Hemen hemen herkes ortak bir ütopyayı paylaşıyor modern zamanlarda: Kaçıp gitmek… Oysa kendi gerçekliğimizi arkamızda öylece bırakıp gidebileceğimiz bir yer yok... Belki de yapmamız gereken kaçış sendromuna tutunmak yerine omuzlarımıza ağır gelen yüklerden vazgeçmektir…
Özgürce Uçmayı da Bilmeli İnsan
Mesele sevmekte değil, asıl mesele vazgeçemediklerimizde...
Kime sorsam şikayetçi, kime sorsam bıkkın, tükenmiş yaşamdan…
Herkesin kendince sebepleri var.
Sevgisi sömürülmüş, umudu çalınmış, ihanete uğramış, aldatılmış, haksızlığa uğramış…
Yaşadığı hazımsızlıkların sancısıyla güvenini, inancını tüketerek nefreti daha da çok bileylemiş yüreğinde.
Yaralayan da yara alan da şikayetçi.
Herkesin kendince sebepleri var.
Peki ya mesele nerede azizim?
Ne doğru düzgün sevebiliyoruz, ne de kırmadan, incitmeden vazgeçebiliyoruz.
Mesele aslında sadece sevmekte değil gerektiğinde güzelce vazgeçebilmeyi de bilmekte asıl mesele. Nefret etmeden, incitmeden, kin gütmeden…
Sevemediklerimizden, alışamadıklarımızdan, kendimize yakıştıramadığımız birtakım alışkanlıklardan, bizi tüketenlerden,yaşam enerjimizi çalan her ne varsa her kim varsa vazgeçmeyi bilmek mesele.
Yalın kalabilmek mesele...
Hayatımızdan çıkarıp atamadıklarımızla, kendi dünyamızı balçıkla sıvadığımız yetmiyormuş gibi ütopik bir mekan düşler dururuz kaçışımız için.
Nedendir hep bir kaçış özlemi?
Giden sen olunca gittiğin mekan ne kadar süreyle ferah kalacak sanırsın?
Bencilce sahip olma hırsımız değil mi ki bizi ebedi açlığa mahkum eden?
Zorla karşılıksız sevmeye çalıştıklarımız değil mi tutsak eden?
Çıkarlarımız uğruna yalandan seviyor MUŞ, seviliyor MUŞ algısı yaratan maskelerimizin çeşitliliğine ne demeli, hiç karıştırdığınız olmuyor mu sanıyorsunuz takarken…
Her istediğimiz şeye sahip olmak değil mesele azizim.
Mesele ihtiyacımızı karşılayabilmekte, gerçekte ne istediğini bilmekte...
Neyi ölçüsünde tadarsak, ziyadesiyle mutluluk vermez mi?
Dedim ya, kaçış için mekan aramak neye yarar....
Kaçan sen oldukça biriktirdiklerinle yol alabilirsin ancak.
Bize ait olmayanı def etmedikçe, korunmak için ördüğümüz duvarlar ancak kuşatanı güçlü kılar.
Her şeyi herkesi sevmek sevebilmek mümkün mü, hele ki bunca aldanışlarımız varken?
Sevgi zaten kıymet verenler için yaşamın soluk alışında. Ama kimileri zerresini hissedebilmek için bedel ödemek zorunda.
‘Katıksız Sevgi’ en kıymetlimiz, ölçüsünde, tadında...
Onu artıklardan arındırıp katıksız kılabilmek mesele.
Sevginin hiç ölçüsü olur mu diyebilirsiniz.
Cana gelişimiz, kusursuz bir biçimde vücut bulmamız, nefesimiz, her şey yaradan tarafından ölçüsünde sunulmuşsa elbette vardır bir hikmeti.
Gereksizce israf etmektense katıksıza kıymet vermek asıl mutluluğumuzun kaynağı.
***
Umudu bir uçurtma yapıp mutluluğu da ardı sıra püskül edip salıvermişiz gökyüzüne. Bağını avucumuzda sımsıkı tutmak varken yanı başımızdakilerin elinden kaçırdıklarına da göz dikmişiz.
Bıraksak ya her biri özgürce salınsa göklerde, sahibine teslim etsek ya kaçıp gideni...
Bizde en büyük marifet sahip olma hırsıyla erişemediğin mutluluğa gölge düşürmekten, mundar etmekten ibaret.
Gerektiğinde vazgeçmeyi de, kimseye yaslanmadan, özgürce uçmayı da bilmeli insan.