Akdeniz’in gözde şehri olan Mersin’in tarihi, M.Ö. 6300′lü yıllara dayanmaktadır. Mersin’in tarihinin bu derece eski dönemlere kadar uzanmasının kanıtı kuzey kısmında bulunan Yumuktepe Höyüğü’nde gerçekleştirilen kazı çalışmalarından elde edilmiştir. Yumruktepe’de yapılan kazı çalışmaları sonucunda birbirinden değişik katmanlar çıkarılmıştır. Yumruktepe’de gerçekleştirilen kazı çalışmaları sonucunda elde edilen en yeni katmanın Selçuklu dönemine ait olduğu bilinmektedir. Bu kazı çalışmalarından elde edilen kalıntı ve eserler Mersin Müzesi ile, Adana Arkeoloji Müzesi’nde korunmaktadır. Dileyen kişiler burada onları görebilirler.

Mersin’in gözde şehir olması ise 19. yüzyıldan bu yanadır. Mersin, 19. yüzyıl başlarında köydü. Bu köyde, Türkmenistan’dan ülkemize yerleşen Türkmen’ler yaşıyordu. Mersin adının tarihçesi ise yine Türkmen’lere dayanır.

Mersin’e göç edenler yalnızca Türkmen’ler değildi. Kapadokya’dan gelen Rumlarda burada hayat sürmüştür. Nufüsu yükselten de Rumlardır. 1850′li yıllardaki Mersin nüfusu şu şekildeydi; 5250 ortadoks Rum, 1600 de Müslümandan oluşuyordu.

Mersin’in ilk ve en önemli gelişmesi; Amerika’da çıkan iç savaş esnasında gerçekleşen pamuk azlığının, Çukurova’dan gelecek pamuk ile giderilmesi fikri ve 1866 senesinde gerçekleştirilen demir yolu yapımı ile, Mersin’in, başka illere demir yolu ile ulaşım sağlamasıdır. Mersin, çok geçmeden gerçekleştirdiği bu gelişmeler sayesinde, bir ticaret şehri olmuştur. Çukurova’dan gelen tarım ürünlerinin ticareti ve ihracatı yapılmıştır.

Mersin’in, şimdilerde büyük şehir olarak adlandırılmasının sebeplerinden biri günümüzden Mersin’de, azınlık şeklinde hayat süren Hristiyan Levantenlerdir. Mersin’de Levantenlerin iki tane katedrali mevcuttur. Mersin’de bulunan Levanten katedralleri; Latin – İtalyan Katedrali ve Arap – Ortadoks Katedralidir. Buna rağmen birde Rum kilisesi de inşa etme fikri vardır. Yani mersin hoşgörü şehridir.