Mutlak huzur ve sadelik arayışının moda konseptlerinden, gündelik yaşama, mimariye; sanat tasarımlarından meditatif terapilere kadar çok geniş bir yelpazede karşımıza çıkan sıkça duyduğumuz tarzlarından biri de minimalist hayat tarzıdır. Yeni bir yaşam anlayışı gibi sunulsa da aslında kökleri insanların ilk medeniyet ve düşünme deneyimlerine kadar gidiyor. Bakıldığında Uzak Doğu yaşam felsefelerinden , bizdeki, tasavvuf geleneğine, Eski Yunan’daki Diyojenist yaşam felsefelerine kadar oldukça geniş bir coğrafyada minimalist hayat tarzına dair ilke ve yaklaşımlarla karşılaşırız. Minimalizm, temel felsefe olarak her türlü abartı ve fazlalıktan uzak ve dolayısıyla bu fazlalıkların yarattığı negatif duyarlılıktan, zehirleyici hırs ve kibirden kurtulma formülü olarak kendini temellendirir.
İhtiyaçların değil de arzuların hayatımıza yöne verdiği günümüz tüketim toplumunda sürekli yenilenen moda trendleriyle insanlara bir şeyleri satın almaları ancak böyle kendilerini uyumlu ve tam hissedebilecekleri mesajı verilmektedir. Subliminal reklam ve dizilerle yoğun bir algı bombardımanı altına kalan modern zamanın insanı, bunun etkisiyle daha fazla tüketime ve sahip olmaya dair bir algı geliştirir. Psikolojik olarak üretkenlikten uzaklaşarak sadece tüketen insan böylelikle doğasından uzaklaşarak depresif bir ruh haline bürünür. İş veriminden sosyal yaşamdaki uyum becerisine kadar birçok alanda insanı negatif olarak etkileyen tüketim kültürünün etkilerinden kurtulmaya dönük arayışın ürünü olan minimalist hayat felsefesi, insanı tekrar eski doğal huzuruna ve mutluluğuna rehberlik eden tüm anlayışları bünyesinde barındırır.
Hayatımıza fazladan dahil ettiğimiz her şey ruhumuza da dahil olarak bizi arzu ettiğimiz kişilikten yani özümüzden uzaklaştırarak bize hükmetmeye başlar.Eşyanın insana sahip oluşu birçok kült filme de değişik şekillerde konu olmuştur. Nitekim modern insanın tüketim toplumu içerisindeki esaretini ve özgürlük arayışını işleyen Fight Club filmindeki ana kahraman olan “Tyler Durden” der ki:“Sahip olduğun her şey, en sonunda gün gelir sana sahip olur,ancak, her şeyini kaybettikten sonra, her şeyi yapmakta özgürsün. umudunu kaybetmen özgürlüğündür.” Eşyanın esaretine dair bu felsefi tespit, bu filmden yıllar önce çekilmiş French Kiss filminde de kendisine yer bulmaktadır.İşte minimalist hayat felsefesi yaşamın merkezine, kanaatkarlık, sabır, cömertlik, dinginlik, sadelik, tasarruf, paylaşım,nefis terbiyesi,sürekli mutluluk,doğa sevgisi gibi özellikle bizdeki tasavvuf kültürünün insan-ı kamil(olgun insan) için ulaşılmak istenen erdemlere ulaşmayı vaat eder. Hatırlanacağı üzere tasavvuftaki “Az ye , az konuş, az uyu” ve inzivayı,nefis terbiyesini ,mutlak iyiliği temin sunan “çile” uygulama ve düsturları da özünde minimalist yaşamın geçmişteki tezahürlerinden başka boyutudur.
