Endişe ve paniğe bağlı sağlık sorunlarıyla başvuran hastalarda çok sık rastlanan bir özellik, mükemmeliyetçi olmalarıdır.

Mükemmel bir ev, mükemmel çocuklar, mükemmel bir iş, mükemmel bir beden, mükemmel sosyal ilişkiler, mükemmel okul notları; her şey mükemmel olmalıdır yaşamlarında…

Türk Dil Kurumu, ‘’mükemmel’’ sözcüğünün karşılığını şöyle veriyor:

''Kusursuz, tam, tamamlanmış, eksiksiz, olgunlaşmış, çok güzel, harikulade, şahane, yetkin.''

Demektir ki; mükemmellik peşinde koştuğumuzda, kendimizden, başkalarından ve yaşamdan sürekli kusursuzluk, olgunluk, şahanelik, eksiksizlik, yetkinlik ve harikuladelik bekleriz.

Burada önemli bir noktaya dikkatinizi çekerim:

İyi ve başarılı olmakla mükemmeliyetçilik aynı şey değildir ve öncelikle bu iki kavramı ayırt etmemiz gerekir.

• Kendi kendimizi aşmak ve yapabileceğimizin en iyisini yapmak için çaba sarf etmek, gerektiğinde bunun için mücadele etmek mükemmeliyetçilik değildir!

• Başka herkesten daha üstün, daha iyi, tamamen hatasız ve kusursuz olmak için çırpınmak ise, mükemmeliyetçiliktir.

Mükemmeliyetçi olduğumuzda:

• Başarılarımızı yeterli bulmayız.

• Kendimizi hep başkalarıyla karşılaştırırız.

• Kendimizin ve başkalarının hata yapmasına izin vermez, suçluluk duyar ve suçlarız.

• Her şeyi sürekli kontrol altında tutmaya çalışırız.

• Yalnızca sonuca odaklanıp, süreci endişeyle geçirir, yaptığımız hiçbir şeyden mutlu olmayız.

Sağlıksız inanç kalıpları taşırız; örneğin:

• Sevilebilmek ve değer görebilmek için asla hata yapmamalıyım!

• İyi yapmayacaksam o işi hiç yapmam!

• Hata yapmak benim için ölümden beterdir.

• Zayıflıklarımın fark edilmesi, benim için çok utanç vericidir!

• Bir şey ya hep ya da hiçtir; ortası olmaz!

• Başkalarını memnun edebilmek için sürekli mükemmel olmak zorundayım! gibi...

Zamanla mükemmellik beklentimiz, yaşamdan tat almayı imkânsız kılan bir memnuniyetsizliğe sürükler bizi!

Çünkü yaptığımız hiçbir şey, elde ettiğimiz hiçbir başarı, hiçbir insan ya da ilişki, mükemmellik beklentimizi karşılayamaz; hedeflerimiz giderek daha ulaşılmaz hale gelir!

Kendimizi başkalarının dış görünüşü, eğitimi, sosyal ilişkileri, mesleği, aile yapısı ile karşılaştıracağımızdan, içimiz kıskançlık ve hasetle dolar.

Yaşadığımız olumsuzlukları büyütür, güzellikleri göremez hale geliriz!

Mükemmelliğin ölçütü başkaları olduğundan, kendimizi kabullenmemiz, sahip olduklarımız için şükran duymamız zorlaşır!

Bu konuda bir başka önemli gerçek daha vardır bilmemiz gereken:

Çoğu kez mükemmellik takıntısı, özgüvensizlikle yakından ilgilidir.

Kendimizi yetersiz ve değersiz hissettiğimiz için, ancak herkesten daha iyi olduğumuz gün değerli birisi olacağımıza, kendimizi sevebileceğimize, takdir edeceğimize, saygı duyacağımıza inanırız!

O büyük gün, bir türlü gelmek bilmez!

Hem standartlarımız gerçek dışıdır hem de derinde yatan özgüvensizliğimiz bizi hareket etmekten alıkoyar.

Mükemmel olamayacağımız, mükemmel yapamayacağımız kaygısıyla detaylarda boğulur, yapabileceğimiz şeyleri durmadan erteler, hiç bir şey yapmayız!

Bazen ertelenen, topyekûn hayatın kendisi olur!

Tüm bunlar kaygı, utanç, yetersizlik ve suçluluk duyguları yaratarak ruhumuzu hırpalar, bizi strese sokar, endişeye, depresyona ve çeşitli fiziksel rahatsızlıklara sürükler.

İyileşebilmemiz için, mükemmeliyetçiliğimiz ve ardında yatan özgüvensizliğimizle yüzleşmemiz, kendimizi değiştirmemiz zorunludur!