Çok sevdiğim bir Türk atasözü, ''Üç şey geri dönmez!'' der:
''Yay’dan çıkan ok, ağızdan çıkan söz ve geçip giden zaman.''
Bu üç olgu içinde, zamanın ayrı bir yeri vardır!
Yaydan çıkan okun açtığı yaraya belki derman olunabilir, ağızdan çıkan sözün affı, belki dilenebilir…
Ama akıp giden zamanın telafisi imkânsızdır!
Çünkü zaman adeta, bir Bremen mızıkacısıdır…
Sadece geçip gitmekle kalmaz!
Gençliğimizi, fiziksel güç ve güzelliğimizi, sahip olduklarımızı, sevdiklerimizi de peşine takar gider…
Bunu öyle gizli saklı yapmaz…
Saatin üzerinde hiç durmadan koşuşan akreple yelkovan, zamanın bu gerçeğini, an be an gözlerimizin önüne serer…
Ama kendisini çok akıllı zanneden bizler, bu gerçeği hep görmezden geliriz!
Sahip olduğumuzu zannettiğimiz her şeyin, sonsuza dek kalıcı ve bizim olduğunu zannederiz…
Zamanın onları değiştireceğini, kendisiyle beraber alıp götüreceğini unuturuz!
Öyle olmasa, kendi ruhumuza, bedenimize, sevdiklerimize bu denli ilgisiz kalır, böylesine sorumsuz ve kötü davranabilir miydik?
Göz göre göre, hayatın ellerimizden kayıp gitmesine izin verir miydik?
Peki, neden hemen hepimiz, bu aşikâr gerçeği yok sayarak yaşıyoruz?
Neden bir şeyin değerini, ancak onu yitirdikten sonra, ağır bir ders gibi öğreniyoruz?
İşte bu sorunun cevabı, korkularımızda saklı.
Çünkü çoğumuz, zamanın geri dönemez olduğunu bilmenin, bize acı vermesinden korkuyoruz.
Zamanın her şeyi değiştirdiğini ve alıp götürdüğü fark etmenin, yaşamın tadını kaçıracağını, sürekli bir endişe hali yaratacağını sanıyoruz.
Oysa gerçek, bunun tam da tersi!
Zamanın sınırlılığının farkına varmak, bilincimizde büyük bir sıçrama olması demek.
Yaşamda değer verdiğimiz her şeyin,
ne kadar kırılgan,
ne kadar geçici olduğunu görmek,
onlara karşı sorumlu bir duyarlılıkla hareket edebilmek,
onların güzelliğini doyasıya yaşayabilmek demek...
Bir an için durup düşünün!
Bundan üç yıl sonra, beş yıl sonra, on yıl sonra, şu an sahip olduğunuzu sandığınız hangi değer, yaşamınızda aynen var olacak?
Hangi yüz hattı, hangi ebeveyn, hangi eş, hangi sevgili, hangi arkadaş, hangi çocuk, hangi iş, hangi eşya, şu anki halini koruyacak?
Hiç biri!
Zaman herkesi ve her şeyi değiştirecek!
O zaman bize düşen şey,
bu kaçınılmaz gerçeği görebilmek,
yürekten kabullenebilmek,
değer verdiğimiz şeyleri gerçekten fark edebilmek,
onları derinden hissedebilmek,
ve kıymetlerini bilebilmek olmalı!
Ok yaydan, söz ağızdan çıkmadan, zaman, geri dönmemek üzere geçip gitmeden önce!