Küreselleşme Nedir?Küreselleşme bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler ile ekonomik ve siyasal faktörlerle yakından ilgili bir olgudur. Bir olgu olarak özellikle son iki yüzyılı belirleyen bir sürece atıfta bulunan küreselleşme giderek artan bir biçimde tek bir dünya içinde yaşadığımız, öyle ki bireylerin, grupların ve ulusların birbirine bağımlı hâle geldiği olgusuna göndermede bulunmaktadır ve çoğunlukla üretim ve ticaretin ulusal sınırları aşan bir düzeye erişmesinden dolayı ekonomik bir olgu olarak betimlenmektedir. Fakat ekonomik güçler küreselleşmenin ayrılmaz bir parçası olsa da yalnızca bunların küreselleşmeyi ortaya çıkardığını ileri sürmek yanlış olacaktır. Küreselleşme siyasal, toplumsal, kültürel ve ekonomik etkenlerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkmış ve dünya ölçeğinde insanlar arası ilişkilerin etkileşim hızını ve kapsamını artıran bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler tarafından yönlendirilmiştir.
Bilgi ve İletişim Teknolojilerindeki Gelişmeler Küreselleşmeye Nasıl Katkıda Bulunuyor?
Küresel iletişim, teknoloji ile dünyanın telekomünikasyon altyapısındaki bir dizi önemli ilerleme ile kolaylaşmıştır. İkinci Dünya Savaşı’nı izleyen yıllarda, telekomünikasyondaki gelişmeler kapsam ve yoğunluk bakımından ciddi bir dönüşüm gerçekleştirmiştir. Bu gelişmeler sayesinde zamanın ve mekânın yakınlaşmasını sağlamıştır: Gezegenin iki karşı ucunda yaşayan iki kişi, yalnızca gerçek zamanda bir konuşma yapmakla kalmaz, ayrıca uydu teknolojisi yardımıyla birbirine belgeler de gönderebilir. İnternet ve cep telefonlarının yaygın kullanımı, küreselleşme süreçlerini derinleştirmekte ve hızlandırmaktadır. Artan bir biçimde, daha önceleri ya yalıtılmış olan ya da geleneksel iletişimlere erişimi kısıtlı olan yerlerde yaşayan daha fazla sayıda insan bu teknolojilerin kullanımıyla birbirine bağlantılı hale gelmektedir. Her gün küresel medya, haberleri, görüntüleri ve bilgiyi insanların evlerine getirmekte, onları doğrudan ve sürekli olarak dış dünyaya bağlamaktadır. Binlerce olay, insanların düşünce biçimlerini ve vizyonlarını ulus-devlet düzeyini aşan küresel bir sahneye yöneltmelerine yol açan bir sonuç doğurmuştur. Bireyler artık öteki insanlarla olan karşılıklı bağımlılıklarının daha fazla farkındalar, geçmiştekine kıyasla da kendilerini daha fazla küresel sorun ve süreçlerle özdeşleştirmiş görmektedirler. Dünyayı küresel bakış açısıyla değerlendirme gereğinin önemli nedenlerinden biri insanların küresel bir topluluğun üyeleri olarak toplumsal sorumluluğun ulusal sınırlarda durmadığını, bu sınırların ötesine geçtiğini giderek daha fazla anlamaya başlamalarıdır. Örneğin, yakın yıllarda Şili ve Endonezya’daki depremler, Pakistan ve Bangladeş’deki sel baskınları, Afrika'daki kıtlıklar ile Orta Amerika'daki kasırgalar, küresel yardımı harekete geçiren konular olmuştur. (Anthony Giddens, Sosyoloji, s. 84-88, Düzenlenmiştir.)
Küresel Bir Ekonomi Nasıl İşler?
