Tarihin önem arz eden birçok döneminde evlilik müessesesi, yeni bir yuva kurmaktan ziyade, doğrudan doğruya akrabalık bağı oluşturmak şeklinde düşünülmüştür. Bu cümlede aktarmak istediğimiz yeni bir yuva kurmak, iki kişinin beraberce hayatlarını birleştirmesi, akrabalık bağı ise tarihi anlamda; iki farklı boyun, beyliğin veya devletin kendi menfaatleri için anlaşması şeklinde algılanabilir. Boy, beylik, devlet (kabileler, aşiretler gibi arttırılabilir) gibi siyasi oluşumların, farklı bir siyasi yapılanma ile bağ kurmaları bir yana, kendi içlerinde hanedanın devamını sağlamak, siyasi otoriteyi ele geçirmek gibi sebeplerden dolayı evlilikler gerçekleştirmişlerdir.
Zaman zaman kurulan evlilikler, siyasi bir ortaklıktan dolayı gerçekleşmese bile, eşin devlet işlerindeki kabiliyeti sayesinde çok önemli bir şekilde anılmaktadırlar.
Kimi destanlarda da evliliğin, önemli hususları tamamlamak için kullanıldığı veya dile geldiği fark edilmektedir. Türklerin en önemli destanlarından olan Oğuz Kağan Destanı’nda Türk boylarının oluşumu, Oğuz Kağan’ın belirli zamanlarda olağan dışı bir şekilde karşısına çıkan kadınlarla evlilik yapması ve onlardan doğan üçer oğlu ile tamamlanmaktadır.Akrabalık bağlarını, siyasette en iyi şekilde değerlendiren toplulukların başında Çin ve Roma (doğu-batı) gelmektedir. Doğu Roma’da (Bizans) imparator VIII. Konstantinos’un erkek çocuğu olmadığı için kızı Zoe’yi, memur asalet sınıfından Romanos Argyros ile evlendirip bu kişiyi veliaht ilan etmişti. Bu durum hanedanın devamını sağlamak için oluşturulmuştur. VIII. Konstantinos ölüp Romanos Argyros imparator olduktan sonra Zoe, saray içinde Mikhail adında bir köylü çocuğuna âşık olmuş ve beraberce kocasına suikast düzenleyip Mikhail’i tahta çıkartmıştır. 7 yıl sonra yeni kocası ölmüş, 1 yıllık devlet içi buhran oluşmuş ve o sırada 64 yaşında olan Zoe, Konstantinos Monomakhos adında bir senatörle yeni bir evlilik yapmış ve onun da tahta çıkmasını sağlamıştır.
Böylelikle Zoe, 3 evlilik yapmış ve 3 kocasını da tahta çıkartmayı bilmiştir.
Evlilik müessesesinin, ne denli büyük boyutlara ulaşıldığını bu örnekle görmekteyiz. Siyasi evliliklerden farklı olarak; evlenilecek kişi, tarihte her daim çok önem verilerek seçilmiştir çünkü eşe bir danışman olarak yaklaşılmaktadır. Dede Korkut hikayelerinde, Kanglı Koca ve oğlu Kanturalı arasında geçen bir sohbette Kanturalı babasına nasıl bir eş istediğinin aktarırken; ‘’Baba, ben yerimden kalkmadan o kalkmış olmalı, ben kara koç atıma binmeden o binmiş olmalı, ben kanlı kâfir eline varmadan o varmış bana baş getirmiş olmalı.’’ diye söylemektedir. Orhun Kitabelerinde karşımıza çıkan, ‘’Hakan ve Hatun’un buyruğu…’’ ile başlayan ifadeler vardır. Buradan da anlayabiliriz ki evlenilen kişi, devlet içerisinde son derece önemli bir yere sahiptir ve sözleri itibar görmektedir.
Devlet yöneticileri, kendilerine en yakın kişinin eşleri olacağını bildiklerinden dolayı evlenecekleri kişileri kültürlü, becerikli ve devlet işlerinden anlayanlardan seçmeye çalışırlardı. Türk tarihinde bu durum çok net bir şekilde karşımıza çıkmaktadır. Büyük Selçuklu Devleti’nin ilk sultanı Tuğrul Bey, daha önceden kültürlü ve ahlaklı oluşuyla nam salan Altuncan Hatun ile evlenmiştir.
Tuğrul Bey, almış olduğu birçok kararı, Altuncan Hatun’un da görüşlerini dinleyerek yerine getirmiştir.
