Bir varmış bir yokmuş… Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, pireler berber iken, develer ise tellal iken; ben de dedemin beşiğini tıngır mıngır sallar iken… Uzak mı uzak diyarların birinde sevgi ülkesinin içerisinde büyük bir bahçe varmış. Bu bahçede tonton bir dede yaşarmış. Tonton dede bütün gün bahçe içerisinde gezinir, bahçeye yeni fidanlar, sebze ve meyveler ekermiş. Meyveler- sebzeler büyüdüğünde rengârenk gözükür, çiçek açan ağaçlar bahçeyi adeta bir resim haline çevirir. Onlara gözü gibi bakan bu tonton dede, zamanı geldiğinde yetiştirdikleri toplar, kocaman bahçeden çıkan meyve-sebzelerle bütün bir kışı aç kalmadan geçirirmiş.
Gel zaman git zaman bu güzel bahçeye bir gün tilki dadanmış. Tilki kurnazlığı ile meşhur ya kendisini çok iyi kamufle ettiğinden tonton dede onu bir türlü yakalayamıyormuş. Tonton dedenin bahçesindeki meyve ve sebzelerden yiyen bu utanmaz tilki, tonton dede bahçeden uzaklaşınca hem ağaçlara hem de tavukların olduğu kümese dadanırmış.
Bahçede sadece meyve ve sebze yokmuş tabi. Tonton dedeye her gün yumurta veren tavuklar, süt veren inekler ve yemyeşil çimlerde koşturan minicik, sevimli mi sevimli sincaplar da yaşarmış. Bu sincaplardan birisi de yaramazlığı ile meşhur olan Munu imiş.
Munu anne ve babasının uyarılarına aldırmadan tonton dede bahçeden ayrıldığı gibi bahçeye dadanan ve tavukları kümesten kovalayan tilkiyi izlermiş. Tilkiyi izlemek için de en yüksek ağaçların birinin tepesine çıkarmış.
Günlerden bir güm yaramaz sincap Munu yine anne-babasını dinlemeden her zamanki ağacına tırmanarak tilkiyi beklemeye başlamış. Fakat o da ne! Birdenbire öyle bir fırtına kopmuş ki zavallı minik sincap Munu ağacın tepesinde kalakalmış. Bu rüzgârda ne aşağıya inebiliyormuş, ne de bağırabiliyormuş…
Küçük sincap Munu ağaç üzerinde canını kurtarmaya çalışırken ağacın altında kendisine kahkahalarla gülen tilkiyi görmüş:
TİLKİ: ‘Seni yaramaz sincap Munu, seni… Demek her akşam ağaç tepesine çıkıp benim neler yaptığımı izliyordun! Ağaç tepelerinde gezeceğine benim yaptığım gibi deliklere sığınsaydın böyle olmazdı. Şimdi sen oradan nasıl ineceğini düşünedur, ben gidip şu kümesteki tavuklara dadanayım’ demiş.
Sincap Munu üzülse de tilkiye bir şey söylememiş. Tilki onu ağacın tepesinde bırakıp giderken Munu bir daha anne-babasının sözünden çıkmamaya söz vermiş kendi kendine.
Munu tam ağlamaya başlayacakken şiddetle esen fırtına birdenbire durulmuş. Sincap Munu birdenbire ne olduğunu anlayamasa da hemen ağaçtan inmeye başlamış. O sırada bahçenin sahibi olan tonton dede de rüzgârın dinmesini fırsat bilerek evinden çıkıp kümese doğru yürümeye başlamış. Munu o anda tilkinin içeride olduğunu hatırlamış.
Tonton dede kümesi açtığı anda aylardır aradığı tilkiyle karşılaşmış. Öfkesinden ne yapacağını bilemeyen tonton dede başlamış Munu’yu kovalamaya. Bunu gören köpekler durur mu? Onlar takılmış Munu’nun peşine. Çünkü tonton dede artık yaşlıymış ve hızlı koşamıyormuş!
Munu uyanık tilkiyi kovalayan köpekleri görünce içten içe sevinmiş. Çünkü az önce ağaç tepesinde yardıma ihtiyacı olmasına rağmen bu tilki kendisine yardım etmemiş. Fakat sonra kendisine kızmış minik sincap Munu. Kurnaz tilkinin köpekler tarafından kovalandığını gören Munu, az önce kendisinin de bir belayı zar zor atlattığını düşünerek, kurnaz tilkinin başına gelen bu duruma asla gülmemiş. Çünkü atalarımız ne demiş: ‘Gülme komşuna, gelir başına…’
Minik sincap Munu ve kurnaz tilkinin masalı böylece son bulmuş. Gökten üç elma düşmüş… Bir tanesi masalı anlatana, bir tanesi kurnaz tilkinin kafasına, bir tanesi de minik sincap Munu’nun kafasına…