Geçtiğimiz yıl okuduğum en ilginç kitaplardan biri, Matthew E. May tarafından kaleme alınmış “In Pursuit of Elegance” (Zerafetin Peşinde) idi. Türkçeye çevrilmemiş bu kitabın alt başlığı, içeriği hakkında ipucu veriyor: Neden en iyi fikirlerin her zaman eksik bir tarafı vardır? Kitabın girişine önsöz yazan ünlü girişimcilik otoritesi Guy Kawasaki, önsözünü de bir tweet uzunluğunda tutmuş: “Az olan yeni çoktur.” Kitabın ikinci önsözü niteliğinde olan bir metin de Lao Tzu’dan. “Bir odaya kapı ve pencere açın; onu kullanışlı yapan delikleridir / Kazanç orada olandan gelir; yararlılık ise orada olmayandan. Bu sözler size ne düşündürdü bilmiyorum, ama dünyaya farklı bakış açılarıyla yaklaşanlara hayranlık duyan biri olarak beni son derece düşündürdü. Olmayanlar, delikler ve eksikler bir anlamda açık alanlardır. Değişime, gelişime, alışverişe açık alanlardır.
“Yaşamınızda eksik olan şeylerin bir mıknatıs etkisi yarattığını fark ederseniz, bu eksikliklere şükran duyabilirsiniz.”
Yıllar once Cem Ceminay’ın bir radyo programına konuk olduğumda, kendisini şaşırtan bir yorum yapmıştım. Programı o sıra bir temizlik görevlisi ile birlikte sunuyordu. Halktan ve eğitim görmemiş biri olan bu temizlikçinin saf yorumları, programa neşe katıyordu. Cem Ceminay ise Amerika’da yaşamış, görmüş geçirmiş ve çok bilgili biriydi. Programda öğrenmeden söz ediyorduk. Bir ara dedim ki, Cem Bey sizin bir şey öğrenmeniz çok zor; öğrenme açısında bu temizlik görevlisi olan arkadaşımızın çok daha fazla şansı var. Çünkü dolu olan alamaz; yeni bir şey alabilmek için boş olmak gerekir.
Kişisel gelişim kitaplarını okuyanların birçoğu, yaşamda başarılı olmak için neler yapmak gerektiğini öğrenmeye çalışırlar. Benim kitap ve makalelerimde “belirli bir konuda başarılı olmanın 5 kuralı, 7 yolu” gibi birçok formül görebilirsiniz. Bunlar hemen her örnekte yapılacaklarla ilgilidir. Ünlü yazar Jim Collins, bu yaklaşımı ters yüz ediyor ve diyor ki “Yapmayı bırakmamız gerekenler listesi hazırlamalıyız.” Evet, yaşamamızda bazen de başarı bir şeyleri yaparak değil, bir şeyleri yapmayı bırakarak gelir.


Kitaba geri dönersek, Matthew E. May neredeyse “eksikliği” kutsuyor. Örnekleri inceledikçe kendisine katılıyorum. Örneğin, gazetelerin bulmaca ekleri insanları en çok cezbeden parçalarıdır. Bulmacalar eksik olduğu için insanlar onları tamamlamak için harekete geçerler. Cervantes’in Don Küşot isimli eserini kısaltılmamış tam bir nüshadan okuyacak olursanız çok şaşırabilirsiniz. Çünkü eserin içinde tamamen boş bırakılmış bir sürü sayfa vardır. Bir sürü öykü yarım kalır. Bütün bu eksiklik, okurun eseri kendi hayal gücüyle tamamlayabilmesi içindir. Türkiye’de bu eksik bırakma işinin en popüler örneği CM YLMZ’dır. CM YLMZ kendi ismini, sesli harfler olmaksızın ne zaman kullanmaya başlamıştı hatırlamıyorum; ama ***et basit ve yaratıcıydı. Dünyada grafik tasarımcıların birçoğu da büyük “A” harfinin altındaki yatay çizgiyi gereksiz buluyor ve kullanmıyorlar. Harf pekala da anlaşılıyor; daha estetik ve karışmıyor.
Kitapta geçmeyen, ama eksiklik konusuna harika bir örnek teşkil eden bir örnek de Roma Kolozyumu’dur. Arenaların yapıldığı bu kolozyum, dört katlı planlanmış olmasına rağmen hiçbir zaman bitirilememiştir. Yazarların en çok ilgi çeken eserleri, ölmeden önce yazmaya başlayıp bitiremedikleri eserlerdir. Film uyarlamaları, filmin uyarlandığı kitabı okumuş insanları hayal kırıklığına uğratır. Çünkü romanlar, resim içermediği için her türlü tasvirde insan hayal gücünü özgür bırakır. Bir film ise kanlı canlı oyuncularıyla tüm tasvirleri görüntüyle bir sonuca bağlar ve izleyenin hayal gücüne “otur oturduğun yerde, yönetmenin hayal gücü sana yeter” der.