BİLGİ ÇAĞINDA İNSAN

Yazarı : Selim AYDIN
Yayınevi : TÖV
Baskı : İzmir / 1994 / 306 shf.

ZAMANI İYİ DEĞERLENDİRME

İslam’ın prensiplerini hayata hakim kılan müslüman, zamanı algılama ve onu kullanma konusunda ne Doğulu ne de Batılıdır.

Cahil bir insan, günlük boş yere harcanan saatlerden sadece bir tanesinden faydalanmasını bilse, on yıldan az bir zaman zarfında pek çok şey bilen bir insan haline gelebilir.

Zamanın yanlış ve verimsiz kullanılmasından ortaya çıkan hastalıklar bedeni hastalıklardan daha tehlikelidir. İnsanın hem dünya hem ahiret hayatını sıkıntıya sokacak dert ve hastalıklara yol açar.

*Zamanlı hareket etmeyi bilmenin ve bunu uygulayabilmenin önemli bir yolu eski alışkanlıklarımızı unutmak; bunun için de eski alışkanlıklarımızın tam zıtlarını hayatımızda uygulamaktır.

*Bir işte başarılı olmanın üç basamağı:

1-Motivasyon,

2-İrade gücü,

3-Belirlenen faaliyetlerin gerektirdiği özelliklerin bütününe sahip olacak egemenliğin kazanılması

*Zaman ustası, kendisine, çalışma hayatına, evine, kültüre ve biyolojik ihtiyaçlarının teminine ayırdığı zaman birimleri arasında dengeyi kurabilen ve hepsini yapabilen kişidir.

*Hedeflerimizi başkaları değil, kendimiz belirlemeliyiz.

*İnsanın, önce davranış ve alışkanlıklarını değiştirebileceğine inanması gerekir.

*Zamana hakim olabilmek için önce, insanın kendi düşüncelerine ve iradesine hakim olması ve kendi kendini yönetebilmesi lazımdır.

*‘Ne düşündüğünü söylersen sana kim olduğunu söyleyebilirim’. Zira insan ne düşünürse, sonunda o olur. Çünkü, herşey düşüncede, hayallerde ve rüyalarda başlar sonra gerçek olur.

*İnsan, verdiği ölçüde, hayattan geri alır. Siz zamanınızı verimli kullanma konusunda ona zaman ayırdığınız ölçüde onun meyvesini toplarsınız.

*İnsan, hayatının her anından hesap vereceğini unutmamalıdır.

*Alelade bir insan zamanını nasıl sarfedeceğini düşünür, akıllı insan nasıl tasarruf edeceğini...

*Vakit kılıçtır. Sen onu kesmezsen o seni keser.

*Kaybedilen bir saniyeyi dünyanın bütün hazineleri bile geri getiremez.

*Benim görevim zamanı, onun görevi beni öldürmektir. İki katil birbirinden çok hoşlanır.

*Zaman, ondan faydalanılabilecek kadar uzundur. Yeter ki bunun ölçüsünü bulalım ve çalışalım.

*İslam dünyasında yetişmiş birçok alimin zaman konusundaki sözleri,

*Akıllı ve tedbirli kimseler, yarına ulaşamayacağı düşüncesiyle, içinde bulundukları anı en iyi değerlendiren, bu yolda ***ret sarfedenlerdir.

İNSANİ MÜNASEBETLERDE SAĞLIKLI VE DOĞRU İLETİŞİM

*İnsan kurduğu iletişimlerin ışığında kendini yeniden tanımlar.

*İnsanlar arası münasebetlerde kurulan iletişim veya diyaloğun biri muhteva diğeri de ilişki derecesi olmak üzere iki seviyesi vardır. İlişki derecesi muhtevanın çerçevesini oluşturur.

*İnsanlar hergün kurdukları yüzlerce münasebetler içerisinde kendi benliklerini tanımlarlar. Bu tanımlamaları ya kabullenme, ya reddetme ya da umursamama şeklinde olur.

*İnsanlarla diyalog kurarken bedenin duruşu, el ve yüz hareketleri çok önemli mesajlar ihtiva eder. İnsan vücudunun en dikkati çeken yeri, yüzü ve gözleridir.

*Gözün kendisi başlı başına bir mesaj kaynağıdır.

