Aristotales arkadaşlığı üçe ayırır:
– Zevk için arkadaşlık
– Fayda için arkadaşlık
– Erdem için arkadaşlık
Ve sadece erdemli kişilerin gerçek anlamda arkadaş olabileceğini söyler. Keyifli anları paylaşmanın ya da bir menfaati olduğu için bir arada olmanın tesadüfi olduğunu belirtir. Bu arkadaşlıklar bir tarafın artık zevk vermemesi veya faydalı olmaması durumunda kolayca bozulabilir. Bahane bulması kolaydır. Araya mesafe girmiştir, işler çok yoğundur, o kişi eskiden böyle değildir ve çok değişmiştir vs. Bir şekilde yollar ayrılır.
Hiçbir şekilde yıpratılamayan, iki tarafın da birbirine kırılmadığı, diğeri için en iyisini dilediği ve elinden gelen herşeyi yaptığı arkadaşlıklar da vardır. Dost deriz böylelerine… Aristotales’e göre sadece erdemli insanlar gerçek anlamda dost olabilirler. Dolayısıyla gerçek bir dostluk kurabilmek için, kişinin önce kendisini yetiştirmiş olması gerekir. Böylece iki taraf da birbirinin, dostluklarının değerini bilebilir, hakkını verebilir.
Şükür çevrem hiç boş kalmıyor. Kimileri sadece bir şey istemek için arıyor. Kimileri nasıl olduğumu öğrenmek, halimi, hatırımı sormak için. Ancak işlerimle ilgili o kadar yoğunum ki; her talebi karşılamakta, zaman ayırmakta zorluk çekmeye başladım. Belki yaşın da ilerlemesiyle, insan bu konularla ilgili daha fazla düşünmeye, sorgulamaya başlıyor. Yaşamımı nasıl geçireceğim? Verimli olabilmek için zamanımı hangi işlere ayırmalıyım? Kimlerle olmalıyım? Sona geldiğimde, iç huzuruyla ”iyi ki yaşadım” demek için, bugün hangi kararları vermeli, hayatımda neleri değiştirmeliyim? gibi soruları kendi kendime soruyorum.
Elbette ki kimse hayatını bile bile harcamaz. O an için doğru olduğunu düşündüğünü yapar. Kullanılmak ve en zor zamanlarında yalnız bırakılmaktan kimse hoşlanmaz. Yukarıdaki üç seçenek arasında, erdemli bir arkadaşı kim istemez? Ancak bunun yolu tesadüflerden geçmiyormuş işte. Kişinin kendisini kime dönüştürdüğü, erdemli bir dost, gerçek bir insan olmayı başarıp, başaramamasıyla ilgiliymiş. Çevremizdeki herkes de bize birer aynaymış. Zevk düşkünü ve menfaatçileri mi çekiyoruz, demek ki biz de öyleymişiz, ya da seçici olmayı daha öğrenememişiz. Erdemliler, bizleri yakınlarına mı alıyor; demek ki bizde bir cevher görmüşler.
Aslında her şey kim olduğumuzla ilgili… Oysa o kadar çok kişi uğradığı haksızlıklardan, değerlerinin nasıl da bilinmediğinden, yediği kazıklardan bahsediyor ki. ”Çok iyi olmuş. Tüm yaşadıkların sana hayatı öğretmiş. Sana böyle davranmayanın değerini iyi bilirsin artık” demiyorum, genelde. Bakalım dikkatini sürekli diğerlerine çevirmek yerine, kendi üzerinde çalışmaya başlayacak mı diye merak ediyor ve işi zamana bırakıyorum…