Çocuk oyunları, halk kültürümüzün en önemli dallarından biridir. Oyun dediğimizde belirli kuralları olan güzel vakit geçirmemizi sağlayan, bireyi her yönüyle geliştiren eğlenceli etkinlikler gelir akla. Oyun, hiç kimsenin öğretemeyeceği ve ya hiç kimseden öğrenilmeyen, sadece kendi deneyimlerimizle öğrenmeyi sağlayan yollardan biridir. Büyüklerimiz oyunun ehemmiyetini şu sözlerle bize bir kez daha vurgulamışlardır: “Abdal düğünden, çocuk oyundan usanmaz.”
Çocuk oyunla kendini tanıma fırsatı bulur ve bir birey olarak diğerlerinden ayrışan yönlerini keşfetme imkanı bulur. Oyunla paylaşmayı, işbirliğini, iletişim kurmayı, sabırlı olmayı, birlikte problem çözmeyi öğrenir. Ayrıca oyun, değer yargılarını da destekler ve çocuğun öğretmeninden, ailesinden ve çevresinden öğrendiklerini pekiştirmesine yardımcı olur. Sırasını bekleme, haklı haksızı görme, sorumluluk alma, başkalarının haklarına saygılı olma, doğruyu yanlışı görme gibi değerleri öğrenmeye fırsat tanır.
Peki günümüzdeki çocuklar ne tür oyunlar oynuyorlar? Son yıllarda hızlı kentleşmenin sonucu olarak yabancılaşma, kötü ve art niyetli insanların artması, her gün medyada çıkan o korkunç haberlerle hemhal olmamız sonucu kaygılarımızın kurbanı olduk ve çocuklarımızı evlere hapsettik. Sınırlı zaman dilimlerinde bir yetişkin eşliğinde onların parklarda belki bir daha hiç göremeyecekleri çocuklarla oynamaları için zorladık. Baktık ki böyle olmuyor, doğru düzgün oynamıyor, ev hapsine devam ettik. Onu oyuncaklara, yiyecek ve giyeceklere boğduk ama onları yine de mutlu edemedik.
Önce televizyon ardından bilgisayar imdadımıza yetişti. Artık kumanda çocuğun elindeydi. İstediği kanalı, diziyi, çizgi filmi izliyor kimse sesini çıkaramıyordu. Çünkü anne, dışarı çıkarak çocuğunun peşinden koşmuyor, daha az yoruluyor, evi dağılmıyordu. Baba ise; sürekli ondan bir şey isteyen onu sorularıyla boğan çocuk gidince rahatça ayaklarını uzatıyor, mis gibi dinleniyordu. Ev sessizleşmiş, derin uykuya dalmıştı sanki. Rengi her geçen gün bir ton daha koyulaşıyordu. Ama ev halkı bundan bihaber hayatına devam ediyordu.
Peki ne olmuştu da her şey bu kadar körelmişti. Biz artık teknoloji çağında yaşıyor, tüm samimi duygularımızı bir bir yitiriyorduk. Peki ya çocuklarımız… Onlar bu dönemin “teknoloji yerlileri” bizler ise “teknoloji göçmenleri” olmuştuk.
Çocuklarımız artık etken değil, bilgisayar oyunlarıyla edilgen olmaya başladılar. Bununla birlikte var olan nice potansiyeller nice zekâlar daimi olarak körelip kayboldular… Çocuklar dışarı çıkıp oynamaktansa sanal âlemdeki oyunları tercih ettiler. Böylece enerji boşalması yaşamadıkları için hanelerinde minik bombalara dönüştüler.
Yazı yazmayı sevmez oldular, kitap okumaktan kaçındılar, türlü türlü bahanelerle ödevlerini ihmal ettiler. Soruları anlayamadılar, ya da dikkatsizlikten yanlış şıkları işaretlediler. Bu da başarısızlıkları beraberinde getirdi.
Bundan yıllar önce ne güzel oyunlarımız vardı… “Stop”, “Dokuztaş”, “Hımbıl”, “Birdirbir”, “Yakan Top”, “Çelik- Çomak”, “Uzun Eşek”, “Kutu Kutu Pense”, “Bezirgan Başı”, “Kurt Baba?”, “Yağ Satarım”, “Beş Taş”, “Mendil Kapmaca”, “Kabaklar Pişti mi?”, “Körebe”, “El Üstünde Kimin Eli Var?” gibi oyunların adlarını özellikle kentsel alanda yaşayan çocuklarımızın pek çoğu duymamıştır bile. Dönemin oyun araçları çakıl taşı, değnek, tahta parçaları, çivi, çam kozalağı, ayı (topaç), gazoz kapağı,  öküz kılından yapılmış top gibi nesnelerdi. Fazla oyuncağımız yoktu, misket, naylon top bile bazı çocuklar için lükstü, ama çocuklar mutluydu.