*El-kol hareketleri olarak jestler duyguların en güzel belirtileridir.

*Dokunma hissi bir insan için yeme içme kadar önemlidir.

*Sosyal ilişkilerimize de giysilerimiz önemli mesajlar taşır.

*İletişimde önemli olan bir nokta da söyleyiş tarzıdır.

*Sosyal münasebetlerin gerçekleştiği ortamın fiziki özellikleri de önemlidir. Örneğin bulunulan yerin fiziki konumu ve özellikleri, büyüklüğü, biçimi, rengi, aydınlatma derecesi, ısısı, sessizliği o mekanda vuku bulan iletişimi etkiler. Bazıları bunun farkında olmasa da kendileri bunlardan etkilenirler.

*İletişim ortamının önemli bir elementi olarak kültür de iletişimi etkiler.

*Psikolojik gürültüyü kişinin o mesele hakkındaki inançları, ön kabullenmeleri ve o an için sahip olduğu hissiyat oluşturabilir.

*Sağlıklı bir iletişimin gerçekleşmesi, alınan ve verilen mesajların ne derecede algılanabildiğine bağlıdır.

*Bu karmaşık kompleks işlemlerin ürünü olan iletişim, meselelerimizi çözdüğü kadar yeni problemlerde ortaya çıkarır. Bu ortaya çıkan problemler, ancak insanlar arasındaki anlayış, yorumlayış ve duyup hissediş farkının tabii ve kaçınılmaz olduğunu kabullenmeden doğan bir hoşgörü ve müsamaha atmosferinde büyük ölçüde çözülebilir.

*İletişim ve algılama insanın kendini tanımlamasına ve tanımasına yardım eder.

*İnsanın kendini ortaya koyduğu üç tane penceresi vardır. Bunlardan biri kendine ait tanıma penceresi, diğer ikisi de sosyal hayattaki görülme ve görünme pencereleridir.

*İnsanlar, kendilerini değerlendirme durumunda olan kimselere karşı (öğretmen, patron, müfettiş, imam vb.) maskelerini çok daha sık kullanırlar.

*Sosyal maskeler bizim başkaları tarafından kabul edilmemizi kolaylaştırdığı gibi, en azından reddedilme ihtimalini de azaltır.

*Sosyal maskelerimizi kullanarak yaptığımız iletişimlerdeki temel anlayış şudur:

‘Sana nasıl bir kişi olduğumu, ne düşündüğümü, neler hissettiğimi olduğu gibi söylersem beni ya kabul etmez, benimle alay eder veya bana kızarsın’.

*Sosyal maskeleri kullanmamızın bir sebebi, insanın gelişigüzel herkese kendi iç dünyasını açmasının doğru ve sağlıklı bir davranış biçimi olmamasıdır. Dolayısıyla sosyal maskeler, insanlar arası diyaloğu kolaylaştırıcı, gereksiz sürtüşmeleri ortadan kaldırıcı önemli bir fonksiyon görürler.

*Sosyal maskeler kullanma ihtiyacı ayrıca kişiliğimiz ve benlik şuurumuz tehdid edildiğinde ortaya çıkar.

*Psikolojik savunma mekanizmaları:

1-Mantıklı gösterme

2-Telafi

3-Tepki oluşturma

4-Yansıtma

5-Özdeşim

6-Hayal kurma

7-Bastırma

8-Hissi soğukluk

9-Yer değiştirme

10-Karşı Saldırı

Sağlıklı iletişim, sosyal münasebetlerin ve davranışların olgunlaşmasıyla mümkündür.

*İnsanlar arası münasebetlerin tatmin edici bir çizgide gelişmesini engelleyen en önemli faktör, savunuculuktur.

*İlmin temelini ‘anlamak’ın oluşturduğu da hatırdan çıkarılmamalıdır.

*Başarılı bir iletişim için, anlayabilmek için konuşulanları dinlemek gerekir.