İbrahim Yınal’ın Selçuklu hâkimiyetini ele geçirmek için gerçekleştirdiği isyanı bastırmak adına Tuğrul Bey, harekete geçmiş ve İbrahim Yınal’ın üzerine gitmiştir. Arkasında ise Altuncan Hatun, Altuncan Hatun’un eski eşinden olan oğlu Anuşirvan ve veziri Kündüri’yi bırakmıştır. Tuğrul Bey, gitmiş olduğu bu seferden geri gelmeyince Kündüri ve diğer devlet görevlileri, Tuğrul Bey’in öldüğünü ortaya atarak Altuncan Hatun’un oğlunu tahta çıkarmaya çalışmışlardır. Nitekim Halife ve Kündüri’nin çabaları neticesinde Anuşirvan sultan ilan edildi. Bu durum üzerine Altuncan Hatun, devlet yönetimindeki bilgi ve birikimlerini kullanarak Bağdat ve civarındaki Oğuzlar’dan bir ordu tertiplemiş, Kündüri ve halifeyi saf dışı bırakmış hatta sultan ilan edilen öz oğlu Anuşirvan’ı tutuklatıp, Hamedan’a eşi Tuğrul Bey’i kurtarmaya gitmiştir. Sonucunda Tuğrul Bey, büyük bir tehlikeden kurtarılmıştır.
Altuncan Hatun, yalnızca Tuğrul Bey’i kurtarmamış aynı zamanda Selçuklu Devleti’nin de kaderini değiştirmiştir.
Türk tarihinde Altuncan Hatun, ‘Devlet kurtaran ana’’ olarak anılmaktadır. Siyasi evlilikler bir yana dursun, yöneticilere danışmanlık ve yoldaşlık yapabilmesi adına kurulan evlilikler, ne derece önemli bu örnek ile anlamaktayız.Memlûk Devleti’nin kuruluşu yolunda da evliliğin etkisi büyüktür. Eyyübî Devleti’nin son sultanı Necmeddin Eyyüb, 23 Kasım 1249’da hayatını kaybettiğinde Türk asıllı eşi Şecerüddür, kontrolü eline almıştır. Bu sırada Fransa kralı IX. Louis, Mısır üzerine hareket etmekteydi. Ölen sultanın yaşayan tek oğlu Turan Şah ise Hısnıkeyfa’da valilik yapmaktaydı ve sultanlık koltuğuna oturmak için yola çıkmıştı. 1 Şubat 1250’de ancak sultanlığa oturmuş ve bu süreçte haçlılar kesin bir yenilgiye uğratılmış, Fransa kralı da esir alınmıştı. Kazanılan başarının üzerine Turan Şah, kendisini eğlenceye vermeye ve Şecerüddür’e çok sert davranmaya başlamıştır. Şecerüddür, ölen eşi Necmeddin Eyyüb’ün Türk asıllı memlûklerine, bu durumu bildirmiştir.
Şecerüddür, Bahrî Memlûkler sayesinde Turan Şah’ı öldürmüş ve sultan ünvanı almıştır.
Şecerüddür, yönetimi boyunca halkın refahını sağlayacak birçok işe imza atmışsa da çevresindeki bir kısım üst düzey kişinin ve halifenin, bir kadının sultan olmasına karşı çıkması sebebi ile eleştirilerle karşılanmıştır. Hatta halife Müsta’sım Billâh, ‘’Eğer sizde erkekler tükendi ve başınıza geçireceğiniz bir adam dahi kalmadıysa, bize haber verin bir adam gönderelim.’’ diyerek mektup göndermiştir. Yaşanılanlardan dolayı Şecerüddür’e Atabeg İzzeddin Aybeg et-Türkmânî ile evlenmesini, sultanlığı ona devretmesini teklif ettiler. Şecerüddür bu teklifi kabul etmiş ve tarihçilerin, Mısır Memlûk Devleti’nin ilk sultanı olarak kabul ettikleri İzzeddin Aybek ile 3 Temmuz 1250 tarihinde evlenmiştir.Şecerüddür, Aybeg ile yaptığı evlilikten sonra da devlet işlerinden elini çekmemiştir. Bu durum Aybeg’i rahatsız etmekteydi. Aybeg’in, Musul hâkimi Bedreddin Lü’lü’nün kızı ile evlenmesi üzerine Şecerüddür ile arasındaki ilişki iyice bozuldu.
Şecerüddür, Aybeg’in farklı bir kadınla evlenmesine tahammül edemeyerek, hizmetçileri vasıtasıyla Aybeg’i öldürtmüştür.
Aybeg’in ölümü, yine de Şecerüddür’ü devlet içinde yeniden hâkim konuma getirmemiştir. Sonraki süreçlerde, Bahri Memlûkler kontrole el koymuş, Aybeg’in eski karısından olan Nureddin Ali’yi tahta çıkartmışlardır. Nureddin Ali ve onun annesinin girişimleri sonucunda Şecerüddür de cariyeler tarafından öldürülmüştür. Yaşanılanlardan anlamaktayız ki Bahrî’lerin otoriteyi ele geçirmesinde ve Memlûk Devleti’nin kurulmasında evliliğin rolü büyüktür. Şecerüddür’le Aybeg’in arasının açılması ve Aybeg’in öldürülmesinde de farklı bir evliliğin etkisi vardır.
Osmanlı tarihinde de evlilik, birçok siyasi olaya yön vermiştir.