Günümüzde çocuk oyunlarını yaşatmak amacıyla belediyeler ve bazı kurumlar tarafından yapılan  “Geleneksel Çocuk Oyunları Şenlikleri” konunun önemini kavramak, geleneği yaşatmak ve yaymak açısından önemli gelişmelerdendir. (1)
Prof. Dr. Bekir Onur, Çocuk, Tarih ve Toplum isimli kitabında değişen ve tek tipleşen dünyadaki çocuğu “Günümüzde başarıya koşullanan ve zorlanan çocuğun oyunu da değişime uğramakta, serbest olmaktan çıkmakta, dört duvar arasına kapatılmaktadır; birlikte oynamanın yerini yalnız başına oynamak almaktadır.” (2) şeklinde açıklamış ve acele ettirilmiş, yetişkinleştirilmiş bir çocukluğun doğduğundan bahsetmiştir.
Öte yandan geleneksel çocuk oyunlarının malzemesiyle (tahta, taş, bez vb.) ticari bir meta olan oyuncak endüstrisinin meydana getirdiği oyuncaklar arasında çocuk sağlığı açısından ciddi sıkıntıların yaşandığı da bilinmektedir. Bu noktada, başta ailelere ve eğitimcilere, daha sonra da medyaya önemli bir iş düşmektedir. Çocuğun eskiden olduğu gibi dışarı çıkarak diğer akranlarıyla kaynaşması, bunu da oyunlar oynayarak yapması gerekmektedir.
Bu anlayışın gelişebilmesi ve yerleşebilmesi için yapılması gerekli olan bir başka şey de oyunun “gereksiz, boş iş” ön kabulünden kurtarılarak, “çocuğun doğal ihtiyacı” şeklinde düşünülmesi gerekliliğidir. Burada önemli olan nokta, okulların da çocuğa ulaşabilmesi, isteklerini karşılayabilmesidir. Çok uzun zamandan beri Amerika Birleşik Devletleri’nde “Bilye Turnuvaları”nın yapıldığı, oyun kurallarının bir kitapçık halinde bastırıldığı düşünüldüğünde, bizim okullarımızın da çelik-çomak, aşık, çember, sapan, tornet gibi oyunları zevkli bir yarışmaya dönüştürebilmesi son derece kolaydır.
Çocuk oyunları ve oyuncakları konusunda bilimsel anlamda da derlemelerin önüne geçerek kültürlerarası karşılaştırmalar yapılmalı, oyuncak müzelerinin sayısı artmalı, çocukların bu mekânlarda da eğlenmeleri, bilgi edinmeleri ve kendilerine özgü oyuncaklar üreterek eserlerini sergilemeleri sağlanmalıdır. (3)
Çocukluk yıllarının hakkı çocukluk, çocukça sevinçler ve oyunlardır. Unutulmamalıdır ki “oyun”, yeri başka bir unsurla doldurulamayacak bir ihtiyaçtır. Ve ilginçtir; hiçbir insan “oyun” ihtiyacını gidermeden hayatındaki bir sonraki evreye geçemez. Geceleri oyuncak bebekleriyle uyuyan hanımlar, hatıra niyetine odasının duvarında sergilediği tahta kılıcıyla geceleri gizlice oynayan beyler eksik yaşadıkları çocukluklarını tamamlamaya çalışmaktadırlar.
İnsanın sağlıklı, dengeli, mutlu, huzurlu bir birey olmasının yolu yaşadığı her yaşın hakkını vermesi ile mümkündür. Bugün çocukluklarını erteleyenler, yarın gençliklerini ve hatta olgunluk dönemini erteleyerek toplumun içerisinde her daim tedaviye muhtaç bir kitlenin parçası olmaya mahkûm olacaklardır.
Çocukken oynanan oyunlar, insanın psikolojik ve sosyal hayatının sigortasıdır. Her çocuk bir an önce büyümek, yetişkin olmak ister. Ama ister inanın ister inanmayın bir an önce yetişkin ve sağlıklı bir birey olabilmenin en hızlı yolu çocukken çocuk olabilmeyi başarmaktan geçer.
Kaynakça:
Sevim Aydos; Geleneksel Çocuk Oyunları ve Modernleşme
Prof. Dr. Bekir Onur; Çocuk Tarih ve Toplum
Prof. Dr. Öcal Oğuz; Türkiye’de 2004 Yılında Yaşayan Geleneksel Çocuk Oyunları
Yazar: Zuhal Güney, Psikolojik Danışman