*İnsanlar diyalog kurdukları kimselerle aralarında çıkan sürtüşmelerin yıkıcı tutum ve davranışlara yol açmaması için değişik davranışlara girerler. Bazıları

1-Kaçınmak,

2-Hasır altı etmek,

3-Suçlu hissettirmek,

4-Konuyu değiştirmek,

5-Eleştirmek,

6-Akıl okuyuculuk,

7-Tuzak kurmak,

8-İma etmek,

9-Bardağı taşırmak,

10-Tedirgin etmek,

11-Şakaya boğmak,

12-Yaraya dokunmak,

13-Değişmeye izin vermemek,

14-Yoksun bırakmak,

15-Yardımı esirgemek.

*Maddi ihtiyaçlarını üretemeyip sadece satın almak ona sahip olan insanlarda onları üreten toplumun kültür değerlerini benimsemeye başlar.

*Bir yabancı kültürü anlayıp değerlendirebilmek için ve diğer kültürlerden olan insanlarla doğru ve sağlıklı bir iletişim kurabilmek için:

Dil, din, tarih, coğrafya, iklim, fiziki şartlar, refah seviyesi, hükümet problemleri, insanların tutum ve davranışları, dış tesirlerin mahiyeti gibi faktörler dikkate alınmalıdır.

*Bütün sosyal hadiseler, kültürel yapı içinde analiz edilip değerlendirilmeli ve insani münasebetlerimiz de ona göre düzenlenmelidir.

BAŞARIYA GİDEN YOL

*Sevgililer gibi kaynaşıp bütünleşin ama, iş ve muamelelerinizde yabancı olma esasına göre davranın,

*Tecrübe, aklın hocası, düşüncenin de rehberidir.

*Çocuklarınızı bir sonraki çağa göre yetiştiriniz.

*Üç ayrı düşünme kabiliyeti:

1-Analitik düşünebilmek.

2-Sentez yönünde heptenci düşünebilmek.

3-Değerlendirip önemini ve değerini hesaplayabilmek.

*Karar vermede önsezimize güvenmek.

*Karar verirken alternatifleri zenginleştirmeliyiz.

*Karar vermede yenilik ve orijinalliğe önem vermeliyiz.

*Mucidlikte, yeni fikir ve şeylerin üretiminde kaliteyi, iyilik, doğruluk ve güzellik parametreleri belirler.

*Eğer biz karar verme özellikleri olan bir işte çalışmazsak, zihnimiz sağlığını kaybedebilir.

*Cehalet karanlığı, insanın, okumayı, öğrenmeyi, düşünmeyi, bıraktığı andan itibaren sarmaya başlar.

*Akılcı ve doğru karar verme, daima faydaya karşı zararı dengelemeyi, maliyet ve fayda analizi yapmayı gerektirir.

*İnsan hayatı, fayda ve riskleri dengeleyen birçok faktörün tesirleriyle şekillenir.

*Konu hakkında sahip olduğumuz tecrübe ve bilgi birikimimiz, farklı risklere karşı farklı tepkiler göstermemizi sağlar.

*Sonuçları oyunun kuralına göre değerlendirme, karar vermeye akıllı yaklaşımın temelini oluşturur.

*İhtimaller, akıllı insanın kararın yönlendiren trafik işaretleridir.

*Grup liderinin dikkatle üzerinde durması gereken Üç temel özellik:

1-Vazife

-***e

-Mesuliyet

-Hedef

-Program

-Çalışma Şartları

-Kaynaklar

-Otoriteler

-Ön eğitim

-Zaman önceliği

-Hedefe doğru ilerleme

-Alternatifim var mı?

-Kendini test etme

2-Ekibi Kurma

-Hedef

-Standartlar

-Güvenlik standartları

-Ekip büyüklüğü

-Ekibin üyeleri

-Ekibin ruhu

-Disiplin

-İstişare

-Bilgilendirme

-Grubu anlatma

-Destek

3-Bireyin olgunlaşması

-Hedef

-Motivasyon

-Katkı

-Sorumluluk

-Yetki

-Ön eğitim

-Başkalarını kabullenme

-İlerleme

-Performans

-Mükafat

-Vazife

-Şahsiyet

-Zaman ayırma

-Güvenlik

-Değerlendirme.

*Verimli çalışma Reçetesi

a- Muhtelif işler arasından seçim yapılmalı ve bütün enerjiyi bir noktada toplamalıdır.

b-Başarmanın mümkün olduğuna inanılmalıdır.

