Etrafınıza bir bakın!
Mükemmel olmaktan uzak, sayısız şey göreceksiniz!
Masanızın üzerindeki dağınıklık, kirlenmiş giysileriniz, kördüğüm trafik, halıdaki lekeler, yarısını okuyup öylece bir kenara bıraktığınız kitaplar, eskiyen eşyalarınız, artık eskisi gibi sık sık aramayan sevgiliniz, sizin ya da yakınlarınızın hastalıkları, kayıplar, şakaklarınızda beliren beyazlar ve gözlerinizi çevreleyen çizgiler…
Tüm bunlar, birer kusur gibi görünür gözümüze...
Kusur, ideal olandan uzaklaşmak demektir.
Ve kusur her yerdedir; ayrılmaz bir parçasıdır yaşamın!
Çünkü yaşamda her şey değişir; eski formunu kaybeder!
Zamana direnmek imkânsızdır!
Oysa bizler değişimi kabullenmek istemeyiz; ret ya da inkâr ederiz!
Eşyalarımız hiç eskimemeli, bozulmamalı, ne biz ne de yakınlarımız hiç yaşlanmamalı, hastalanmamalı ve ölmemelidirler!
Değişimi kabullenememe ve inkâr; endişeyi, yargılamayı, öfkeyi, düş kırıklığını, ‘’kötü şeyler hep benim başıma geliyor!’’ diyen kurban bilincini, matem ve utancı da getirir beraberinde!
Kısır bir endişe, öfke ve üzüntü sarmalına gireriz.
Kendimiz ve çevremizle ilişkilerimiz bozulur; huzursuzluk ve mutsuzluğumuz artar…
Ve sonunda, sağlığımız bile bu durumdan olumsuz etkilenir…
Oysa bilimsel araştırmalar, değişim karşısında sakin kalabilmeyi başaran insanlarda stresin azaldığını, odaklanmanın arttığını, endişe ve depresyona çok daha az rastlandığını gösteriyor.
Değiştirilemeyecek gerçekler karşısında, akıntıya karşı nefes nefese yüzmeye çalışırken boğulup gitmek yerine, yaşamla beraber akmayı öğrenmek gerekiyor!
Elbette yapılabilecek her şeyi yapmak!
Ama...
Mükemmel diye bir şey olmadığının farkına varmak…
Kusurun içindeki güzelliği ve yaratıcılığı görmek…
En şahane yüzün kırışacağını, en düzgün yapılmış yatağın bozulacağını, en sağlıklı bedenin hastalanacağını, en derin ilişkinin bir gün biteceğini, en keyifli tatilin sona ereceğini, en uzun ömrün bile sonsuz olamayacağını anlamak…
Güzelken güzelliğin, değişirken değişimin içindeki olağanüstülüğü keşfetmek…
Anlattıklarıma ışık tutması için, sizleri bir Japon felsefesiyle tanıştırmak isterim:
Wabi-Sabi.
Wabi sözcüğü Japonca' da, sade bir zarafet ve ruhani bir var oluş anlamına gelir.
Sabi ise, kaçınılmaz değişimin sonucu ortaya çıkan kusurların güzelliği demektir.
Bu iki sözcük bir araya geldiğinde, kusurlu ve alışılmadık bir güzellik tanımlar.
Wabi-Sabi bizleri, yaşamın geçiciliğini ve kusurluluğunu fark etmeye davet eder.
Kontrolsüz bir öfke ya da üzüntü yerine, değişimi sakin bir kalple kabullenip yaşamın kusurlarında saklanmış olan güzelliği keşfetmeye çağırır.
Sadelik ve alçak gönüllülükle…
Wabi-Sabi, gözümüzün önünde duran bir gerçeğe işaret eder:
Yaşamda her şey hareket halindedir ve hiçbir şey tamamlanmış değildir!
Bir akıştır yaşam…
Erdemin yolu; ruhu eğiterek, bu akışı sakince gözleyebilmekten geçer.
Yaşam sanatında ustalaşmak da zaten, bu değil midir?