Minimalist yaşam felsefesinin özellikle Japon yaşam tarzıyla son derece uyumlu olması , bu felsefesinin yeni bir Japon meditasyon trendi olarak anılmasını da beraberinde getirmiştir.Esas olaraka minimalist hayat tarzına dair yoğunlaşan çalışmalarda Joshua Fields Millburn, Ryan Nicodemus, isimli iki avangart şahsiyet öne çıkmaktadır. İkili, minimalist hayat tarzı ve felsefesini tam bir hayat tarzı olarak yaşamakla birlikte bu konuda bu felsefeyi anlamak isteyen insanlar için kitaplar ve makaleler yazmakta, web siteleri ve belgeseller aracılığıyla 20 milyondan fazla insana ulaşarak dünyamızın ve küreselleşmenin vahşi kapitalist uygulamalarının esir aldığı insanlara bu hayat felsefesini anlamalarına yardım ediyor. Her geçen gün daha da rağbet görerek yaygınlaşan minimalist hayat tarzı ve minimalistler New York Times, Wall Street Journal, Boston Globe, Forbes, TIME, ABC, CBS, NBC, BBC, CBC ve NPR gibi birçok saygın medya kuruluşuna da konu olmuştur.
Minimalist hayat felsefesi insan hayatını yaşadığı çevreyle bir bütün olarak ele alır.Bu hayat tarzını benimseyerek daha sağlıklı bir beden, zihin ve çevre arayışını özlemini gerçekleştirmeye adım atarız. Bu hayat felsefesi tarzı, ruhumuzu esir ederek kişiliğimizi doğallığından uzaklaştıran şeylerden kurtarmakla birlikte yaşamı dingin bir sosyal barışa kavuşturur. Minimalist hayat felsefesinin teorisyen ve en önemli aktivistlerinden biri olan Ryan Nicodemus’un bir mülakatına söylediği şu sözler minimalist felsefeye dair çok şey söylemektedir: Less is more “Az daha çoktur.” Simple is better .” Basit daha iyidir.” Minimalizmin en önemli ilkelerinden biri de hayatımızda mutluluk ve huzurun eşyalara sahip olmakta değil, sadece anına sahip olduğumuz hayatımızın unutulmaz deneyimlerde olduğudur. Yine minimalizme göre sadece herhangi bir şeye sahip olmak bizi sadece anlık olarak mutlu edip daha büyük ve derin bir mutsuzluğa sürükleyerek bizleri tüketimsel bir bağımlılığa sürüklemektedir. Kalıcı mutluluğa ise sadece inançlarımız ve değerlerimize sadık kalarak ulaşabiliriz, bu da bizi kendilerine bağlayan her türlü fazlalık ve karmaşa yaratan ortamlardan uzaklaşarak elde edilebilir.Her eşya yeni bir sorumluluk ve yeni bir zihinsel karmaşa anlamına gelir.Yokladığımızda hafızamızı, bizi mutlu eden şeylerin çok azının eşyalarla ilgili olduğunu görürüz. Minimalizmin kişinin yaşamına gerçek anlamda farklılık katabilmesi için insanın sağlam bir önceliklerini belirleyebilme yeteneğine sahip olması olmazsa olmazlardandır. Kişi hayatında gerçek anlamda sadece kendisine değer katan etkinlik ve eşyalara yer açtığı taktirde minimalizmin vaadettiği mutlak dinginliğe ve kalıcı mutluluğa erişebilir.Bu konuda en yaygın minimalist anlayışların Japonya’da ortaya çıktığı görülmektedir. Reuters Haber Ajansı’nın kendisiyle röportaj yaptığı Naoki Numahata isimindeki bir Japon, bu felsefenin kendi kültürünün bir parçası olduğunu savunuyor. 41 yaşındaki yazar Numahata, Japon budist okulu Zen Budizmi’nde, çay seremonilerine katılanların hayal gücünü devreye sokabilmesi için, mekânlarda özellikle büyük boşluklar bırakıldığını savunuyor. 22 metrekarelik bir dairede yaşayan 22 yaşındaki online yayın editörü Katsuya Toyoda ise “Hayatımda gerçekten yer kaplamasını isteyecek kadar değer verdiğim eşyaları tutuyorum” diyor. Katsuya’nın da ifade ettiği gibi minimalizmin en kritik ölçütü, bir şeyi hayatınıza dahil ederken bu şeyin size ne değer katıp katmadığıdır.