C-Bir çalışma disiplini olmalı.

d-Kişide çalışma disiplini ile birlikte hassasiyet ve duyarlılık da oluşmalıdır.

e-Büyük işler yapanların hepsi, zaman zaman bir köşeye çekilmesini bilen insanlardır.

*İnsanlara değer kazandıran önemli bir nokta da, onların problemlerine kadar hızlı şekilde doğru olarak çözebildikleri veya yığılan problemlere getirdikleri alternatif çözüm sayısıdır.

*Biz bir yandan üretimi, düzenliliği ve organizasyonları genişletip çoğaltırken, diğer yandan daha büyük bir hızla tüketimi arttırıyor ve sonuçta dünyamızın entropisinin artışını daha da hızlandırıyoruz.

*Gereksiz ve aşırı yüksek dozla alınan ve kullanılmayan bilgi kişiyi rahatsız eder.

*Bugün ne yazık ki ‘Hastalığın ne gibi bir hastası olduğunu bilmek, hastanın ne gibi bir hastalığı olduğunu bilmekten daha önemlidir’.

*Kendi kişiliğine saygı duymayan insanların kalp ve ciğer hastalıklarına yakalanma tehlikesinin daha fazla olduğu bulunmuştur.

*Kuruntu ve can sıkıntısı, tıpkı çiçek hastalığı veya AIDS gibi bulaşıcıdır.

*Sağlığımızın korunması için gerekli bütün ilaçlar vücut içerisinde üretilmektedir.

*En yüksek beden-zihin ve ruh sağlığına ulaşabilmek için geleceğe umut ve güvenle bakmamız gerekir.

*Çocuklarımıza verebileceğimiz en değerli armağan, ‘özgüven duygusu’dur.

*İnsanların kimliklerini, konumları ya da zenginlikleri değil, yaptıkları iş belirler.

*Hayatta başarısız ve mutsuz olmuş kimseler ‘Beş yıldızlı isteklerini, dört yıldızlı kabiliyetleriyle gerçekleştirmek isteyen kimselerdir.

*Hoşnutluğumuz, elimizdekilerle ne ölçüde yetinebildiğimize bağlıdır.

*Geçmişteki yanlışları unutunuz.

İÇİNDE YAŞADIĞIMIZ DÜNYAYI ANLAMA

*Sanayi Toplumlarının Karakteristik Özellikleri:

1-Standartlaştırma

2-Uzmanlaşma

3-Piyasa

4-Eş zamanlılık

5-Azamileştirmek

6-Maksimizasyon

*Sanayi Ötesi Toplumun Habercileri

1-Bilgi ve iletişim teknolojileri

2-Çeşitlilik ve esnek zaman

3-Merkeziyetçilikten, adem-i merkeziyetçiliğe geçiş

4-Piyasaya karşı piyasa ötesi

5-Çevreyi koruma

6-Teknolojilere karşı takınılan farklı tutumlar

7-Sosyalizm’in çöküşü

Bilgi Toplumunun Temel Sanayileri:

a-Bilgi ve haberleşme teknolojileri

b-Uzay teknolojileri

c-Denizlerin nimetlerini ve zenginliklerini değerlendiren teknolojiler.

d-Biyoteknoloji ve genetik mühendisliği

*Hayatta denge daha çok aranacaktır. Oyunla iş arasında, üretim-tüketim için üretim arasında, kafa işiyle el işi arasında, soyutla somut arasında öznelikle nesnellik arasında denge

*Güç Kaynakları

Şiddet, Servet, Bilgi

*En büyük güce sahip kimseler, bu şiddet-servet-bilgi kaynaklarının üçünü birden, zekice bir bağlantı içinde kullanabilenlerdir.

*Sahte bilgileri kitlelere aktarma taktikleri:

1-Noksan taktiği

2-Genellik taktiği

3-Zamanlama taktikleri

4-Damlatma taktiği

5-Deprem dalgası taktiği

6-Buhar taktiği

7-Geri tepme taktiği

8-Sunturlu yalan taktiği

9-Ters-yüz taktiği

*Gelecekte casuslar açısından üç büyük alan önem taşıyacaktır: Ekonomi teknoloji, ekoloji,

*Geçmişin, bugünün ve geleceğin toplumlarının tasviri.

