Hayatım boyunca ilk defa bir soru sordum kendime.
Cevabını bilseydim eğer,belkide kendimi tanrı ilan edecektim.

Ve zaten her şey yaşamın mümkün olmadığı saatlerde başladı...

Bu soruyu sorduktan sonra vedalarla tanışacağımı nerden bilebilirdimki.
Ve o günden sonra hayatımda bazı değişiklikler oldu,bazı eksiklikler.
Yalnızlığı,yıkıntıyı,acıyı, kaybetmeyi ilk defa hissetmiştim yüreğimin derinliklerinde,ilk defa tatmıştım öylesine derin ve dipsiz duyguları.

İlk defa bir şeyler saklıyordum içimde,ilk defa anneme ve babama karşı yalan konuşuyordum,ilk defa yüzüm kızarıyordu.
Evet bu benim kendimden ilk nefret edişimdi!
İlk kendimi terk edişim.
İlk evden kaçışım...

Ve çektiğim vicdan azabı beni içten içe çökertiyordu.
İnanınki bu durum çok zordu.
Tarifi mümkün olmayan bir korku ve acıyla baş başaydım.
Kaybetme korkukusu!
İtiraf etmek gerekirse bu hayatta korktuğum tek şey.
Annemin üzülmeyeceğini bilsem o gün oracıkta hayatıma son verebilirdim.
Ölümü sevdiğim içinde öldürebilirdim kendimi.

Hayat dediğimiz bu yaşam incecik bir damardan veya bir ipin iki ucundan ibaret değilmidir.

Yapamadım,anneme kıyamadım.

Hiç tanışmadığım bir ağacın altında oturmaya karar verdim.
Zaman ilerledikçe ben eksiliyordum.
Korkularımın, gerçekten daha öte olduğuna kanaat getirdim.
İnancımı bir yaprağın altına saklayıp rüzagara o soruyu fısıldadım!
Cevabını alamayacağımı bildiğim halde.
İnandığım herşey anlamını yitirmişti.
Yapmam gerken tek bir şey vardı,kendimi oracıkta bırakıp uzaklaşmak.
Yaptım!

O günden sonra yaşadığıma hiç inanmadım.

' Neden ben ? ' Sorusunu sorduğum gün,sevdiğim her şeyi kaybetmeye başladım...