Aşk, büyülü bir sözcüktür.

En yoğun heyecanları, en coşkun mutlulukları, en derin acıları, en büyük özlemleri, en yakıcı pişmanlıkları barındırır içinde.

Filmlerden, şarkılardan, yaşamdan aşkı çıkartsanız, geriye ne kalır?

Aşk bin yıllardır insan yaşamında çok önemli bir yere sahiptir elbette ama modern çağda öylesine idealize edilmiştir ki; artık aşktan beklentimiz çok yüksektir.

Onu bulduğumuzda tüm acılarımızın dineceğine, her tür zorluğun üstesinden gelebileceğimize, sonsuz mutluluk denizlerinde yüzeceğimize inanırız.

Bu beklentiyle girdiğimiz ilişkilerinse ne yazık ki çoğu hüsranla sonuçlanır ve giderek aşka olan inancımızı kaybederiz!

Kimimiz hayata küser, kimimizse her şeye rağmen arayışlarını sürdürür.

Zamanın çok hızlandığı günümüz dünyasında gözden kaçırdığımız şey, aşkın yalnızca bir kalp çarpıntısı ve karşı konulamaz türden bir özlem ve arzudan ibaret olmadığıdır.

Aşk tek başına yetmez!

Aşk, karşılıklı olarak:

Saygı gerektirir.

Alçak gönüllülük gerektirir.

Sorumluluk gerektirir.

Özveri gerektirir.

Bu unsurlardan birisi dahi eksik olduğunda, ilişki zamanla bir kibir yarışına, bir güç savaşına, kayıtsızlık ve sorumsuzluğun yol açtığı berbat bir kaosa dönüşür.

Çoğumuzun kafasında bir hesap hatası vardır:

''Aşk = Uyum'' diye bir formül yoktur gerçek yaşamda.

Âşık olduğumuz her insan, bizim için doğru yol arkadaşı değildir.

Bize iyi davranmayan, değerlerimize, beklentilerimize saygı göstermeyen, kendimizi kötü hissettiren, zorla değiştirmeye çalışan, kandıran, aldatan, aşağı çeken, başıboş ve sorumsuz birisine âşık olabiliriz.

Ama aşk tütsüsünün dumanı zamanla azalır!

Aklımız başımıza gelir ve şaşırır, sonra da sorunun kaynağını bulmaya çalışırız.

Göremediğimiz şey, sorunun kaynağının ilişkinin içinde değil, öncesinde olduğudur.

Yalnızca kalbimizin sesini dinleyip de aşkın sandalına atlarken, aklımızın sesini kısmamızdadır sorun!

Kaşımızdaki insanın öncelikle kendisine nasıl davrandığını, saygısı ve hoşgörüsü olup olmadığını, yakınlarıyla ilişkilerini, yaşam amacını ve dünya görüşünü değerlendirmeyi umursamamışızdır büyük olasılıkla!

Şimdi bu umursamazlığın bedelini ödeme zamanıdır.

Çoğumuz aşktan, olmayacak bir başka beklentiye girer; ilişki sorunlarımızı çözmesini bekleriz ondan.

Maalesef aşk, tek başına sorunlarımızı da çözemez.

O, henüz çok tazeyken ya da zamanla bağımlılığa dönüştüğünde, büyük çatışmalardan sonra bizi bir araya yeniden ve yeniden getirebilir ve her seferinde yalancı bir balayı yaşatabilir.

Ama bu durum, sorunlarımızın çözüldüğü anlamına gelmez.

Hiçbir şey değişmemiştir çünkü!

Aksine sorunların ağırlığı ve derinliği artmıştır zamanla.

Çok kötü kopuşlar kapıdadır.

Ve geride ziyan olmuş yılların enkazı kalır!

Aşk, kendini tümden feda ederek de yaşanmaz!

Gerçek aşkta karşılıklı ve dengeli özveri vardır.

İlişki bir tarafın kendisini feda etmesiyle ayakta kalıyorsa, bu durumda sağlıklı bir aşktan söz edilemez.

Feda edenin ruhu ölür, o içi boşalmış bir kabuktur artık!

İlişkinizde sorunlar varsa, bu yazının ışığında bir düşünün!

Eksik olan ne? Yanlışlık nerede? Ve bunlar düzeltilebilir mi?

Aşk elbette muhteşem bir duygudur!

Ama unutmayın!

O, tek başına yetmez!