DOLU DOLU YAŞAMAK

Yazarı: Prof Dr. Özcan KÖKNEL

YAŞAMIN ANLAMI

Sözlük karşılığı yaşamak hayatta olmak, varlığını sürdürmek, oturmak, eğlenmek, geçinmek, belirli bir durumda ve konumda olmak, ve bunu sürdürmek, hoş vakit geçirmek, keyif sürmek, keyifli ve mutlu olmak anlamlarını içerir.

Yaşamanın sözlük karşılıklarının dizilişi bile, keyifli ve mutlu olmak anlamına son sırada yer vererek, bu kavramın oluşmasında ötekilerin gerekli olduğunu belirtmeye çalışmış. Ben de insanların keyifli ve mutlu yaşamayı ‘dolu dolu yaşamak’ olarak da dile getirdiklerini saptadım.

Dolu Dolu Yaşadım Diyebilmek için...

* ‘O iş’ Bakış Açısında

İnsan ve insanın içinde yaşadığı doğal, toplumsal ortamın koşulları birdenbire değişmediğine göre, değişiklik insanın bunlara bakışında bunları yorumlayışında olmuştur. Yaşam, bir anlamda mutluluğu arayış olduğuna göre, bakış açısı çok önemlidir.

Mutluluk, insanın yaşadığı andan haz duyması, geçişte haz duyduğu bir yaşantıyı anımsaması ya da gelecekte haz duyacağı bir yaşantıyı ümit etmesidir. Mutluluk ‘iyi yaşama’larla doğru orantılıdır. İyi olma, iyi yaşama durumuna kavuşmak kimine göre bireysel, kimine göre dinsel, kimine göre toplumsal yaşayışla, olur. Kimi alabildiğine özgürlüğü, kimi ilke ve kurallara sıkı sıkıya bağlılığı iyi olma ve yaşamanın tek çıkar yolu olarak kabul eder. Doğrunun, güzelin, iyinin aranması, elde edilmesi de insanda mutluluk yaratır.

* ‘An’ı Yaşamak Gerek

Yaşanılan an geri gelmeyecek; bügünler hiç ama hiç geri gelmeyecek; yaşam akıp gidiyor. Bu nedenle yaşadığı ana, zamana sıkı sıkıya sarılmak gerek. Bir bütün olarak...

*Yaşamı Sevme:

Bütün hazların temelinde yaşama sevinci yeter. İnsanlar yaşamdan zevk almak için, insanlara, nesnelere ilgi ve sevgi göstermeli, ufak ufak sevgi köprücükleri kurmalıdır. Bu köprücükler insanları dünyaya bağlayan büyük yaşama sevincini oluştururlar.

DUYA DUYA YAŞAMAK

*Önce Ses Vardı

İnsanın yaratılışından itibaren en soyut, en özlü anlatımı olan ses ve müzik, işlevlerinin çok ötesinde bir anlam yoğunluğu ve etki gücü taşır. Dinsel törenlerle başlayan müzik, kötü ruh ve cinlerden korunmada bazen bir ara unsur bazen sığınak noktası olmuştur. Şamanizm’deki Şaman’ların söylediği şeylerden, Bursa’lı Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ine kadar müzik ve ritmik sözler insanlara yaşama hissi vermiştir.

‘Daha dün annemizin kollarında yaşarken...’ diye söylediğimiz, söylendiği zaman çocukların hoşuna giden, onları birleştirip bütünleştiren, coşturan bu şarkı basit ama güzel bir örnektir.

‘Toplum Güven Üstüne Kurulmuştur’.

Kendisine güvenen kişi, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir, sağlıklı ilişkiler kurabilir. South’un dediği gibi ‘Toplum güven üstüne kurulmuştur’. Kendine güven duymanın neticesinde muvaffakiyetler olunca kişi toplumda saygınlık gereksinimini de bedensel ya da zihinsel gücüyle doyurmaya çalışır.

*Çağdaş Aşk Kavramı:

Çağımızda artık ölümsüz aşk öykülerinde olduğu gibi kavuşamamanın getirdiği trajik sonlu hikayeler yok. Aşka iki özgür insanın düşünsel, duygusal, Bedensel bütünleşmesi olarak bakan görüş çağımızda git gide egemen olmaktadır. İnsan ne kadar özgürleşmişse o kadar sınırsız, çıkarsız bir sevgiyle sevebilir; böylesi bir aşk ise insanı yüceltir, dünyayı güzelleştirir.

