Kimine göre aşk, kör olmak, ondan başkasını görememek, onun yanlışlarına göz yummak, gözünü ondan alamamaktır.

Aşk, pervane olmak, kendini onun ateşine atmak ve yanmaktır, kimisi için.

Bazıları âşığı, sarhoşla karşılaştırır ve:

‘’Sarhoşla âşık arasındaki fark; birinin teki iki, diğerinin ikiyi tek görmesidir!’’ der.

Bir zamanlar aşktan başı dönerken, zamanla algısı değişmiş olanın tanımı ise ilginçtir:

‘’Aşk; karşısındakini bulunmaz Hint kumaşı sanmakla, beş para etmez birisi olduğunu anlamak arasında geçen süredir.’’

Eğer siz de âşıksanız veya bir zamanlar âşık olduysanız, bu duyguyu kimbilir hangi renkli sözcüklerle betimlemiş, şiirlerle kâğıtlara dökmüşsünüzdür.

Aşkın esiri olduğunuzda belki, sevdiğinizin sizi, sizin onu sevdiğiniz gibi sevmediğini hissetmiş, aradaki farkı anlamaya çalışmışsınızdır.

Haksız da sayılmazsınız!

Aşkın farklı çeşitleri olabiliyor!

Aşk üzerine araştırmalar yürüten bilim insanları, aşkın üç çeşidi olduğunu söylüyor.

İlki, romantik aşk.

Bu tür aşk, pervane olmak, ikiyi tek görmek tanımlarında sözü geçen türden bir aşk.

Kişinin kendisini kaybettiği, sevgilinin akıldan hiç çıkmadığı, onu beş dakika görmek için çok şeyin feda edilebildiği ruh hali…

Sevgiliyi hayatın merkezi haline getirmek, sahiplenmek, bir başkasıyla beraber olması ihtimalini, dayanılamaz bir felaket gibi algılamak…

Ona susamışlık duygusu…

Beynin, feniletilamin ve dopamin seline kapılıp gitmesi…

Araştırmalar, bu ruh halindeki bir insan beyninin, kokainle uyarılmış insan beynine benzer özellikler gösterdiğini ortaya koyuyor.

Aşırı uyarılmış bir beyin haline geliyor, romantik âşık beyni.

Takıntılı oluyor; maşuktan başka şey düşünemiyor!

Romantik aşk, bir duygu olmaktan çok, güçlü bir içgüdü.

Biyolojik antropolog Dr. Helen Fisher’a göre, romantik aşkta görülen yoğun bağlanma eğilimi aslında, doğanın insanları bir arada kalıp üremeye teşvik etmek üzere, güçlü bir dürtü olarak içimize yerleştirdiği bir taktik.

Bu tür aşkın biyokimyasal olarak yaklaşık bir ila üç yıl kadar sürdüğü, sonrasında ya bittiği veya form değiştirdiği biliniyor.

''Aşkın Ömrü Üç Yıldır'' adlı kitabında , Frédéric Beigbeder, bunu şöyle anlatır:

‘’İlk yıl, ‘Beni terk edersen kendimi ÖLDÜRÜRÜM’ denir.

İkinci yıl, ‘Beni terk edersen, acı çekerim, ama kendimi toparlarım’ denir.

Üçüncü yıl, ‘Beni terk edersen şampanya patlatacağım’ denir.

Sizi aşkın hayat boyu sürdüğüne inandırırlar, oysa aşk kimyasal olarak üçüncü yılın sonunda yok olur.

İlk yıl eşyalar satın alınır.

İkinci yıl eşyaların yerleri değiştirilir.

Üçüncü yıl eşyalar paylaşılır."

Bu üç yıl, bir çocuk dünyaya getirmek ve onu tam bağımlı bir bebek olmaktan çıkacak kadar büyütebilmek için oldukça yeterli bir süredir.

Biliyorum, karamsar sözler bunlar; hele âşıksanız, asla duymak istemeyeceğiniz türden.

Ama doğa, bizim akıl erdiremediğimiz birçok taktikle dolu!

İkinci tür aşk erotik, yani cinsel aşk.

Bir insana tensel arzu duymak…

Erotik çekim bazen, iki insan arasında güçlü duygular oluşturabilme gücüne de sahip.

Nasıl mı?

Cinsel yakınlaşma, dopamin salgısını tetikleyerek romantik âşık olmayı, vazopressin ve oksitosin hormonlarının salınımıyla da, duygusal bağlanmayı sağlayabiliyor.

Salt erotik dürtülerle başlayan bazı ilişkilerin, zamanla duygusal paylaşımlı bir ilişkiye dönüşebilmesinin kimyasal mekanizması, işte bu şekilde.

Cinsel tutku tek başına olabileceği gibi, çok sıklıkla, romantik aşkla iç içe geçiyor.

Antidepresan ilaçların beyinde yaptığı değişiklikler, hem romantik, hem erotik aşk dürtüsünü bozuyor.

Gelelim üçüncü tür aşka:

Sevgi adı verilen bu tür aşkın hissettirdikleri, güven, şefkat ve huzur şeklinde tanımlanabilir…

Vücudun ürettiği uyuşturucu ve sakinleştirici, bir tür morfin benzeri maddeler olan endorfinler devrededir.

Bu tür aşk, zamanla gelişir ve dostluktan daha güçlüdür!

Ama sıklıkla, romantizmi, tutkuyu ve erotizmi içermez.

Onun için de ‘’soğuk aşk’’ olarak tanımlanır.

Sizin de aşkınız, bu üç evrenin her birinden geçmiş veya geçiyor olabilir!

Her evrenin ağırlığı da, zaman içinde değişebilir!

İşlerin karışmasının nedeni, tam da budur!

Aynı insan, eş zamanlı olarak bir kişiye çok büyük bir güven ve sevgi hissedebilir; başka bir kişiye cinsel arzu besleyebilir ve bir başkasına da romantik aşkla bağlanabilir!

Biliyorum tuhaf ama maalesef gerçek!

Romantizm, erotizm ve sevginin aynı insanda yaşanamaması bazen, insanları farklı arayışlara itebilir.

Çünkü insan beyninin, birbirinden farklı ihtiyaçlara sahip farklı bölümleri vardır.

Bu farklı ihtiyaçların peşine düşmek; kaç kıskançlık savaşının; kaç aşk cinayetinin; gözlerin tavana dikilip, yoğun bir vicdan muhasebesiyle kalplerin sıkıştığı kaç uykusuz gecenin sorumlusudur; kim bilir?

Bilim insanları, bir insanın aynı anda birden fazla insanı sevmesinin mümkün olduğunu söylüyor.

Tabii aşkın farklı türlerinde olmak koşuluyla!

Dilerim sizin aşkınız, ‘’üçü bir arada’’ olanlardandır!