Albert Einstein, Audrey Hepburn, Mahatma Gandi, Mark Zuckerberg ve Bill Gates’i aynı şemsiyenin altında toplayabilen bir özelliktir, içe dönüklük.

Dışa dönük insanlar tarafından sıklıkla, utangaç, depresif, asosyal olmakla suçlanan, hatta bazen kendilerini bile öyle sanan içe dönükler, gerçekten öyle midir?

Hangi özelliklere sahiplerdir?

Siz, bir içe dönük olabilir misiniz?

Tüm bu sorularını yanıtlarını, yazımda bulacaksınız!

İçe dönüklük, herkeste aynı şekilde ortaya çıkan, taşa kazınmış bir özellik değildir.

Her şey gibi, kişilikler de, yelpaze şeklinde bir dağılım gösterir.

Yelpazenin bir yanı dışa, diğeri ise içe dönük kişilik olarak kabul edilecek olursa, kimimiz dışa dönüklüğe daha yakınken, kimimiz daha içe dönüktür.

İçe dönüklük düzeyimiz ne olursa olsun, bazı kişilik özelliklerimiz ortaktır:

• İç dünyamızı tanımak bizim için çok önemli olduğundan, her an ruhumuzun nabzını tutar gibiyizdir. İçe dönük insanlar, dış dünyadan çok iç dünyalarına odaklıdır.

• Kalabalıklar bizi yorar. Dışa dönük dostlarımız canlanıp enerji depolarken, bizler böylesi ortamlardan sonra, bir süre yalnız kalıp enerjimizi toplamaya ihtiyaç duyarız.

• Çoğumuz düşünceli ve duyarlıyızdır. Başkalarının açıkça ifade etmedikleri düşünce ve duygularını okumakta zorlanmayız.

• Detaylara önem veririz.

• Duygularımızı ve özel yaşamımızı teşhir etmek bizi rahatsız eder.

• Gözlemciyizdir. Konuşma yerine, okuma ve gözlem yoluyla öğrenmeyi tercih ederiz.

• Yalnızlığı severiz. Kendi başımıza kalıp kitap okumak, müzik dinlemek, düşünmek, doğada yürüyüş yapmak bizi mutlu eder. Elbette başka insanlarla birlikte olmaktan keyif aldığımız zamanlar da olur ama yalnızlık bizi korkutmaz.

• Az sayıda yakın arkadaşımız vardır. Bu durum, insanları sevmediğimiz anlamına gelmez. Çok sayıda ve yüzeysel arkadaşlık yerine, az sayıda derin dostluklar ararız. Dostlarımız değerli ve dostluklarımız çoğu kez ömürlük olur.

• Yeni ve yabancı ortamlarda başlangıçta sessiz kalırız. Bu süreç, bizim hassas iç dengelerimizi kurabilmemiz açısından çok önemlidir ve sessizliğimiz her zaman bir utangaçlık işareti değildir.

• Düşünmeden konuşmaz, konuşurken sözcüklerimizi dikkatli seçer ve tasarruflu kullanırız. Gereksiz sohbetler, tanımadığımız insanlarla ayaküstü muhabbetler pek bize göre değildir. Bunların zaman kaybı olduğunu düşünürüz.

• Aşırı gürültülü ve yoğun eğlenceler, aktiviteler, dengemizi bozabilir. Dikkatimiz dağılır ve bunalırız. Dışa dönükleri coşturabilecek böylesi ortamlara katılmaktan, olabildiğince kaçınırız.

• Başkalarına güvenmemiz zaman alır. Ama güven duyduğumuz insanların yanında, dünyanın en eğlenceli, komik ve rahat insanları haline gelebiliriz.

• Aşırı rekabetçi, çatışmacı, çok sayıda insanla yoğun sosyal ilişki gerektiren işler pek bize göre değildir. Derin düşünce ve duyarlılık, yaratıcılık gerektiren, yalnız ya da küçük gruplar içinde yapılan işlerde ise mutlu ve başarılı oluruz.

Araştırmalar, her üç dışa dönük bireye karşı bir içe dönük birey olduğunu söylüyor. Yani azınlıktayız!

Eğer yelpazenin içe dönüklük tarafına çok yakınsak ve bu durumdan şikâyetçiysek, kendi başımıza ya da destek alarak elbette daha dışa dönük özellikler geliştirebiliriz.

Ama çoğumuz halimizden memnunuz.

Niye memnun olmayalım ki?

Einstein, Bill Gates ve Gandi ile aynı gruptanız ;)