ÖZGÜRLÜK

*Uğrunda Devrimler Yapılan Değer

1789 Fransız Devrimi insanların eşit, kardeş ve özgür olduklarını kabul etmiş ve bunları doğal özgürlük olarak nitelemiştir; artık çağımızda özgürlük anlamlı ve dolu dolu yaşamın temel şartıdır:

*Özgürlüğün Toplumsal Sınırları

Ailenin genel tutumu, anne babanın ayrı ayrı tutumları; Çocuğun ve gencin kız ya da erkek oluşu; eğitim biçimi, gelenek, görenek, töre, dil, din, kamu düzen, egemen ideoloji gibi temel toplumsal yapılar göreli olarak önce çocuğun, gencin, daha sonra erişkin insanın davranışlarını, tutumların, eylemlerini etkiler.

Çocuklara ve gençlere, jean-Jacques Rousseau’nun ‘Emile’ adlı kitabında yazdığı gibi alabildiğine özgür ve özerk davranma olanağı tanınmak da insanın toplumsallaşmasını başkalarıyla bağlantı kurmasını engelleyebilir.

*Evlilik: Özgürlükten Gönüllü Özveri

Kişisel özgürlüklerin beraberlik adına gönüllü olarak kısıtlandığı, ama mutluluğun temel kaynaklarından biri olan toplumsal kurum, aile ve evlilik yaşamıdır. Ailesiyle birlikte, eşiyle evinde mutlu olan insan yaşamın en önemli ve temel haz, mutluluk kaynağını ele geçirmiş demektir.

Evlililikten önceleri ‘Ben’ ve ‘Sen’ yerine, evlilikte ‘Biz’ yaşantısı ortaya çıkar. Biz yaşantısı gücünü eşlerin kişiliğinden alan grup olgusudur.

TANRIYA BAŞKALDIRANLAR YA DA SIĞINANLAR

Bu bölümde yazar dinle alakalı konuları hatalı ve sübjektif yansıtmıştır.

İnsanın Tanrının buyruğuna, düzenine dengesine karşı çıkarak mutluluk arayışı (!) Adem ile Havva’nın öyküsüyle başlar.

İlla insanlar günlük yaşantıda önemli rolü ve yeri olan, gözle görülmeyen, gizli bir güç olan büyüden sakınıp korunmak için ‘tabu’lar geliştirmişlerdir.

Dinlerin genel özelliği insanları tanrının bayraklarına uydurmak için Cennet’le sevindirme Cehennem’le korkutma olmuştur.

*Tanrı’yı ve Gerçeği Kendi Yalnızlığında Aramak

İnsanın Tanrı’yı, gerçeği kendi iç dünyasında arayışından, bireysel yalnızlığın gücünden yola çıkarak bulan gizemcilik-tasavvuf, sonunda evrenselliğe ulaşmakta, hazzı mutluluğu burada bulmaktadır.

YAŞAMIN AMAÇ VE ANLAMINI ARAYIŞ

*Mutluluğa Erişmenin Tek Yolu Erdemdir

Bütün insanlar, sürekli olarak en yüksek iyiye ulaşmaya ve bunu elinde tutmaya çalışır. Bilginin amacı bunu sağlamaktır. Bunu sağlamayan bilginin değeri yoktur.

Mutluluğa erişmenin tek yolu erdemdir. Her insan kendi erdemini yaratır. Her insanın kendi kişiliğine uyan amaçları vardır. Bunlara ulaşırsa mutlu olur, iyi yaşar.

Mutluluk, acının yokluğudur.

DOLU DOLU YAŞAMANIN BİREYSEL TEMELLERİ

İnsanın yaşamından haz duyması için önce normal ve sağlıklı olmalıdır. Geleneksel tip ve ruh hastalıkları açısında uyum sağlama yeteneği bulunan insanın yapısal ve işlevsel durumu normal, sağlıklı kabul edilir.

Yaşamdan zevk almak insanın mizacına da bağlıdır. Neşe, sevinç ve umudun hakim olduğu insanlar, yaşamdan daha çok haz duyarlar.