I.Murad döneminde, Germiyanoğlu Süleyman Bey, kızını Beyazıd’a vermiş, çeyiz olarak da Kütahya ve çevresini Osmanlı’ya devretmiştir. Bunu yapması da siyasi bir düşünceden ötürüdür çünkü o dönemde Germiyanoğulları, Karamanoğulları ile Osmanlılar arasında sıkışmıştı ve tahrip olmadan bağlılığını böylece sağlamış oldu. Aynı dönemde, evlilikle şekillenen siyasete bir örnek daha vardır. I. Murad’ın, Kosova Savaşı’nda hayatını kaybetmesi, Sırplarla ilişkilerin gerilmesine sebep olmuştur. Yeni padişah Beyazıd’ın, (Yıldırım) Sırp kralının oğlu Stephan Lazareviç ile anlaştığı ve Sırpların, Osmanlı’ya bağlı bir tutum sergilediğini görmekteyiz. 1389’da gerçekleşen, kazanılan fakat I. Murad’ın ölümü ile sonuçlanan Kosova Savaşı’nın hemen akabinde 1390 yılında, Stephan Lazareviç’in kız kardeşi Despina Hatun ile Beyazıd’ın evlendiği, daha sonrasında da anlaşmanın gerçekleştiği görülüyor. Yani, siyasi bir anlaşmaya giden yol, bu dönemde yine evlilikten geçmiştir.
Tarih boyunca evliliklerin birçok sebepten dolayı gerçekleştiği ve yine birçok sonuçla karşımıza çıktıkları görülmektedir.
Bazı hanedan ve kraliyetlerde, siyasi evlilikler öyle bir hal almıştır ki, asil yani soylu bir aileden olmayanlarla yapılan evliliğe karşı, katı çizgiler çekilmiştir. Bu tür evlilikler, morganatik (İng. morganatic; dengi dengine olmayan) evlilik olarak adlandırılmaktadır. Böyle bir evliliğin gerçekleşebilmesi için ya en üst makamdaki yöneticiden (İmparator, Padişah, Sultan, Kral gibi…) izin alınması ya da siyasi yapılanmadaki haklardan vazgeçilmesi gerekmekteydi.
Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun veliahttı olan Ferdinand, morganatik evlilik yapan kişilerdendir.
İmparator Franz Joseph, veliaht olarak gösterdiği yeğeni Ferdinand’ın, Bohemya’da ikinci sınıf bir aristokratın kızı ile evlenmesine karşı çıksa da, şartlar dâhilinde bu duruma razı olmuştur. Ferdinand’ın eşi, hiçbir şekilde hak iddia edemeyecek, resmi yerlerde Ferdinand’ın yanında bulunamayacak, ondan doğacak olan çocuklar da tahtta söz sahibi olamayacaktı. 28 Haziran 1914’de suikasta uğrayan Ferdinand, Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasının bahaneleri arasında gösterilmektedir.Günümüzde de Hollanda kraliyet ailesi, morganatik evlilklere karşı çeşitli kurallar koymaktadır. Hollanda’da krallığa veliaht olan bir prens, eğer hanedan dışından veya asil olmayan bir kişiyle evlilik yaparsa, Hollanda hükümetince krallık hakları elinden alınmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda Johan Friso adındaki bir veliaht, Hollanda’da hanedan dışından bir evlilik yaparak kraliyetteki tüm haklarından vazgeçmişti.
Buraya kadar aktardığımız bilgilere dayanılarak şu sonuca ulaşılabilir ki evlilik, tahtta olanı indirebildiği gibi, yerine yenisini de koyabilmiştir.
Evlilik sayesinde, yeri gelince dostane ilişkiler kurulmuş, yeri gelince alttan alta sinsi planlar oluşturulmuştur. Bazen savaşmadan topraklar devredilmiş, bazen de siyasi buhranlar, evlilikler sayesinde sona ermiştir. Devletleri yıkılmakla karşı karşıya gelmekten kurtardığı gibi, yeni devletlerin kurulmasına da sebep olmuştur. Evliliğin etkisi öyle sonuçlara sebebiyet vermiştir ki, yönetici vasfına sahip olabilecek kişinin, elindeki tüm haklarını yitirmesine dahi sebep olmuştur.
Kaynakça
• Ayşe Dudu Kuşçu, ‘’Selçuklu Devlet Yönetiminde Kadının Yeri ve Altuncan Hatun Örneği’’, Selçuklu Medeniyeti Araştırmaları Dergisi, C.1, S.1, s.173-191.
• Cengiz Tomar, ‘’Şecerüddür’’, Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, C.38, 2010.
• Cevdet Yakupoğlu, ‘‘Türk Kızları Kimi Örnek Almalı Hürrem Sultan’ı mı Altuncan Hatun’u mu’’,
• Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev. Fikret Işıltan, TTK, Ankara 2015.
• İlber Ortaylı, ‘’Büyük Harbin Başlaması’’,
• İlber Ortaylı, ‘’Mutlu Evlilik, Trajik Suikast’’,
• İsmail Yiğit, Memlûkler, Kayıhan, İstanbul 2015.
• M. Mehmet Sepetçioğlu, Karşılaştırmalı Türk Destanları, İrfan Yayımcılık, İstanbul 2012.
• Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, 2012.
• Refik Turan (Ed.), Selçuklu Tarihi El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2014.
• Tufan Gündüz (Ed.), Osmanlı Tarihi El Kitabı, Grafiker Yayınları, Ankara 2014.