyal femoral arter” adı verilen uyluktaki atardamardır. Yakın bir tarihe kadar “bypass cerrahi”, yani damarın tıkalı kısmının iki ucu arasındaki açık kısımları birleştiren damar veya yapay damar ile cerrahi yöntemler tamamen tıkalı olan hallerde tek seçenekti. Bugün ise damar içinden yaklaşımla 20 cm’nin üzerindeki tıkanıklıklara bile başarı ile müdahale edilmektedir.
İşlem sırasında, tıkalı bacağa anjiyografi prensipleri ile aynı kasıktan ya da daha sıklıkla karşı kasıktan girilerek ulaşıldıktan sonra, öncelikle damarın tıkalı kısımından geçilmeye çalışılır ve işlemin belki de en zor kısmını bu aşama teşkil etmektedir. Bu aşamadaki başarı şansı, girişimsel radyoloğun el becerisi ve malzeme konusundaki deneyimi ile doğru orantılı olarak çeşitli özel cihazların kullanımı ile artmaktadır. Tıkalı olan kısımdan geçildikten sonra ise anjiyoplasti (çeşitli büyüklüklerde balonlar ile damarı açmaya çalışmak), aterektomi (damar içindeki plakları özel bir cihazla kesip çıkartmak) ve stentleme (damarın uzun süreli açık kalmasını sağlayacak metal kafes şeklinde materyalin yerleştirilmesi) gibi yöntemler ile damarın tekrar açıklığına kavuşması ve kan akışının normale dönmesi sağlanır.
Damarlardaki tıkanıklık bazan “iliak arter” adı verilen ana atardamar (aorta)’dan kasığa kadar kan taşımakla yükümlü damarları ilgilendir. Bu durumlarda da cerrahiye alternatif olarak çoğu zaman aynı prensiplerle endovasküler yaklaşımla yüksek başarı şansı mümkün olabilmektedir.
Diz altındaki damarların tıkanıklıkları ise belki de hekimleri en fazla zorlayan problemlerin başında gelir. Bu damarların ince yapısı nedeniyle çoğu zaman cerrahi müdahale şansı pek olmaz ve endovasküler yöntemler tek seçenek haline gelir. Özellikle diyabetik hastalardaki iyileşmeyen yaralar ve uzuv kaybı ile sonuçlanan istenmeyen durumların da önüne geçebilmek ancak başarılı endovasküler müdahale ile sağlanabilmektedir.
Tüm bu işlemler çoğu zaman genel anesteziye gerek kalmadan, “sedoanaljezi” adı verilen hafif uykulu ve ağrısız bir durum sağlanarak gerçekleştirilir. Hastanın işlem sırasında bilinci açık olur. Çoğu zaman hastayla konuşarak işlemin hangi aşamada olduğu konusunda bilgilendirilerek hafif bir rahatlatıcı müzik eşliğinde konforlu bir ortamda işlem gerçekleştirilir. Günübirlik hastanede yatış ile gerçekleştirilen işlemlerde 6-8 saat sonra taburculuk söz konusu olabilirken, bazı durumlarda hastanın geceyi hastanede geçirmesi istenebilir. Ancak başka dahili veya kardiyolojik sorunlar olduğu takdirde hastanede yatış süresi birkaç günü bulabilir.
Bize hastalar daha çok dahiliye uzmanları, kardiyoloji veya kalp damar cerrahisi uzmanları tarafından yönlendirilir. Hastalarımız bazen direk olarak amputasyon adı verilen uzvun kaybı ile sonuçlanan cerrahiler öncesi son bir umut olarak da başvurabilirler. Burada önemli olan nokta bacaklarında tıkanıklık yakınmaları ve bulguları bulunan hastaların hekimlerinden girişimsel radyolojik alternatifleri de sorgulamaları ve gerekli görüldüğü takdirde yönlendirilmelerini istemeleri gerekmektedir. Hastalarımız internet üzerinden bu tip işlemlerin yapılabildiği hastaneleri de öğrenebilirler ve kendileri de başvurabilirler. Tedaviden sonra ise hasta hem ilk başvurduğu hekim tarafından hem de girişimsel radyolog tarafından takiplerine mutlaka devam etmelidir.