*Sürekli Neşe Ya da Keder Ruhsal Bozukluklar.

İki başlık altında toplarsak;

1-Mani: Sürekli haz duyan, mutlu olan, aşırı neşe, sevinç duyan, çok konuşan kendini akıllı, zeki, güçlü, güzel, büyük ve üstün gören ruhsal bozukluk.

2-Depresyon: Mutsuzluk, ilgisizlik, karamsarlık, kötümserlik, isteksizlik hali.

*Ruhsal-Cinsel Gelişme Engellenirse

Ruhsal-cinsel gelişmeyi engelleyen, saplantı ve takıntılı bir kişilik yapısının oluşmasında rol oynayan temel etken aile içindeki olumsuz iletişim biçimidir. Aile içindeki ilgisizlik, iletişimsizlik, parçalanmış aile, annenin olmaması ya da annenin kişiliğinin belirsiz ve silik olması olumsuz etkenlerin başında yer alır.

Sürekli olarak annesi ve babası tarafından cezalandırılan, bu nedenle özür dilemek zorunda kalan çocukta güven duygusunu geliştirmez. Anne ve babaya karşı aşırı kızgınlık doğar. Bu duygular suçluluk düşüncelerini geliştirir. Annesi, babası ve çevresinden sürekli övgü alan, şımartılan çocukta ise aşırı güven oluşur. Bu durum, özsever doyuma dayalı benlik yapısına yol açar. Bu tip benlik yapısının beklentileri aşırı olduğundan düş kırıklıkları da sık görülür. Her düş kırıklığı insanın güven duygusunda azalma yapar.

DOLU DOLU YAŞAMAK İÇİN OLANAKLARIMIZ, SIĞINAKLARIMIZ

Yaşam Bir Maratondur

İnsan doğumdan ölüme kadar hep bir mücadele içindedir. Küçük bir bebek ilgi ve sevgi çekmek için kardeşleriyle yarışır. İlkokula giden bir çocuk okulda hocasının gözüne girmek için yarışır, öğrenim hayatı boyunca sınavlarda arkadaşlarıyla yarışır, bir kızı elde etmek için arkadaşlarıyla yarışır, daha çok zengin olmak için iş arkadaşlarıyla yarışır.

Şans Oyunları ve Paraya Düşkünlük

Şans oyunları ‘Ya kazanırsam’ düşüncesinin verdiği umutlarla günlük yaşadığımız kederleri, kaygıları unutma ve hayal dünyasında gezintiye çıkarmak için bir kaçış yoludur.

Para, insanların temel ihtiyaçlarını karşılamanın yanında insanların eksik yönlerini kapatma bahanesidir. Küçüklüğünde ezilmiş bir insan erişkinliğinde bunu para kazanma da hırs göstererek kapatmaya çalışır, ve her zaman her daha fazla, fazla, fazla...

2000’li YILLARA DOĞRU

Yeni Bir Dünya Düzenine Doğru

Yeni bir uluslarüstü hukuk doğacak ‘insan hakları’ yeni anlayışının egemen olduğu bir düzene doğru geçilmeye başlanacaktır.

2000’li yılların ilk 20 yılından sonra insanların ilgi, sevgi, güven özgürlük, özerklik, saygınlık, yaratma, üretme, kendini gerçekleştirme arayışları; etkilerin tepkilerin oluşturduğu birleşme bütünleşme içinde, bireysel ve toplumsal sınırları belirgin yeni amaçlar, beklentiler, değerler, duygular, düşünceler ilkeler, kurallar oluşturacağını öngörüyoruz.

Aile ve toplumdaki olumsuz gelişmeler nedeniyle 2000’li yılların ilk on beş yirmi yılında günümüz gençleri ve bunların yarattığı sorunların artıp yayılacağı, ancak zaman içinde aile ve toplumda bunlara çözüm getirecek yolların, yöntemlerin bulunacağı söylenebilir.

Gelecekte sayılan, sayılamayan birçok nedenle bağlı olarak çocuğun ve gencin aile ve toplumla ilişkilerinde köklü değişmeler olacak. Ortak yaşayan ailelerin dışında kalanlar ailelerle toplumun ortak amaçlarını ve ilkelerini çocuğa ve gence aktarmada zorluk çekeceklerdir.