Süslü sıcak ‘Çini Soba’
Rahlesi başında mırıldanan ak sakallı dede, tülbendine oya işleyen bir hanım nine, iki de bir odun getiren sadık dadı, etrafında kıvrılıp sıcağın tadını çıkaran tekir kedi ve üşüyen ellerini ısıtmaya çalışan küçük efendi. Üzerinde ıslık ıslık inildeyen bakır demlik ve etrafa yayılan ıhlamur, tarçın ve zencefil kokusu. Sonra dolu dolu hatıralar.
alıntı
Evet her eşyanın bir hikayesi var, çini sobaların da... Geçmişte padişahların, paşaların, nazırların yalılarını, konaklarını ısıtan çini sobalar, artık antikacıların vitrinlerini süslüyor. Doğalgazın kaloriferin alabildiğine yaygınlaştığı şu günlerde sobaların çok şansı yok. Lakin çini sobalar öyle mi ya. Onlar zarif süslemeleri, çarpıcı renkleriyle ve asil duruşları ile hâlâ göz kamaştırıyorlar. Dile kolay en genci 100 yılı devirmiş, kimbilir nelere şahit olmuşlar.
Çini Sobalar Dili olsa da konuşsa
Genellikle Alman ve Fransız yapımı olan çini sobalar, Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde konaklara konuk oldular. Ancak şimdilerde ne köşk keşane kaldı ne yalılı, saraylı. Çini sobalar eskicileri hurdacıları dolanıp tarihi Horhor Çarşısı’na demir attı.
İsmail Uçaroğlu çini sobalar'ın arasında doğup büyüyen, onları derleyip toparlayan elden geçirip müşteri arayan bir antikacı. Horhor pasajında çok dükkan var ama dantel gibi işlemeleri ile göz alan vitrin dikkatimizi çekiyor. İçeri girince tarihin kesif kokusu burnumuza çarpıyor. Sanki insana geçmişten birşeyler fısıldıyor. Hiçbiri yanmıyor ama adeta insanın içini ısıtıyor. İrili ufaklı onlarca çini soba sanki podyuma çıkmış boy gösteriyor..
Sobalarla dost olmak
Dükkanın sahibi İsmail Uçaroğlu için çini soba işi bir tutku olmuş. Bu alanı niye seçtiniz diye sormaya gerek yok zaten kendini içinde bulmuş. Yıllar evvel babası, Kuledibi’nde başlamış işe. Getir götür derken çocuk yaşta dükkana takılmış, takılış o takılış... Sobaların içinde büyümüş, ufak tefeklerinden kale kapısı gibi olanlarına kadar yüzlerce sobayla tanışmış. Kimilerinin acıklı, ibretli, mânidar hikayelerini dinlemiş, kimisi hakkında tek satır mâlumat bulamamış. Ama hepsiyle ahbap olmuş, aralarında adı konmayan bir dostluk başlamış.
Maksat dekor olsun
Bildiğiniz gibi salonlar sarayların ve konakların imajıdır. Sobalar da salonların imajı... Burada ev sahibinin kişiliği ve zevki ön plana çıkar. Elbette bir paşa baba kahverengi, gri gibi ağır vakur renklere takılırken, kısmet bekleyen bir genç kız allı morlu sobalara bakar. Eğer maksat sadece ısınmak olsa alelâde bir sacdan kıvrılan çingene sobası fazlasını yapar. Evet, çini sobalar elbette ısınmada kullanılır ama şekli, rengi ve motifleri ile sahibinin (ya da sahibesinin) zevkini fısıldar. Kışın sobalık, yazın bibloluk yapar. Bu yüzden kibar bir maşa edinir, altına aynı zarafette bir küllük yakıştırırlar.
Koyu Kahve
Mektup yazmak, kitap okumak, dergi karıştırmak için sakin bir yer. Fonda rahatsız etmeyen uyumlu bir müzik. Sabah erken dışarıda bir masada oturduğunuzda yazlıktaki bir pansiyonun balkonunda oturuyormuş hissine kapılmanız da mümkün.
Mekán, yüz yaşından yaşlı eski bir Beyoğlu apartmanı olan, Apelyan Apartmanı'nın giriş katında karşımıza çıkıyor. Kahvenin tam karşısında eski, uzun mu uzun, yüksek mi yüksek bir duvar uzanıyor. Galatasaray Lisesi'nin arka bahçesinin duvarı. Kimi yerleri yeşillikli ve çiçekli, göğe doğru uzanan bir duvar. Mekán üç dar yol ağzında yer alıyor. Kahvenin dışarıya konmuş küçük kare ahşap masalarına oturduğunuzda, beyaz çiçekli iki küçük papatya ağacı karşılıyor sizi. Kahvenin hem İstiklal Caddesi'nin bu kadar yakınında yer alması hem de olabildiğince sakin ve gürültüsüz bir mekán olması önemli özelliklerinden biri.
Çini soba keyfi
Ayak üstü bir şeyler atıştırmanız mümkün olan Koyu Kahve; işletmecisi Deniz Hanım'ın açıklaması ile 'Fransız brasserie' tarzı bir yer. Krep, salata, elmalı pay, vişneli turta... yiyeceklerden bazıları.
Çalınan müzik genellikle caz ağırlıklı. Örnekleri şöyle sayabiliriz: Brooklyn Ensemble, Wax Poetic, Earl Gulck, Vital Force, Dianne Reeves... Gürol Ağırbaş, Yansımalar, Şenol-Filiz-Birol Yaylısı...
Kapının kalın ahşabına gömülmüş, ışığı süzen dört kalın kare cam, girişi süslüyor.
İçeri girer girmez sizi en azından seksen yaşında bir çini soba karşılıyor. Eğer yağmur yağıyor ve de hava serinse 'soba sıcaklığı' ile ısınıyorsunuz. Etrafta hákim renk maun. İçerde 10 adet koyu kahverengi, tahta, kare masa bulunuyor. Bazıları yanyana duvar ve pencere dibine yerleştirilmiş. Duvar kenarlarında ayrıca ahşaptan sedir tipinde oturma yerleri mevcut. Özenle hazırlanmış bu iç dekoru işletmenin sahibi Deniz Obuz'un kardeşi Sema Obuz hazırlamış. Karşılıklı iki duvara, arkadan ışıklandırılmış 'manalı gülümseyip bakan' etkileyici iki kadın yüzü resmedilmiş.
Huzur arayanlara
Çini soba'yı seyretmek bile ayrı bir keyif. Çini soba'nın sağında koyu renk bir bez üzerinde çeşitli kumaş cepler yer alıyor. Bu ceplerde İngilizce sanat dergilerinden ülkemizde yayımlanan günlük gazete ve dergilere çeşitli yayınları bulmak mümkün. Sağdaki pencereden rüzgárda kımıldayan ağaçların dallarını seyretmek mümkün. Ağaçlar incir, çam, salkım söğüt, erik. Ayrıca pencere kenarlarında yer alan, bakışımızı süsleyen sardunyaları da unutmamak gerek. Tavan kırmızı tuğlalardan oluşmuş. Tuğlaların aralarındaki demir atkılar da mekána doğal bir eskilik, esrarengiz bir mahzen havası veriyor. Aydınlatma ustaca gizlenmiş, loş bir ışıkla oluşuyor. Siz farkına varmadan ışık sizi içine alıyor. Mektup yazmak, kitap okumak için ideal bir yer. Sabah erken dışarıda bir masada oturduğunuzda yazlıktaki bir pansiyonun balkonunda oturuyormuş hissine kapılmanız da mümkün.