Küreselleşme yönlendiren önemli faktörlerden biri dünya ekonomisinin bütünleşmesidir. Daha önceki dönemlere karşıt olarak küresel ekonominin temeli artık birincil olarak tarım ya da sanayi değildir. Bunun yerine, küresel ekonomide bilgisayar yazılımı, medya ve eğlence ürünleri ile İnternete dayalı hizmetler gibi sanal etkinliklerin
giderek egemenliği artmaktadır. Bilgi toplumunun ortaya çıkışı, teknolojiden anlayan ve bilgi işlem, eğlence sektörün ve telekomünikasyondaki yeni gelişmeleri kendi gündelik yaşamlarıyla bütünleştirmeye istekli geniş bir tüketici kitlesini ve bir tür tüketim toplumunu yaratmıştır. Küresel ekonominin kendi işlemleri, bilgi çağında ortaya çıkan değişmeleri yansıtmaktadır. Artık, ekonominin pek çok yönü bugün, ulusal sınırlarda durmayan, onları aşan ağlar yoluyla işlemektedir. Küreselleşen koşullarda rekabet gücüne sahip olmak için iş dünyası ve şirketler kendilerini, daha esnek ve daha az hiyerarşik bir yapıya sahip olacak biçimde yeniden yapılandırdılar. Üretim pratiklerini ve örgütsel kalıplarını daha esnek hâle getirdiler. Buna bağlı olarak şirketlerin başka firmalarla ortaklık düzenlemeleri yaygınlaşmış ve hızla değişen küresel piyasada iş yapabilmeleri için dünya çapındaki dağıtım ağlarına katılmaları zorunlu hâle gelmiştir. Bunun sonucunda da ulus ötesi şirketler ortaya çıkmıştır. Küreselleşmeyi yönlendiren pek çok ekonomik etken arasında, ulus ötesi şirketlerin rolü özellikle önemlidir. Ulus ötesi şirketler birden fazla ülkede mal üreten ya da hizmet pazarlayan şirketlerdir. Bu şirketler, ülke dışında bir ya da iki fabrikası olan görece küçük şirketler olabileceği gibi işlemleri bütün dünyayı kaplayan dev uluslararası girişimler niteliğinde de olabilir. En büyük ulus ötesi şirketlerin bazıları bütün dünyaca bilinir. Ulus ötesi şirketlerin ulusal bir üssü olduğu durumda bile bunlar küresel piyasaların ve küresel kârların peşine düşerler. Ulus ötesi şirketler ekonomik küreselleşmenin kalbinde yer alırlar. Bu şirketler bütün dünyadaki ticaretin üçte ikisinden sorumludur; dünya üzerinde yeni teknolojilerin yayılmasına aracılık ederler ve uluslararası finansal piyasalardaki büyük oyunculardır. Dünyanın önde gelen ulus ötesi şirketleri ekonomik bakımdan dünyadaki ülkelerin çoğundan daha büyüktür. "Elektronik ekonomi"olgusu, ekonomik küreselleşmenin altında yatan bir başka etkendir. Bankalar, şirketler, fon yöneticileri ve bireysel yatırımcılar, bir fareyi tıklayarak fonlarını uluslararası düzeyde hareket ettirebilirler. Ancak “elektronik para"nın anlık olarak yer değiştirme yeteneği büyük riskleri de beraberinde getirmiştir. Büyük miktarlarda sermaye aktarımı uluslararası finansal krizleri tetikleyerek ekonomileri istikrarsızlaştırabilir. (Anthony Giddens, Sosyoloji, s. 88-91, Düzenlenmiştir.)
Küreselleşen Dünyada Siyasal Değişimler
Çağdaş küreselleşmenin ardındaki üçüncü itici güç, siyasal değişmeyle ilgilidir. Bunun birkaç yönü bulunmaktadır. İlki, Doğu Avrupa’da 1989'da bir dizi çarpıcı devrim sırasında gerçekleşen ve 1991'de Sovyetler Birliği’ nin kendi yıkılışıyla doruğa çıkan eski Sovyet bloğundaki Rusya, Ukrayna, Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti, Baltık devletleri, Kafkasya ve Doğu Asya devletlerinin Batı tipi siyasal ve ekonomik sistemlere doğru ilerlemesidir.. Bu ülkeler artık küresel topluluktan yalıtılmış değil onunla bütünleşmiş hâle gelmişlerdir. Küreselleşmenin yoğunlaşmasına yol açan ikinci bir önemli siyasal etken, uluslararası ve bölgesel hükûmetler mekanizmalarının gelişimidir. Birleşmiş Milletler ile Avrupa Birliği, ulus-devletleri ortak bir siyasal forum içinde bir araya getiren en önde gelen iki örnektir. Birleşmiş Milletler tek tek ulus-devletlerin birliği olarak bu işlevi yerine getirirken Avrupa Birliği, üye ülkelerin ulusal egemenliklerinin bir ölçüde vazgeçildiği, ulus ötesi yönetim biçiminin öncüsüdür. Avrupa Birliğine üye devletlerin hükûmetleri, ortak AB organlarının yönergeleri, düzenlemeleri ve mahkeme kararları ile bağlı olsalar da bölgesel birliğe katılımlarının sağladığı ekonomik, toplumsal ve siyasal yararları elde etmektedirler. Son olarak küreselleşme, Uluslararası Devlet Örgütleri (UDÖ) ile Uluslararası Sivil Toplum Kuruluşları (USTK) tarafından da yönlendirilir. UDÖ, katılımcı devletlerin kurduğu ve kapsam bakımından ulus ötesi nitelikteki belirli bir etkinliği düzenleme ya da gözetme sorumluluğu verilen bir organdır. Bu tür organların ilki olan Ulusal Telgraf Birliği, 1865'te kurulmuştu.1909'da, ulus ötesi işleri düzenlemek için 37 UDÖ varken 1996'da bunların sayısı 260 olmuştur. Uluslararası sivil toplum kuruluşları, siyasi kararlar veren, uluslararası sorunları ele alan ve hükûmet organlarıyla yan yana çalışan bağımsız örgütlerdir. Binlerce sivil toplum kuruluşu etkinlikleriyle ülkeleri ve toplulukları birbirine bağlamaktadır. (Anthony Giddens, Sosyoloji, s. 91, Düzenlenmiştir.)